FETÖ'NÜN MEDYA YAPILANMASINDA YERALAN FİRARİ AHMET DÖNMEZ'İN "EVET SINAV SORULARINI BİZ ÇALDIK" DİYOR VE EKLİYOR. İŞTE FETÖ'DE TARTIŞMA YARATAN O SÖZLER:

SORU ÇALMA İDDİALARI GERÇEK!

Evet, cemaat. Yine hemen bir öfke kabarması olacak şimdi, biliyorum.

Kesin konuşuyorum, evet.

Çünkü 'soru çalma' iddiaları gerçek, biliyorum.

Bilen başka binlerce insan gibi…

Geç de olsa öğrendim.

Daha önce ilk duyduğumda ben de bunu bir kaç düzdânenin marifeti sanmıştım.

Peki beni bugün bunun sistematik bir irtikap olduğu noktasına ne getirdi?

Anlatayım.

15 TEMMUZ SONRASI BÜYÜK SORGULAMA BAŞLADI

15 Temmuz sonrasında büyük bir sorgulama başladı ve geçmişte susan bir çok kişi yaşadıklarını anlatmaya başladı.

Hem "Soruları aldım" diyen hem de "Soruları verdim" diyen onlarca isimle konuştum. Dinlediklerimin doğruluğunu farklı kaynaklardan teyid ettim.

Şimdi bunlardan bazılarını paylaşıp yukarıdaki soruya geri döneceğim. Yani "Neden?" sorusuna.

SORULARI ALMAYANLAR FETÖ'DEN DIŞLANDI

Müstear adı Kerem…

Yıllarca mahrem hizmetlerde bulunmuş, hapse girmeden yurtdışına çıkmış, 30'lu yaşlarda bir cemaat gönüllüsü.

Kerem'in kastettiği vicdan azabı veren bu işler arasında soru verme de vardı.

"Mesela bir arkadaş GATA'ya girecekti. Sorular verildi. Ancak arkadaş kabul etmedi. Sonra da sırf bu yüzden Hizmet'le ilişkisini kesti." diyor.

'İÇİNDE OLMASAM KOMPLO TEORİSİ DERDİM'

Peki sorular nasıl veriliyordu?

Müstear adı Polat

Bu kısmını da ondan dinleyelim: "15 Temmuz olduğunda 23 yıldır Hizmet Hareketi'nde, 11 yıldır da hususi hizmetlerde bulunuyordum. Bu soru çalma meselesi…Yüzde yüz canım! Ben kendim kaç tane öğrenciye verdim. Bilmesem, içinde olmasam ben de komplo teorisi derim. Konduramam. Ama maalesef bu var. İsmi bile var bu işin: 'Fetih okuma'. Sınav sorularını vermenin şifreli adı 'Fetih okuma'dır. 'Bu arkadaşa Fetih okunacak mı? Bu arkadaş Fetih okudu mu?' diye tedbirli söylenir. Bunun anlamı, sorular verildi mi, demektir.

'SORULARI VERECEĞİZ RAHAT OL SIKINTI YOK'

Polat, işleyen sistemle ilgili şu tür detaylar veriyor: "Ben kendi baktığım birim için söyleyeyim. Mesela kurum içi sınavlar oluyor. Terfi sınavları. Arkadaşlardan uygun gördüğümüze diyoruz ki, 'Bu sınava başvur. Şu şu kitapları al, şu testleri al, çalış'. Bunu söylerken işyerinde çalışması özellikle vurgulanır. Böylece herkes onu çalışırken görür. O sınava gireceğini herkes bilir. Hiç bir zaman kişiye, 'Sana soru vereceğiz, rahat ol, sıkıntı yok' demeyiz. Arkadaş zaten sınava hazırlanır. Sınava bir veya iki gün kala Fetih okuma olayı gerçekleşir. Sorular bize yukarıdan dijital ortamda gelir. Diyelim ki 100 soruluk sınav; A paketinde 70 tane soru, B paketinde 70 soru, C paketinde 70 soru var ama bunlar aynı 70 soru değil. Birbirinden farklı 70 soru, ki aynı şıkları işaretlemeleri tedbirsizlik olur. Fetih okunmadan önce bir yemin metni vardı, onu okutuyorduk. Kuranı Kerim'i getiriyoruz, çocuk abdestli bir şekilde geliyor ve yemin metnini biz söylüyoruz, arkadaş tekrarlıyor. Bunu en yakınları dahil kimseye söylememesi için…

'SORULARI ABİLER GETİRİYOR'

Peki bu sorular nereden geliyordu?

Polat, "Başımızdaki kişiden geliyordu. Muhtemelen okul komutanlıkları sınav komisyonunda olanlardan geliyordu. Ancak sadece askeri okul sınavları değil. KPSS, YDS (Yabancı Dil Sınavı) da geliyordu. ALES de geliyordu. Hepsi geliyordu. ÖSYM'nin yaptığı sınavların soruları da geliyordu. Ben konumum itibariyle bunların hepsini bilgi ile söylüyorum size." cevabını veriyor.

'ESNAF SOHBETLERİNDE SORU ÇALMA İŞİNİ REDDEDİYORDUK AMA GERÇEKTİ!'

Şimdi bir başka tanıklığa geçelim. Müstear adı Halil… O da hiç tutuklanmadan yurtdışına çıkabilen eski mahrem abilerden.

'Hususi Hizmetler'in asker veya polise değil, sivil bazı memurlara bakan tarafında bulunmuş. İzmir'de.

Aslen öğretmen olan ve 1725 Aralık sürecinden sonra bu hususi göreve getirildiğini anlatan Halil, şahit olduklarını şöyle aktarıyor: "Ben bu göreve gelince hep merak ettiğim, 'soru çalma' şayialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını öğrenmek istedim. Bizimle aynı birimden olan ve eskiden beri bu hizmetlerde bulunan bir arkadaşla yürürken, taş atıp tavşan çıkartmak kabilinden, 'Yahu şu sınav soruları meselesinin de amma suyu çıktı ha!' dedim. Demez olaydım. Arkadaş beni o birimde eski zannetti ve dedi ki, 'Hocam eskiden biz sinevizyondan yansıtır yemin ettirirdik, şimdi ise sorular elden ele dolaşmaya başladı…' Ben meseleyi biraz daha kurcalayınca arkadaş dedi ki, '1725'ten sonraki yıl bile falanca sınavda bu iş devam etti. Bazı branşlarda 1213 yıldır, bazılarında 78 yıldır soruları veriyoruz.' diye anlattı… Benim bütün dengem bozuldu. Çünkü oraya atanmadan önce görev yaptığım bir başka ilde sohbetler yapıyordum. Özellikle 17 Aralık sonrası yapılan sohbetlerde soru çalma olayını kesin bir dille reddediyordum. 'Olsa ben bilirdim' diye düşünüyordum. Ama şimdi sırçalı köşke çakıl taşı değmişti. Meğer olay gerçekmiş.

'40 KİŞİ ALINACAKSA HEPSİ BİZDEN OLSUN DİYORLARDI'

Kadrolaşma konusunda agresif bir tutum takınan ve dizginlenmesi zor iştahı nedeniyle işi şansa bırakmak istemeyen cemaatteki bazı birimler, neticeyi garanti altına alabilmek için gerekirse sorulara ulaşmakta ve bunları adaylara vermekte beis görmüyordu.

Bir yere 40 kişi gelecekse mümkünse tamamı cemaatten olsun isteniyordu. Bunun için hedefler veriliyordu. Bürokrasiye o yıl kaç tane adam sokulacağına ilişkin olarak cemaat birimleri arasında rekabet vardı.