Evet, küreselciliğe karşı milliyetçiliğin yükseldiği bir dönemdeyiz.

Evet, toplumlar güçlü lider arayışında.

Trump, Putin, Xi, Duterte, Erdoğan, Esad, Maduro, Bolsonaro, Selman, Netanyahu, Mahathir, Abe bunlardan bazıları.

Hepsi de aynı siyasi görüşte değil.

Çoğu, çok farklı ideolojilere sahip.

Sosyalist Maduro ile Faşist Bolsonaro mesela tam zıt.

Yahut da satranç dehası Putin ile hödük Trump.

Erdoğan ile Esad mesela.

Yahut da selefi Selman ile siyonist Netanyahu. (aslında bunlarda ayna efekti bir benzerlik var!)

Çin Komünist Partisi geleneğinden gelen görgülü Xi Jinping ile Manila dışındaki ormanlardan gelen ağzı bozuk Duterte de ters.

Ama hepsi de güçlü lider, güçlü yönetim anlayışını temsil ediyor.

Ve fakat, bu otoriter lider arayışı da boşuna değil.

1800’lerin sonundan itibaren yaşanan küresel finans krizlerinin hepsinde aynı döngü gözlendi.

Batılı zengin tayfası, tüm dünyayı ve kendi memleketlerini öyle bir sömürüyorlar ki, ezilen uluslar, tıpkı Almanya (Hitler), İtalya (Mussolini) ve İspanya (Franco) örneklerinde olduğu gibi, kan emici sermayeye kafa tutacak, onu dize getirecek despotik lider modellerine rağbet ediyor.

Bizde de “Laik, Beyaz Türkler” edebiyatı, yıllarca bu şekilde iş gördü.

Tamamen yalan mıydı?

“Beyaz Türkler” NATO uzantısı Komprador Sermaye olarak tanımlansa çok da yalan değildi. Ama tabii ki o kompradorların maşaları, beyaz ya da laik olmaktan, hatta Türk olmaktan da çok uzaktı.

Hitler de Alman halkının fakru zaruretinden ve dahi savaş yenilgilerinden Yahudi zenginleri sorumlu tuttu.

Gerçi en büyük destekçisi, silah sanayisi Krup’un sahibi Yahudi idi, ona hiçbir şey yapmadı.

Demem o ki, bugün de dünyada güçlü lider arayışı, Müesses Nizam’a, yani kan emici küresel sermayeye karşı nahif bir halk tepkisi.

FRANSIZ DEVRİMİ’NİN RUHU

Fransız Devrimi, sadece Avrupa’yı değil, tüm dünyayı değiştiren bir devrimdi.

1789’daki devrimden söz ediyorum.

Kralı indirip, Cumhuriyeti ilan ettiler.

Gerçi cumhuriyet çok uzun süremedi ama, idealleri kalıcı oldu: Egalite, Liberte, Fraternite. Yani eşitlik, özgürlük, kardeşlik.

Mustafa Kemal Atatürk de, yüzyılın başlarında Türk milletinin can havliyle sarıldığı, güçlü fakat despot olmayan liderlerdendi.

Ve o da Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran partisinin 6 okundan üçünü Fransız Devrimi’nden almıştı: Laiklik, Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik.

Diğer üç oku da Rus Devrimi’nden aldı: Halkçılık, Devrimcilik, Devletçilik.

İşte bu örnek bile, Fransız Devrimi’nin ne kadar önemli ve çığır açıcı olduğunun bir göstergesidir.

Fransa’daki Sarı yelekler olayı da, müesses nizama, yani 1980’den bu yana dünyayı kasıp kavuran küresel neoliberal programlara bir isyan hareketidir.

1968’in liberal tarzına karşın ulusalcı ruh hakimdir.

DE GAULLE RUHU GERİ DÖNDÜ

Geçenlerde Global Research sitesinde ilginç bir yazı okudum.

Başlığı: “De Gaulle’cü Refleks: General De Villiers ve Sarı Yelek Hareketi”.

Yazarı, Umberto Pascali.

Pascali diyor ki; Fransa’da demokratik güçlerin temsilcisi artık Macron değil, polis ve askerdir.

Macron’un küresel sermayenin (Goldman Sachs/müesses nizamın) elemanı olduğunu belirten yazar, demokratik güçlerin temsilcisi olarak Macron’a tepki olarak geçen yıl istifa eden Genelkurmay Başkanı General Pierre De Villiers’i işaret ediyor.

Pascali, 19 Temmuz 2017’de istifa eden De Villiers’i, Macron’un Atlantikçi politikalarına açıktan karşı çıkan bir De Gaulle’ist olarak tanımlıyor.

De Gaulle de, sağcı olmasına rağmen Fransa’nın ulusal bağımsızlığına düşkün bir liderdi ve NATO’nun askeri kanadından çıkmayı bilmişti.

Ulusalcı Pierre De Villiers, Küresel Sermaye’nin ‘esas oğlanı’ Macron’un yüzüne “Beni böyle becermene izin vermeyeceğim” demiş ve ardından istifa etmişti.

İşte o günden beri Fransız halkı ve özellikle de Sarı Yelekler, De Villiers’in ülkenin başına geçecek en iyi isim olduğunu savunuyor.

Umberto Pascali, bu durumun 1968’de De Gaulle’ü indirmek için başlatılan sokak eylemlerinin tam tersi olduğunu söylüyor.

Pascali, Soros’un (İngiliz derin devleti ve CIA eski Başkanı Brennan da dahil) “Renkli Devrimler”inin ilki olarak 1968 Fransız Baharı’nı gösteriyor.

Bu sokak olaylarının sonucunda, 1966’da NATO’ya “s.ktir çeken” ulusalcı De Gaulle’ün indirilip, küresel sermaye temsilcisi Rothschild’ın bendesi George Pompidou’nun (Pompidou da tıpkı bugünkü Macron gibi) getirildiğini anlatıyor.

Sputnik’e konuşan 1980’lerin efsane Jandarma Generali ve Cumhurbaşkanlığı’nın anti terör birimi başkanı JeanLouis Esquivie de, Pascali’yi destekliyor.

Sputnik: “Sizce teröristler, Sarı Yelekler’in Elysee Sarayı’na yürüyüşlerinden faydalanırlar mı?”

JeanLouis Esquivie: “Evet faydalanabilirler. Ama mesele Sarı Yelekler’den çok, Elysee’nin bu yürüyüş karşısında polis ve askerden başka hiç kimsenin desteğine sahip olmamasıdır. Yani burada asıl kahramanlar, demokratik kurallara bağlı ve özveriyle görev yapan polis ve askerlerdir. Daha da ilginç olanı, polis ve asker de General De Villiers’i kendisine ahlaki ve politik olarak referans almakta ve onu desteklemektedir. Aslında tüm Fransızlar De Villiers’i destekliyor. Bu, onun askeri kariyerinden çok, Fransa’nın ve cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmasından, o idealleri savunan biri olarak görülmesindendir.”

Macron’un etrafındaki siyasi grup giderek küçülmekte ve onun finans patronları da desteklerini çekiyor.

Halk desteği yüzde 20’lerin altına düştüğü halde, seçime gitmeyen ya da istifa etmeyen Macron’un halen o koltukta oturması, güvenlik güçlerinin kamu düzenini sağlaması sayesinde.

De Villiers, bugün De Gaulle gibidir.

Fransız Halkı ve Sarı Yelekler’in desteğinin yanı sıra Fransız Devleti’nin de sevgisine sahip.

De Villiers, istifası sonrası yazdığı kitabında, “Gerçek bir lider, dış menfaatlere hizmet eden bir despot olamaz” derken, Macron’u kastediyordu.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Fransız generale göre, gerçek bir lider, Cumhuriyet ideallerini korur, yaşatır, yeniler, ülkesi ve halkının çıkarlarını en yukarıda tutar ve içdış menfaat lobilerine/saldırılarına teslim olmaz.

Küreselci Macron’un karşısında bu kez, Atlantikçi sağ sol parti adayları değil, Fransız ulusunun güvendiği bir lider adayı var.

Sarı Yelekler’in sözcüsü Christophe Chalençon, Fransız Başbakanı Eduard Phillipe’in ve hükümetin görevden alınıp yerine Pierre De Villiers’in getirilmesini açıkça önerdi.

Bunun hemen ardından Sarı Yelekler’in öncü ismi Eric Drouet tutuklandı.

Polis ve ordu yeni gaz siparişleri verdi, Sarı Yelekler ise sokakları terk etmedi.

Atlantikçi iddiaların aksine, arkalarında ne Trumpçılar, ne de Putinciler vardı.

8 haftadır Paris ve tüm ülkede “Macron’un İstifası” için gösteriler sürüyor.

Tüm dünyada güçlü liderler iktidara geliyor, çünkü halk kendisini acımasızca ezen vahşi küresel kapitalizmin karşısında bir kurtarıcı arıyor.

Küresel Sermaye’nin adamı olarak, bağımsız aday olarak seçilen Emmanuel Macron’un yaldızları çabuk döküldü.

Güçsüz bir lider olarak Macron, Atlantikçi zincirin en zayıf halkası konumunda.

Macron’un düşüyor, De Villiers’in geliyor olması, belki de tüm dünyada yeni cumhuriyetçi dalganın habercisi olabilir mi?

Uluslar, iradelerini teslim ettikleri güçlü liderler yerine, kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet’i yeniden hatırlar mı?

Bir dönemTürkiye’de, 2. Cumhuriyetçi diye adlandırılan Atlantikçi tayfa, “Demokrasi mi, Cumhuriyet mi?” diye kasıtlı ve yanlış bir soru sorardı.

Onlara göre demokrasi, cumhuriyetten önce gelirdi.

Yani birey çıkarı, toplum çıkarından önemliydi.

“Demokrasi” kavramı, sinsi Atlantikçiler tarafından kirletilip, hain emellere alet edildi.

Irak’a, Afganistan, Suriye ve Libya’ya ‘bombalarla demokrasi ihracı’sonucu milyonlarca erkek, çocuk ve kadın katledildi ve katledilmeye devam ediyor.

Ama, halkın kendi kendini idaresi demek olan “Cumhuriyet”, hala taze ve saflığını koruyor.

Çöken Avrupa ve Amerika mı? Yoksa küresel neo liberal vahşi kapitalist sömürü sistemi mi?

Cumhuriyet, Paris’ten yeniden doğar mı?

Fransız Devrimi 2.0 olur mu?

Cevapları, çok da uzak olmayan bir gelecekte göreceğiz.

DİP NOT: General De Gaulle’ün NATO’ya karşı olması, General Villiers’in İdealist Cumhuriyetçi olması, Fransa’nın Cezayir, Mali, Ruanda,Suriye ve Libya’daki kanlı emperyalist geçmişini asla örtemez. Gönül Kenter’in Aydınlık’taki yazısı “Fransa’nın Utanç Dosyası”nı herkesin okumasını tavsiye ederim. Çünkü bu korkunç gerçekler, nedense diğer medya organlarında yer bulamadı.

KAYNAKLAR

https://www.globalresearch.ca/gaullistreflex/5664684

https://francais.rt.com/france/56202porteparolegiletsjaunesappellenommergeneraldevillierspremierministre