Tarih: 29 Ekim 2000.

Yıllar süren çaba sonucu vatansever siyasetlerin amiral televizyonu Ulusal Kanal yayına başlar. Televizyonumuz oldu diye heyecan ve sevinçten neredeyse ekranın içine gireceğiz…

Çok geçmeden İstanbul’dan talimat gelir: “İzmir büroyu kurun.”

Alsancak’ta tutulan dairede hepi topu bir masa, bir kamera, iki sandalye…

Sesiyle dağları titreten Hayati Özcan görevi veriyor: “Bu zımbırtıyı iyice öğren.”

Eski model düğün kamerası en değerli aracımız.

Eğer haber acilse kaset otogarda otobüse verilir, İstanbul’daki arkadaş onu Esenler Otogarı’ndan alır, montaj hazırlık derken acil haber anca 3 gün sonra girerdi…

Hayati Özcan kasete bir şey olmasın, sarıp sarmalayalım diye beyaz eşya dükkanlarından köpük toplatırdı.

Pahalı elektronik araçları, hırsızlara önlem için en olmadık yere saklar ertesi günümüz nereye sakladığını bulmak için aramakla geçerdi.

İzmir’den rüzgarı esen Dr. Nazım gibi teşkilatçı, hemşehrisi Hasan Tahsin gibi fedai...

Toplantılarda konuşurken ayağa kalkar, kalkınca yürür, yürüdükçe bağırır, bağırdıkça sinirlenir. Masaya çıkacak diye korkardık.

Haberleriyle vatan ve cumhuriyet düşmanlarına kök söktürdü.

PKK diş biledi peşine düştü, FETÖ cezaevine attı.

Silivri’den zaferle çıktıktan sonra yeni saflaşmayı hemen tespit etti, mevziye girdi:

NATOtürkçü anlayışa meydan okudu.

Pespaye kişiler siyasi arenada el üstünde tutulurken Hayati Özcan gibi görevi namus bilen Aydınlıkçılar, vatanı için, sessiz sitemsiz, koşullara bakmaksızın yükün altına girdi.

Adanmışlık duygusuyla yaşayan bu yiğit insan şimdi Çiğli Kent Hastanesi’nde sağlık mücadelesi veriyor.

İzmirli kahramanını tanımalı!


İlker Yücel

Aydınlık