"Siyasi ve askeri casusluk" suçlamasıyla hafta içi tutuklanan DEVA Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Metin Gürcan, casusluk iddialarını kabul etmedi. Yabancı bir misyon şefi ile görüşmesine dair teknik takip verilerinin gösterilmesi üzerine de diplomatla düzenli görüşmeler yaptığını, kendisine açık kaynaklardan edindiği analizleri sunduğunu, gizli bilgi ve belge vermediğini, karşılığında zarf içinde 400 dolar aldığını itiraf etti. Konuyla ilgili kamuoyunun merak ettiği soruları eski istihbaratçı Metin Ersöz’e sorduk. Ersöz, yabancı misyon şeflerinin nasıl çalıştığını, misyon şeflerine analizler sunmanın ne gibi yaptırımları olduğunu ve Gürcan’ın tutuklanış nedenlerini Aydınlık’a anlattı.

‘ÖNCEDEN ÜZERİNE GİDİLMİYORDU’

Metin Ersöz, Gürcan’ın tutuklanmasının caydırıcı etki yaratacağını belirterek şöyle konuştu: “Verilen bilgilerin içeriğinin ne olduğu çok önemli. Ancak bu tutuklama ve devletin hassasiyet göstermesi yıldırıcıdır. Siyasetçilerimizin, devlet memurlarının ve iş insanlarının bu şekilde kullanılması geçmişte de yaşanıyordu ve bu olay kanıksanıyordu. Üzerine pek gidilemedi. Bizim kötü alışkanlıklarımızdan birisi de bu. Şimdi polis ve güvenlik kuruluşları bir duyarlılık gösteriyor. En azından üzerlerine gidiyor. Tutuklama süreci ve mahkemeyle caydırıcı bir etki yaratıyor. Bu işin farkındayız anlamında bir yanıt veriliyor. Son zamanlarda Türkiye’nin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail’in de buradaki adamlarına karşı koyduğunu görüyoruz.”

'MEYDAN BOŞ DEĞİL'

“Kapalı zarf içinde yabancı diplomatlar ile alışverişte bulunmak, tutuklama gerekçesi olabilir mi?” sorumuza ise Ersöz, şu yanıtı verdi: “Kapalı zarfla bir şeylerin alınması verilmesi olayı esas bir emare değil. Emare de kabul edilebilir ama tutuklama işlemi çok iyi. Caydırıcılık açısından çok önemlidir. Esas istihbarat faaliyetlerine yönelik bir caydırıcılık sağlar. Evrak verilen diplomatın tam olarak istihbaratçı olup olmadığını bilmiyoruz. Eğer diplomatik görevinin dışında başka bir görevi varsa, onu ayrıca değerlendirmek lazım. Sonuç itibarıyla siyasilerin, tanımış kişilerin, iş insanlarının, sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik bu tür faaliyetleri ilk değil. Daha ileri aşamaları da olmuştu. Ama Metin Gürcan ve Kavala olayıyla 'Biz bu işin farkındayız.' dedik. Bundan sonra bu faaliyette bulunmak isteyenler daha tedbirli olabilirler ya da temaslarını asgariye indirebilirler. Meydanın boş olmadığını görürler. Bu mesajı vermek açısından önemli görüyorum.”

‘BU DURUMU ÇOĞU ÜLKE YAŞIYOR’

Ersöz, yabancı misyon şeflerinin nasıl çalıştığını ise şöyle anlattı:

“Geçmişte, özellikle 90’dan sonra yabancı istihbarat şeflerinin çalıştığı taşeron şirketler vasıtasıyla Türkiye’de raporlar düzenletiliyordu. Sayfası 100 dolardan; Türkiye’nin ekonomik durumu, mezhepsel durumu ve dini durumları vs. ile ilgili raporlar hazırlatıyorlardı. Akademisyenler, siyasiler veya iş insanları bu bilgileri, raporları aracı şirkete veriyor, aracı şirketler de istihbarat kurumlarına gönderiyordu. Böyle bir kanal oluşturulmuştur. Bu noktada suç tanımlanmadığı için kanunen bir boşluk var. Bu işlem, sözkonusu şirketlerin holdinglere dönüşmesine kadar gitti. Şimdi bütün dünyada güvenlik ve istihbarat şirketleri güçlendiler. Etkin faaliyet göstermeye başladılar. Türkiye de bunlara maruz kalıyor. Suçun tanımlanması konusunda bir boşluk olduğu için bu durumu çoğu ülke yaşıyor.”

'TÜRKİYE‘NİN ÖNÜNDE ÇOK BÜYÜK FIRSATLAR VAR'

Dış politikadaki dengeler konusuna da değinen Metin Ersöz, “Dünya çok hızlı değişiyor. Dış politikada, ittifaklar anlamında dikkatli olmak lazım. Artık çıkarları korumak için dünyada sadakat diye bir şey yok. İttifaklar çok kaygan ve burada bizim de kendi prensiplerimizi oluşturarak potansiyellerimizi değerlendirmemiz lazım. Asya’ya doğru baktığımız zaman Türkiye'nin önünde çok büyük fırsatlar var. O fırsatları değerlendirmek de politikacılara bağlı.” dedi.