İngiliz bilim adamları 19. yüzyılda insanları üç sınıfa ayırırdı.

Uygarlar, barbarlar ve vahşiler.

Uygarlar, İngiliz ve diğer tüm batılı halklardı.

Türkler, Ruslar ve Çinliler ise barbarlar sınıfına giriyordu.

Afrika, Amerika ve Güney Asya yerlileri ise vahşilerdi.

Kendi aralarında çatışsalar da bu sınıflama temelini 3 ayaktan alıyordu.

Birincisi Darwin’in “Evrim Teorisi”, ikincisi “Sanayi Devrimi”, üçüncü ve en güçlü ayak ise kiliseydi.

Sosyalist Amerikalı yazar Jack London bile Darwin’den esinle, “Ademden Önce” isimli kitabında ilkel çağ insanlarını, ateş adamları, mağara ve ağaç adamları olarak 3 kategoriye ayırmıştı.

Uygarlar denilen o grup aslında dünya üzerindeki en büyük soykırımları yapmış olan barbar ve vahşilerdi.

“Medeni” Avrupalılar, “vahşileri” köle yapmakta, “barbarları” birbirine kırdırmakta bu yüzden hiç beis görmedi yüzyıllarca.

Bunun aslında böyle olmadığını, yani bu emperyalist sınıflandırmanın tamamen bir yalan olduğunu bugün biliyoruz.

Sosyal antropolog bir arkadaşım bana, dünyada aslında ırk diye bir şeyin olmadığını, insanın sadece yaşadığı yere benzediğini söylemişti.

DR. CORNELIUS RHOADS KİMDİ?

Ama 1898 – 1959 yılları arasında yaşayan ünlü Amerikalı bilim insanı ve doktor Cornelius Packard Rhoads da bu doktrine göre yetişmiş tipik bir emperyalistti.

Dr. Rhoads, Amerikalı bir patolog, onkolog ve New York’taki ünlü Memorial Hastanesi’nin yöneticisiydi.

1929 – 39 yılları arasında Rockefeller Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nde çalıştı.

Lösemi ve anemi alanında önemli kanser araştırmalarına imza attı.

Enstitü’nün üst yönetimine girdi.

1931 yılında hematolog William B. Castle, Rhoads’a ilginç bir teklifte bulundu. Amerikan toprağı olan Porto Riko adasındaki San Juan Prezbiteryan Hastanesi’ndeki klinik çalışmalarına katılır mıydı acaba?

Buradaki Rockefeller Vakfı Sağlık Komisyonu’nun bir üyesi olacak ve habis demir eksikliği anemisini araştıracaktı.

Porto Riko’da bu hastalık, parazit türü olan kancalı kurtlarla bulaşan yaygın bir illetti.

Tropik bağırsak hastalıkları ile birlikte etkisini artırıyordu anemi.

Dr. Rhoads Porto Riko’da aylarca kaldı ve klinik araştırmalar yaptı.

Buraya kadar her şey normal görünüyordu.

Ta ki bir davete gittiğinde park halindeki aracına zarar verildiği o geceye kadar.

10 Kasım 1931 gecesi Cidra’daki bir arkadaşının verdiği partiye katıldı. Çıkışta arabasının vandalize edilerek, camlarının kırıldığını ve içinden bazı şeylerin çalındığını görünce tepesi attı.

Boston’dan meslektaşı ve “Ferdie” diye çağırdığı arkadaşı Fred W. Stewart’a bir mektup yazdı o gece.

“Sevgili Ferdie,

(Boston’daki bir projeye katılmak için dil döküyor..) Burada çok iyi bir iş bulabilirim. Porto Riko’lular dışında burası ideal bir yer olurdu. Şüphesiz bunlar insanların en kirli, en tembel, en dejenere ve hırsız ırkları. Onlarla aynı adada yaşamak beni hasta ediyor. İtalyanlardan bile daha düşükler. Adanın ihtiyacı olan halk sağlığı değil, tsunami dalgası ya da nüfusu tamamen yok edecek başka bir şey. O zaman burası yaşanabilir olabilir. Ben 8’ini öldürüp kanseri birkaç taneye naklederek imha sürecini ilerletmek için elimden geleni yaptım. İkincisi şu ana kadar herhangi bir ölümle sonuçlanmadı…”

Sıradan bir yakınma gibi okunan mektup bir anda büyük bir itirafa dönüşmüştü.

Rhoads, kanser araştırması yaptığı çalışmalarında 8 Porto Rikoluya bilerek kanser aşılamış, bunlar ölmüştü.

O postalanmamış mektubu aynı laboratuvarda çalışan Luis Baldoni isimli bir teknisyen görmüş ve okumuştu. Anemi laboratuvarında elden ele dolaşan mektup şok yaratmıştı. Baldoni daha sonra oradan istifa etmiş ve mektubu Porto Riko Ulusal Partisi lideri Pedro Albizu Campos’a iletmişti.

Campos da bunu tüm dünyaya açıkladı.

Pedro Albizu Campos

Mektubun kopyalarını gazetelere, elçiliklere, Milletler Cemiyeti’ne (Dönemin BM’si), Pan Amerikan Birliği’ne, hatta Vatikan’a dahi gönderdi.

Campos, ABD Valilerinin ve Rockefeller’in, Rhoads gibi doktorlar eliyle adada etnik temizlik yaptığı suçlamasını yapıyordu.

Campos gibi milliciler, ABD’nin adadaki şeker kamışı üretimine bağlı (Amerikan yerlisi ve Afrikalı siyahi) halkı açlık ve yoksulluğa mahkum ederek, veremle başbaşa bırakarak zaten yok etmeye çalıştıklarını, ama kanser bulaştırmak gibi şeytani bir yöntemi tahmin bile edemediklerini söylüyorlardı.

Dr. Rhoads’un mektubu deprem etkisi yaratmıştı.

ABD gibi sözde hür dünya ve insan haklarının temsilcisi bir ülke, kendi halkını kansere mahkum edebiliyordu.

Peki tüm bunlardan sonra Cornelius Rhoads’a bir şey olmuş muydu?

Hayır elbette.

Açılan sahte bir soruşturmaya, Dr. Rhoads o anki kızgınlığıyla şaka yaptığı ifadesini vermişti.

Zaten o mektup da özel hayatın ihlali oluyordu ve ortada ölen hiç kimse bulunamamıştı!

Her hangi bir ceza almayan Rhoads, 1940’ta New York’taki Memorial Hastanesi Kanser Araştırmaları Bölüm Başkanlığı’na getirildi.

Lösemi tedavisinde radyasyon uygulamasını deniyordu.

Kaderin cilvesine bakınız ki, onu şikayet eden Porto Riko Ulusal Partisi lideri Campos, 1950’da siyasi tutuklu olarak konulduğu hapishanede, kanser tedavisinde “insan kobay” olarak radyasyona maruz bırakılmıştı.

Albizu Campos 1965’te kanserden öldü.

RHOADS’UN BİYOLOJİK SAVAŞ ÇALIŞMALARI

Rhoads ise 2. Dünya Savaşı’nda “Kimyasal Silahlar Birliği”nde Albay rütbesiyle görev yaptı.

Utah, Maryland (Fort Detrick) ve Panama’da kimyasal silah merkezleri kurdu.

Buralarda, Afrika kökenli Amerikalı, Japon kökenli Amerikalı ve (tabii ki en sevdikleri) Porto Rikolu insanlar ve artı 60 bin Amerikan askeri üzerinde ırka dayalı biyolojik ve kimyasal deneyler yaptı.

Deneklerin çoğu büyük sağlık sorunları yaşadı, kimileri bundan dolayı hayatını kaybetti.

Adeta bir Amerikan “Josef Mengele”siydi.

Tek farkı toplama kamplarındaki Yahudiler yerine kendi vatandaşları üzerinde deney yapmasıydı.

Rhoads ordudaki çalışmaları sayesinde “Legion of Merit” madalyasına layık bulundu.

“İkinci Dünya Savaşı’ndaki ABD Ordusu Tıbbi Birimi” yıllıklarının 9. Bölümünde kimyasal silahlardan biyo savaşa dönüşen çalışmaları şöyle anlatılıyor:

“Temmuz 1943’te Edgewood Üssü’nde Dr. Cornelius Rhoads tarafından kurulan Kimyasal Savaş Bölümü kimyasal savaş, toksikoloji ve bunların yan etkilerinden korunma üzerine çalışmalar yürüttü. Dr. Rhoads, Nisan 1945’e değin bu birimin yönetiminde bulundu. 1942 sonunda yeni kimyasal savaş üsleri, Maryland’daki Camp Detrick, Utah’taki Dugway Proving Ground ve Alaska’daki Camp Sibert’te kurulmuştu. Bunlar Kanada ve İngitere kimyasal savaş birimleriyle ilişkili olarak çalıştı. 1944 Ocak ayından itibaren kimyasal savaş çalışmalarına biyolojik savaş faaliyetleri de eklenmiştir.”

Yani korona virüsün muhtemelen Temmuz 2018’da sızdığı Fort Detrick üssü, Porto Rikolulara kanser aşılayan Rhoads tarafından kurulmuştu. Sadece o da değil, onunla birlikte 3 tesis daha.

1949’da Time dergisine kapak olan çok parlak ve başarılı kanser araştırmacısı Doktor Cornelius Rhoads, aynı zamanda ırkçı ve biyolojik savaş mucidi bir isimdi.

Çünkü o kendisini uygar bir üstün insan, geri kalanları ise barbar ve vahşi olarak görüyordu.

En büyük destekçisi ise Rockefeller ailesiydi.

Hani 2010’daki pandemik sıkıyönetim senaryosunun yazıldığı (bugün yaşadığımız senaryo) vakfın sahipleri.

Buradan ortaya çıkan bir iki sonuç daha var.

Bugün virüsle pençeleşen kendi halkını bile umursamadan hala mega şirketleri kurtarma peşindeki Trump, veya şu ortamda dahi Çin, Rusya, İran, Irak ve Venezuela’ya insanlık dışı yaptırım ve savaş peşindeki Pompeo’nun da ortaya koyduğu gibi…

Devlet ile Şirketin birbiri içinde eridiği Amerikan emperyalizmi, diğer halklar kadar kendi halkını da rahatça gözden çıkarabiliyor.

KAYNAKLAR

https://www.transcend.org/tms/2020/03/civilizedbarbarianssavages/

https://www.globalresearch.ca/exterminationpuertoricousbiologicalwarfarelegacycorneliusrhoads/5707661