Otomotiv sektöründe pek çok başarısızlık öyküsü bulunur. Ancak, bu öyküler genellikle aracın tasarımına veya teknolojisine bağlanır. Ya da tersinden “Şahane bir otomobil tasarladık, neden başarısız olduk ki?” sorusu sorulur. Oysa otomotivdeki yeni teşebbüslerin başarısı, tasarım ve teknolojisinden daha önemli olan bir unsura, “iş modeline” bağlıdır.

BAŞARILI MÜHENDİSLİK, BAŞARISIZ İŞ MODELİ

Bugün, Devrim otomobilini konuşurken düşülen yanılgı da aynıdır. Devrim’in karşısında kuvvetli bir lobi olduğu doğrudur. Ancak başarısızlığı basındaki yazılara ya da bir iki politikacının özel tercihlerine bağlamak asıl sorunu görmemizi engelleyebilir. Devrim, mühendislik anlamında bir başarı öyküsüdür, ama iş modeli anlamında başarısız olmuştur.

Otomotiv tarihinin ilginç öykülerinden biri 1940’lardaki Tucker otomobilleridir. II. Dünya Savaşından sonra halkın yeni model arayışını bir fırsat olarak gören Preston Tucker adlı girişimci, yepyeni bir otomobil üretme iddiası ile ortaya çıktı. Aslen bir otomobil satıcısı olan Tucker, otomobilin üretimi için gereken fabrikayı Savaş Varlıkları İdaresinden ücretsiz olarak aldı, karşılığında taahhüt ettiği şey ise bir yıl içinde 15 milyon dolar sermaye toplamaktı. Bir yandan prototip geliştirilirken diğer yandan sermaye toplama işine girişti. Kısa süre sonra bunun hiç de kolay bir iş olmadığını gören Tucker, yatırımcılara uçuk vaatler sunmaya başladı. Sonunda sermaye piyasası denetleme kurumu SEC’in teftişine takıldı. Hakkında usulsüzlük ve vergi davaları açıldı. Tucker, prototipleri yetiştirdi, hatta 51 adet üretim yapmayı da başardı ancak, daha fabrika için gereken taahhütlerini bile yerine getirememişti. Proje tarihe gömüldü.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Tucker’ın iş modeli kuruluş sermayesinin yatırımcılardan toplanması üzerine kurulmuştu. Bu yatırımcıların bir kısmı, aynı zamanda üretilecek otomobilin bayileri de olacaktı. Savaş sonrası ABD ekonomisinin gerçeklerine uymayan bu model çok şık bir otomobil tasarlanmış olmasına rağmen başarısız oldu.

Yakın zamandan bir örnek, Aptera Motors şirketi, “yüksek verimli elektrikli araçlar üretmek” maksadı ile 2005’te Kaliforniya’da kuruldu. Firma, geliştirdiği üç tekerli 2e prototipi üzerinden 24 milyon dolar risk sermayesi topladı ve 184 milyonluk bir hükümet desteği için başvuru yaptı. Hükümetten şartlı destek geldi: “Piyasadan 150 milyon dolar toplayabilirseniz 150 de biz verelim” dediler. Bunu başaramayan Aptera, 2011 yılında kapandı. Aptera’nın girişimcileri, şirketi ABD Enerji Bakanlığı’nın elektrikli araçlara vermeyi taahhüt ettiği desteğe güvenerek kurmuşlardı ancak devletin desteği hiçbir firma için ‘koşulsuz’ değildi. Mevzuata hakim olmadan kurdukları iş modeli onları başarısızlığa sürükledi.

DEVRİM’İN YANLIŞ ‘İŞ MODELİ’

Gelelim Devrim’e. Devrim’in sadece geliştirilmesi değil tüm üretim planı da tamamen devlete ait olan TCDD işletmeleri üzerine kurulmuştu. Cumhuriyetin başından beri var olan ve 1950’li yıllar boyunca güçlenmiş olan özel sektörün etkinliği ihmal edilmişti. Oysa yerli üretim gündeme geldiğinde özel sektör temsilcileri bu konuya gayet ilgiliydiler. Onlar da bu işe dahil olmak istiyordu. Projenin dışında tutulan unsurlar çoğaldıkça, Devrim’in karşısındaki lobi de güçlendi.

Devletin başındakiler, milli bir otomobil üretme işini aynı zamanda bir iş modeli olarak da ele alabilselerdi, o günlerde yabancı markalar ile otomobil üretme çabası içinde olan yerli yatırımcıları da bu işin işine çekebilirlerdi. “Karma ekonomi” devletin çok iyi bildiği ve kuruluşundan beri uyguladığı bir sistem olmasına rağmen, Devrim projesinde bu prensip ile hareket edilmedi. İyi niyetle girişilmiş olan bir iş sadece bir mühendislik hikayesi olarak kaldı. Devam edeceğiz...