Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN

 

             Kadını aktive edecek yerde pasifleştirerek, ona yalnızca analığı üzerinden övgüler düzen ama kızgınlık anında kişinin kendisini değil de anasına küfürlerle hedef alan bir kültürde, kadınla ilgili etkinlik duyurusunda, “kadına değer verenler” çağrısını görünce şaşmamak gerek aslında.  Yine de düşünmeden edemiyorsunuz: Ne demek değer verenler?!...

             Çağrı etkinlikten çok,  Türkiye’de kadın olma gerçeğini  sorgulamaya davetti sanki!... 

             Önce adını doğru koyalım: Kadın önce insandır ve insan olarak bir değerdir. Kadının toplumda hak ettiği yeri/değeri bulamamasıdır sorun. Hukuk sisteminde tanınan hakların yaşam alanında karşılığının olmamasıdır.

             Kadının haklar alanını yok sayan, “kadın erkek eşit değil” diyerek kestirip atarak analık ve eş olma üzerinden ölçü ve değer üretmeye kalkışanlar ve/veya değer veriyorum diyerek kadın sorununu besleyip, ondan beslenenler de var.

             Her yıl Mart ayında anımsanıyor kadın gerçeğimiz. Rakamlara dökülüyor kadına yapılan haksızlıklar. Bu alanda hayli kabarık bir kötü karnesi var ülkemizin.

             İyi de hiç düşündünüz mü; bunca etkinlik çeşitliliğine karşın, neden her geçen gün daha iyi olacak yerde, her alanda geriletiliyor kadının konumu? Etkinlik ve kadınla ilgili kurum sayısı daha az olduğu süreçlerde kadının konumu daha güçlüydü. Sayısal çokluk, gerçeğe teğet geçmeye, hatta işaret ediyor gibi üzerini örtmeye yarıyor. Az, öz, ama inatçı, samimi çabalar yerini etkinliklerin görünürlüğüne bırakıyor. Gerçeğe dokunanlar arada kaynayıp gidiyor.

             Etkinlik çok ama sorunun büyümesini önleyecek ve kadını yıldan yıla güçlendirecek etki neden yok?

             Geçtiğimiz Şubat ayında, kadın birikimleri üzerine baskı uygulayarak geriletme çabalarından birine tanıklık ettik.

             Kendisini inananların yüz akı(!) olarak tanımlayan bir gazete; üniversitelerdeki “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” derslerini hedef alarak YÖK üzerine etki oluşturmaya kalkışmıştı.  Haberde YÖK’ün “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”  yerine, “Adalet Temelli Kadın Çalışmaları” başlıklı ders düşündüğü ve içerik değişikliğine gidileceği de yazılıydı. Üniversiteler adına yetkinleştirilen YÖK gibi bir kurumun, alanda çalışmalar yapmış birikimli hocalar yerine, konuya sadece inançlılık (!) kavramından dolanarak bilgi yerine  sözde maneviyattan yaklaşan bir anlayışı benimseyerek değişiklik yapmasının akılcı hiçbir açıklaması olamaz. 

             Adalet, hukuk sisteminden bağımsız olarak kullanıldığında eşitlikten çok, kavramı kullananın gücünü anlatır. Neye göre, kime göre adalet?!..

             Eşitlik arayışı, özü itibariyle bir adalet arayışıdır.

             Aynı gazete, konu ile ilgili bir diğer haberinde yine YÖK’ü sıkıştırmaya çalışarak; “Türkiye’nin en köklü eğitim kurumlarından biri olan Türk Eğitim Derneği (TED) Üniversitesi’nde, Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin kurulduğu ortaya çıktı”, dedikten sonra, derneğin amacını kirli olarak nitelendirerek, daha ileri gidiyor; amacın cinsiyetsiz bir toplum yaratmak ve gençleri zehirlemek olduğu iddiasını ortaya atıyor. Aşağıda paylaştığım amaçta bu denli yanlış yorumlara sebep olacak tek cümle geçmiyorken, nasıl böyle bir saptırma yapılabilir diye düşünmemek mümkün değil. Bir de “sözde cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele” yorumu var ki, akla ziyan.

          Merkezin amacı, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve temsilde eşitlik ilkesine dayanan ve toplumsal cinsiyet konusunda farkındalığı ve duyarlılığı yüksek olan bir üniversite ortamı için gerekli akademik, idari, teorik ve pratik çalışmaları gerçekleştirmektir. Bunun için merkez, toplumsal cinsiyet ile ilgili ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapar ve bu araştırmaları destekler, disiplinlerarası bir yaklaşım sergiler; tüm akademik ve idari birimleri dâhil ederek toplumsal cinsiyet konusunu sürekli gündemde tutar, akademiyi ve toplumu birleştiren etkinlikler, paneller, projeler ve faaliyetler gerçekleştirir ve cinsiyet ve cinsel yönelime dayanan her türlü ayrımcılığı ve cinsel tacizi önlemeyi hedefler. Ayrıca geleceğe yönelik olarak üniversite bünyesinde toplumsal cinsiyet ve/veya kadın çalışmaları alanında yüksek lisans programı açılmasına yönelik çalışmalar yapar.

            Tüm bu suçlamaları hak edecek tek bir satır yok, gördüğünüz gibi. Adeta tetikçilik yaparak üzerinde baskıya kalkışan bu gazeteyi YÖK dikkate almamalı.

            Üniversitelerde eşitlik kavramının anlatılıyor olmasından korkmamalıyız. Bu dersi vermiş bir hoca olarak çok olumlu geri dönümler aldım. Ders seçmeliydi ve seçenlerin çoğu erkek öğrenciydi. Zehirlenmediler; tam tersine, dersi alan bir öğrencim, emniyet teşkilatına girdi. Ve bakış açısının değiştiğini, kadın ve erkek ayrımı yapmadan görev yaptığını ileterek teşekkür etti.

           “İtaat et” komutu ile yetişenler, hiyerarşi içinde özgür iradelerini erittikleri gibi, diğer özgür iradelere tahammül edemiyorlar. Hele kadının özgür iradesine ve eşitliğe kavram olarak bile tahammülleri yok. Kadınla erkek arasındaki ilişkiyi sadece aile ile sınırlayıp, kadını annelikle kutsuyor gibi alanını daraltıp, kadın kelimesine bile katlanamayan bir anlayış,  kadın itaat eder, erkeğe tabidir anlayışını kalıp kabul edenler, kalıbın dışına çıkmak istemiyor, dışındakileri kalıba çekmeye çalışıyorlar. Ki bu,  başlı başına bir adaletsizlik.

            İtaati tembih eden biat kültürü yerine, özgür iradeli bireyi yetiştiren eğitim yapılamayacaksa, üniversite tabeladan öteye gidemez.  Gazetelerin işlevi, kurumları hedef göstererek, baskılayarak tetikçilik yapmak değil, haber iletmektir. Üniversiteleri temsil eden bir kuruluş, gazetecilik işlevinin dışına çıkarak toplumu inanan/inanmayan diye bölenleri değil, üniversitenin akılla biriktirdiğini dikkate alacaktır. TED Üniversitesi bünyesinde kurulan merkez bunun işareti ise çok yerinde olmuştur. 

          Türk Eğitim Derneği ÜniversitesiToplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi”ni kutluyor ve başarılar diliyoruz.

          Kadın çalışmaları alanında yazan, mücadele veren, destek olanların emeklerine şükranla; birikimleri hedef alan ve çarpıtanlara aldırmadan çalışmalarını yürütenlere saygı ile diye eklemek isterim...

          Evet, adalet istiyoruz. Her alanda eşitlik için. “Adalet temelli”  değil, “Eşitlik temelli” eğitim. Kadın ve cinsiyet sözlerinden korkmadan. Cinsiyet eşitliği kavramından, cinsiyetsizlik sonucu çıkaran cehalete takılmadan.

          Gazetenin hedef göstermesi üzerine TED’den yapılan açıklama ile noktalamak istiyorum yazımı.

          8 Mart sürecinde görüntüde etkinlikler olacak. Perdenin gerisini göstermek istiyorum; birikimleri hedefleyenlere karşı, kadının elde edilmiş haklarına sahip çıkmak için var gücü ile çabalayan kişi ve kurumları bilelim ve desteklenmeleri için çabalarını paylaşalım:

Bir gazetede Türk Eğitim Derneği’nin kurduğu TED Üniversitesi’ndeki Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin uygulama alanı ve içeriğine ilişkin yansıtılan, amacı dışındaki habere ilişkin açıklama:

Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin dünyadaki algısı insan odaklıdır. Bu kavram, kadınların ve erkeklerin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olmaları, tüm kamusal ve özel yaşama eşit katılmaları demektir. 21. yy’da kadın ve erkek ayrımı gözetmeksizin, kadına yönelik şiddetin önüne geçilebildiği, eşit eğitim, eşit adalet, eşit iş imkânlarından tutun da sokakta yürüme özgürlüğü, akşam rahatça toplu taşımayla eve ulaşma özgürlüğü, kız çocuklarının okula gitme özgürlüğü yani hakların ve adaletin eşit dağıtılmasını anlatır. Bunun için de demokrasinin temel ilkesi olarak, cinsiyet eşitliğinin toplumda güçlendirilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve yasalarda düzenlemelere gidilmesi devlet tarafından uygulanması şart koşulmuş bir politika olmuştur. Bu konuda hassasiyet gösteren kamu yapılarının, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının tüm çalışmaları bizim için çok kıymetlidir. Haklarımız olduğu kadar sorumluluklarımızın da olduğunu unutmadan, çocuklarımıza örnek olmak, haklarının farkına varmalarını öğretmek toplum olarak görevimizdir. Bu aşamada unutulmamalıdır ki toplumsal cinsiyet eşitliğini ana ekseninden çıkarmaya çalışmak bizim güçlü köklere sahip kültürümüze yapılacak en büyük haksızlıklardan biri olacaktır.

           Türk Eğitim Derneği’ne, hem eğitimdeki başarıları, hem de toplumsal cinsiyet çalışmalarının amacını kısaca  ve herkesin anlayacağı dille aktardıkları için teşekkür ediyoruz