Geçen yazımızda “1961’de Devrim’i doğmadan öldürenler ile bugün TOGG’a saldıranlar benzer çevrelerdir” demiştik. Şimdi gelin beraberce geçmişe gidelim, bu konuyu biraz açmaya çalışalım.

1961 yılına damgasını vuran tartışma, yerli otomobil konusudur. Tıpkı bugün olduğu gibi “Türkiye’de otomobil üretilemez” diyen gayet kuvvetli bir lobi iş başındadır.

Mart 1961’de Makine Mühendisleri Odası Başkanı Şükrü Er şunları yazmış: “Tartışmanın bir tarafında yaparız diyen müteşebbisler, diğer tarafında yapamazsınız diyen birkaç ithalatçı ve politikacı yer almış durumda. Birinciler bilgiye, üniversiteye sığınıyorlar, basın toplantılarını orada yapıyorlar. İkinciler paraya sığınıyorlar, Hilton’da Rotary Kulüp’te basın toplantısı yapıyorlar.”

İTHALAT LOBİSİ

Şükrü Er’in verdiği ipuçları bizi Ocak 1961’e götürüyor. Otomotiv ithalatçıları Hilton’da yaptıkları bir basın toplantısında “Türkiye’de otomobil imalatının kesinlikle mümkün olmadığını” söylüyor. O yıl itibarı ile ithalatçıların bu işten elde ettikleri yıllık kar bir milyar lirayı buluyor. Üstelik içlerinden bazı firmalar, yabancı şirketlerle ortak montaj hatları kurmak için işe koyulmuşlar bile. Yerli otomobil, büyük paralar kazanma hevesinde olan bu şirketlerin işine gelmiyor.

Kimdir bu insanlar diyecek olursanız, bugün hala iş dünyasının tanınmış isimleri arasında olan bazı ailelere bakmanızı öneririm. O yılların ithalat bilgileri ve daha sonrasında Türkiye otomotiv sektöründeki gelişmeler, bu aktörleri açıkça göstermektedir.

SERTLEŞEN SALDIRILAR

Devlet, 15 Mayıs 1961 tarihinde bir “Otomobil Kongresi” topluyor. Cemal Gürsel’in açılış konuşmasındaki “Türkiye’de otomobil üretilecektir” sözleri imalat karşıtı lobinin faaliyetlerini hızlandırıyor. İthalatçılar, “Türkiye’de otomobil üretilemez” tezini savunan bir kitapçık yayınlıyorlar. Ama bundan önce, çok daha önemli bir işi, basını kendi yanlarına çekmeyi başarıyorlar.

O günlerin gazetelerine baktığımızda, hiç ihtimal vermeyeceğimiz isimlerin bile ithalat lobisinin yanında saf tuttuklarını görüyoruz. Bir yanda bir avuç mühendis, ülkenin kara bahtını yenmeye çalışırken diğer yanda kudretli kalemşorlar bu iş olmasın diye elinden gelen yapıyor. İbretlik birkaç örneğe bakalım:

BASIN, AYNI BASIN

“Türkiye’de otomotiv sanayi kurulamaz. Bu işin hesap kitabını incelemedim ama Türkiye’nin sosyal seviyesinin o düzeye erişmediğini biliyorum.” (ÇETİN ALTAN, Milliyet)

“Daha vida, kablo üretemiyoruz. Memleketimizde bir otomobil fabrikası kesinlikle kurulamaz.” (CEVAT FEHMİ BAŞKUT, Cumhuriyet)

“Endüstri bakanı yerli otomobil imkanlarını araştırmak için Avrupa’yı dolaşacakmış. Bu yolculuk dövizi son santimine kadar boşuna harcanmaktadır.” (FALİH RIFKI ATAY, Dünya)

“Yerli otomobil fabrikası konusu boş lakırdıdır. Bu lafları dinlerken deliğe giren karıncaları sayıyorum, çünkü gözümün önündeki realite budur.” (BURHAN FELEK, Cumhuriyet)

“Her parçası ithal olan otomobil nasıl yerli olacak? Üretsek bile maliyeti tutturamayız.” (MAZHAR KUNT, Cumhuriyet)

“Doğru dürüst bir toplu iğne, bir kurşun kalem yapamayan Türkiye, otomobil işinde başarılı olamaz.” (ÇETİN EMEÇ, Son Posta)

“Milli kaynakların otomobil sanayiine yönlendirilmesi kaynakların israfından başka bir mana ifade etmez. Otomobil sanayii fikri, muhtemelen sıkıntılı bir motor fabrikasının kurtarılması planıdır.” (DOĞAN AVCIOĞLU, Ulus)

HANİ YAPILAMIYORDU?

Tüm bu sözler, zaten her yıl 20 bin otomobil ithal eden ve hızla gelişen bir pazara sahip olan Türkiye için söyleniyor! Anlı şanlı yazarların ‘bu iş olmaz’ dediği Türkiye’de, sadece iki yıl sonra yabancı otomobil üretimi başlıyor! Çünkü zaten o yıllarda Türkiye, Ortadoğu’nun en büyük kablo üreticisi, ülkede cıvata, motor vs. her şey üretilebiliyor. Ve ne yazık ki bu yazarların herhangi birinden tek satır özür yazısı ya da küçücük bir özeleştiri gelmiyor.

Aktardıklarımız bugün muhalif basında TOGG için yazılıp çizilenlere ne kadar da çok benziyor değil mi? Devam edeceğiz.


Aydınlık