Son günlerde sosyal medyada bir görüntü dolaşıyor.

Bir televizyonda yarışma programı.

Yarışmacılar üniversite mezunu.

Soru şu:

“Yeni doğmuş sütle beslenen sığır yavrusuna ne ad verilir?”

Dört tane de seçenek sunulmuş.

Kuzu, sıpa, buzağı, oğlak.

Moral sorusu.

Ama yarışmacıların tavrı ve yanıtları insanın içini acıtıyor.

EĞİTİM SİSTEMİ

Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri eğitim.

Kime sorsanız aynı şeyi söylüyor.

Eğitim sistemimiz çökmüş durumda.

Üretime katkı sunmuyor.

Peki bu nasıl oldu?

AKSU ÖĞRETMEN OKULU

Aksu Köy Enstitüsü.

Köy Enstitüleri kapatılınca Öğretmen Okulu olmuş.

Ben de bu okuldanım.

Mezunlar 6 Temmuz günü okulda buluştuk.

Ben mezun olalı 45 yıl olmuş.

Benden öncekiler de sonrakiler de vardı.

Doğal olarak birbirimizi tanımakta zorlandık.

Ama kısa sürede hemen kaynaştık.

Ömrümüzün 67 yılı burada geçmişti.

Anılar peş peşe geldi…

Gençleştik…

AMA…

Okulu gezdik.

Kuruluşunda Köy Enstitüsü olduğu için arazisi genişti.

Teneffüslerde yürüyüş yaptığımız geniş meydanlar vardı.

Oralara binalar yapılmış.

Tarımı öğrendiğimiz yerler yok olmuş.

Binlerce dönümlük pamuk tarlası yağmalanmış.

Portakal bahçesinde ağaç kalmamış.

Araç park yeri olmuş.

Spor yaptığımız 5 saha da aynı kaderi paylaşmış.

Binalar, eğitim sahalarını kovmuş.

ATÖLYELER

İş ve resim atölyesinin yerinde yeller esiyor.

Oysa ki ne anılarımız vardı.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Boyamızı, tuvalimizi kendimiz yapardık.

Aramızdan İtalya’daki resim yarışmasında 2. olanlar bile çıkmıştı.

Eğitim sisteminin başarısı…

Birçoğumuz uzun süredir ziyaret etmemişti.

Herkeste bir burukluk oluştu.

Okulumuzun son haline üzüldük.

“Keşke gelmeseydik, hayalimizdeki gibi kalsaydı” diyenler oldu.

YAPARAK, YAŞAYARAK ÖĞRENME

Her şeyi yaparak, yaşayarak öğreniyorduk.

Eğitim, üretim içindi.

İlk sınıflarda nöbetler;

Sınıf büyüdükçe yemekhane, okul, ... başkanlıkları…

Hayata nasıl da hazırlanıyormuşuz.

Hem de demokrasi kurallarına tam uyarak.

En çok da kitap okumaya önem verilirdi.

NEREDEN NEREYE?

Kimsenin boş zamanı olmazdı.

Ders dışında herkesin bir uğraşı vardı.

Kimi sporla uğraşır, kimi folklor öğrenir, kimi resim yapar, kimi müzik aletleri çalar, kimi fotoğrafçılık kursunda, …

Hangi birini sayayım.

Her şey imece usulü ile gerçekleşirdi.

TEK HEDEF

En önemlisi de okula giren öğrencinin kafasında bir tek şey vardı.

Öğretmen olmak.

Köye gitmek, halkı aydınlatmak.

Bunun için de cihazlanması lazımdı.

Tarımı en iyi o bilecekti.

Aşıyı en iyi o yapacaktı.

Çocuk psikolojisini en iyi o bilecekti.

Her konudan haberi olacaktı.

Çünkü köyün önderi olacaktı.

90’LIK AYŞE ÖĞRETMEN

Akşam topluca yemek yedik.

Ayşe Kocabaş (Boztepe) sahneye çıktı.

Aksu Köy Enstitüsü’ndendi.

90 yaşında, ama dimdik.

Köy Enstitülerinden mezunu olmanın özgüveniyle konuştu.

Gözleri hala ışıl ışıldı.

Öğretmenliğe yeni başlamış gibi heyecanlıydı…

Hâlâ “Eğitim sistemimiz nasıl bu hale geldi?” diye soruyor musunuz?

Her şey çok açık değil mi?

Eğitimi çökerten kafa, işe, öğretmen yetiştiren okullardan başladı!


Aydınlık