MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bahçeli'nin konuşmasından satır başları:

İlkelerimizden ödün vermedik, irademizden şaşmadık, irfanımızdan sapmadık. Birileri gibi ülkü ve ülke sevdamızı bahis konusu yapmadık, pazarlık malzemesi görecek kadar alçalmadık. Biz milletimizin uğruna varlığımızı adadık. Fildişi kulelerde milliyetçilik taslamadık. Milletimizle aynı hizada durduk, millet biziz dedik. Çıkarlarının gemiyle yön değiştirenlerle işimiz olmadı. Biz bastığımız yüze asla bakmayız. Terazisi çamurdan olanların dirhemi kumdandır. Nasıl ki bir topal pire bir gecede 7 yastık dolaşırsa siyasi devşirmeler de buradan oraya savrulup duracaklardır. 

Küçülmüş siyasetçilerin küçük hesAplarına kafa yoracak değiliz. Çok şükür meydanlardan taşıyoruz.Biz lider ülke Türkiye'yi inşa, imar ve ihyanın peşindeyiz. Hiç kimse kusura bakmasın, küçülmüş siyasetçilerin küçük hesaplarına kafa yoracak değiliz. Çok şükür meydanlardan taşıyoruz, her gittiğimiz yerde destek topluyoruz. Biz kazanmaya yemin ettik. 

ADAYIMIZ BELLİ TARAFIMIZ NETTİR

2023 yılında 1923 yılının ilkelerini kesintiye uğratmayacak. 2023 yılında 1923 yılının ruh ve mirasını yağmalatmayacağız. Emek veriyoruz çaba gösteriyoruz. Yeter ki cumhur kazansın, yeter ki sayın Recep Tayyip Erdoğan bir daha cumhurbaşkanı olsun. Tarafımız belli, adayımız bellli tarafımız nettir.

Geliyor gelmekte olan diyorlar ya asıl gelenin Cumhur İttifakı olduğunu ne görüyorlar, ne de göstermeye ciğerleri yetiyor. 3 kuruşa 5 köfte sırasına girenler boşuna nefes tüketmesinler, bizim inecek bayrağımız yoktur, bizim susacak ezanımız yoktur, bizim zillete düşecek ülkemiz yoktur. Yarınlar bugünden çok daha güzel olacaktır. Karamsarla işimiz yoktur, gücümüz Türkiye, güvencemiz büyük Türk milletidir. Milliyetçi ülkücü hareket kara kampanyalara, yalancıların oyunlarına hem kapalı hem de karşıdır. Algı operasyonları bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bu demokratik süreç, vatandaşlarımızla kucaklaşma gayretimiz artarak devam edecektir. 

MUHALEFET PARTİLERİNE TEPKİ

Aşağı yukarı bir buçuk yıldır zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının üzerine çekilişler yapılıyor. Aday o mu olacak? Bu mu olacak? sorusuna yanıt aranıyor. Ismarlama anketler yapılıyor, isimler parlatılıyor. 

İstanbul'u perişan eden aciz, arızalı, başarısız şahsın devamlı ön plana çıkarılması kimin telkinidir?

Kadından imam olmaz, ben başbakan olacaĞım diyen malum siyasetçinin yeniden kulisleri kaynatması 6'lı masada fesat çıkarmak için okunmayacak mıdır? Bunların hangisi Recep Tayyip Erdoğan'la bir tutulabilir? Bunlardan hangisi cumhurbaşkanlığına layık olabilirler.

Cumhurbaşkanlığı deneme tahtası değildir.

TÜRKİYE'NİN KARŞISINA DİKİLEN BİR ŞAHSA ADAM DENİR Mİ?

Kılıçdaroğlu Sivas’ta yerel bir televizyon kanalına çıkarak vatandaşlarımızın şunları düşünüp söylemelerini istemiş: “Bir de şu Kılıçdaroğlu’nu deneyelim, nasıl bir adam bir görelim. Verdiği sözün arkasında durur mu durmaz mı bir görelim.”
Tevek dikmeden kabak büyütmeye çalışan bir insan günün sonunda nasıl bir hayal kırıklığı yaşıyorsa, emellerinin ve hedeflerinin bilinmediğini, kendisinin de tanınmadığını zanneden Kılıçdaroğlu aynı derecede hayal kırıklığına mahkum olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı, yapboz tahtası, deneme yanılma sahası değildir.
Cumhurbaşkanlığı, staj yapma yeri, acemi eğitim alanı değildir.
Cumhurbaşkanlığı, yalvarmayla, yakarmayla, sızlanmayla, el avuç açmayla oturulacak bir makam değildir.
Cumhurbaşkanlığı, cumhurun irade külliyesi, itibar kubbesi, iffet, iddia ve ifade köşküdür.
Cumhurbaşkanını seçen millettir, bu milletin adı da Türk milletidir.
Sayın Kılıçdaroğlu hiç durma, boş hayallerinin peşinde koşmaktan vazgeçme, 2023’te yorulacak, geri dönmemek üzere dinlenmeye çekileceksin.
Kılıçdaroğlu, nasıl bir adam olduğunun görülmesini istiyormuş.
Arife tarif gerekir mi? Bilinen bir gerçeği tekrar duymaya ihtiyaç olur mu? Uçan kuştan haber sorulur mu? Balsız kovanda arı durur mu? Usta hırsıza kapı dayanır mı? Diyeceğim odur ki, Türkiye’nin karşısına dikilen bir şahsa adam denilir mi?
Kılıçdaroğlu açık açık adayım diyemiyor veya adayını ilan edemiyor.
Zillet ittifakının ortak Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı belirsizliğini ısrarla koruyor.
Sayın Kılıçdaroğlu, iki de bir meydan okuyacağına, cesaretin varsa milletimizin huzuruna çık da adaylığını ilan et, adayım diyerek kararını zikret.
Açıkla da Türk milleti seni tartıya alsın, bakalım kilon kaçmış, ederin neymiş, çapın nasılmış.
Kılıçdaroğlu, Sivas’ta başörtüsünü ben çözdüm demiş.
Madem bu sorun çözüldü, peki neden kanuni düzenlemeye ihtiyaç duydun?
Bu istismara neden heves ettin?
Maksadın neydi, nereye ulaşmayı istedin?
İşte sana bir fırsat, işte sana bir çıkış, işte sana kalıcı bir çözüm, başörtüsünü anayasal güvenceye haydi buyur birlikte kavuşturalım.
Bu meseleyi beraberce ele alalım.
Anayasa’nın 24 ile 41’inci maddelerini hep birlikte değiştirelim.

İFTİRA ATAN TTB BAŞKANINA SERT TEPKİ

Herkesi uyarıyorum, Türk askerine düşmanlık, düşmana askerliktir. Teröristlere basamak olanlar, sözcülük yapanlar su katılmamış teröristtir.

Türk askerine aslı astarı olmayan suçlamalar da bulunanlar terörizme beşinci kol faaliyeti yapan kansızlardır.
23 Ekim 2022 tarihinde, Almanya’nın Köln kentinde, Dayanışmanın Sesi Derneği isimli husumet oluşumu tarafından düzenlenen konferansta PKKFETÖ ve yeminli Türkiye düşmanları yine sahneye çıkmışlardır.
Türk Tabipleri Birliği Başkanı da bu Konferans’ta, terör örgütleriyle iltisaklı oldukları gerekçesiyle hapis cezası alanların hak ihlaline uğradığını ileri sürmüş, kimyasal silah yalanının ardında olduğunu dile getirmiştir.
Şerefli Türk hekimlerini hariç tutuyorum, Türk Tabipleri Birliği’nin başkan ve yöneticileri hakkında en ağır cezai işlemlerin tatbik ve temin edilerek, bu birliğin kapısına kilit vurulmasını, doktorlarımızın bu kuruma mecburi üyelik şartlarının kaldırılarak özgürleşmelerini tarihi önemde addediyorum.


Türk düşmanı bir birliğin isminin başında Türk olamaz, Türk yazılamaz.
Türk askerine hainlerin ve zalimlerin ağzıyla kimyasal silah çamuru atanları, mesela Türk Tabipleri Birliği Başkanı’yla diğerlerinin Türk vatandaşlığından çıkarılması, vatansız ve ülkesiz olmaya mahkum edilmesi akla en yatkın yollardan birisidir.
Zira tahammülümüz bitmiş, sabır taşımız çatlamıştır.
Türk Tabipleri Birliği’nin tıpla, hekimlikle, sağlıkla uzaktan yakından ilgisi kalmamıştır.

178 HAKİMİN GÖREVE İADE KARARI YENİLİR YUTULUR DEĞİLDİR

Zillet ittifakının dış bağlantılı senaryoları, FETÖ’nün kumpasları, PKK’nın ve bölücü mihrakların iftiraları devam ederken, Danıştay 5’inci Dairesi’nin FETÖ’den ihraç edilen 178 hakimi görevlerine iade kararı, üstelik faiz ilaveli tazminata hükmetmesi yenilir yutulur şey değildir.


Bu kararı milletimize hakaret sayıyoruz.


Türkiye’nin kafese sokulmak için tuzak kurulduğunu apaçık şekilde görüyoruz.
15 Temmuz’un rövanşını almak için müsait zaman kollayanlara boyun eğemeyiz, hoşgörü gösteremeyiz, 251 şehidimizin kemiklerini sızlatamayız.


Herkes aklını başına alsın, Türkiye’nin istiklali ve istikbalini gerekirse can pahasına sonuna kadar müdafaa eder, bedeli neyse de seve seve katlanmasını biliriz.

TÜRK TARİHİ BİR BÜTÜNDÜR

Tarih, beşeri tecrübenin verimli bir laboratuvarı, çağlar ve zamanlar arasında yapılan mukayeselerin ana yatağı, gelecek planlamalarının kilit taşıdır.


Tarih şuuru ise tarihin akışı hakkında belli bir görüş sahibi olmak, tarih olaylarını manalı bir bütün içindeki parçalar halinde görmektir. Bu sayede arkamızda sonsuz bir geçmişin bulunduğunu, önümüzde de sonsuz bir geleceğin durduğunu kavrar, kararlarımızı buna müzahir şekilde oluştururuz.
Türk milliyetçileri olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tutarlı ve tafsilatlı bir tarih şuuruyla bakıyor, bu şekilde yorumluyoruz.Maziye önem vermemiz, özlem ve hürmet duymamız, bugüne yönelik bir memnuniyetsizlik hali veya bir mahrumiyet halsizliği olarak okunmamalıdır.

Tarihimizin görkemi her milletperver, her vatansever için gıpta edilecek bir gurur kaynağıdır.
Gerçekçi olmak lazım gelirse, biz saadeti geçmişimizin sayfalarında değil, onu her seviyede geçme başarısı göstermiş bir istikbal yükselişinde görüyor ve değerlendiriyoruz.

Ancak geçmiş bazen geleceği perdeleyecek kadar gözlerimizi kamaştırabilir, hatta gerçeklerden kopartabilir.
Bu durum bir hamaset çıkmazıdır.Unutmayalım ki, zaman tünelinden geçip bugüne ulaşan, hatta karmaşıklaşıp yeni boyutlar kazanan her neviden sorunu dünün ilhamıyla, bugünün imkânlarıyla çözmekten başka seçeneğimiz yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını şuurla idrak edemeyenler için hataya düşmek, çelişkide bocalamak, değişime ve gelişime direnç göstermek kaçınılmazdır.
Bizim tarih anlayışımız devrevi, coğrafya algımız dönemsel değildir.Tarih ve coğrafyaya baktığımızda gördüğümüz dağınık parçalardan, birbirinden kopuk paydalardan müteşekkil bir yapı da değildir.

Tarih birdir ve bütündür, adı da Türk tarihidir.
Coğrafya birdir ve bellidir, adı da Türk vatanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, binlerce yıllık Türk tarihinin ana güzergâhından kategorik bir kopuş, kesif bir ayrılış, keskin bir sapış olarak görülemeyecek, asla gösterilemeyecektir.
Yani Cumhuriyet şerefli geçmişimizin bir antitezi değildir.
Cumhuriyet’in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz bir yanlışın pençesindedir.


Önyargıların hükmüyle, ideolojik katılıklarla Cumhuriyet’in anlaşılması ve anlatılması mümkün değildir.
Bugünkü Türkçe’mizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde özgüven eksikliğidir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 14 Ekim 1925’te İzmir’de yaptığı konuşmasında, Cumhuriyet’in milletin kendi istek ve arzusu ile oluştuğunu söylemişti.
Hatta Samsun’dan Sadarete gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli raporunda, “Millet, millî hakimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunun için çalışacaktır.” demek suretiyle milli iradeye dayanarak milletin kaderini çizmişti.