Türkiye özellikle Atlantik sistemine dahil olduğu 1950'lerden beri sadece güvenlik ve ekonomik değil, kültürel olarak da baskı ve tehdit altında. Cumhuriyet devrimi atılımlarının ilerici adımlarını boğmak isteyen emperyalizm, dilimiz  ve  kültürümüzü yozlaştırmak için elinden geleni yaptı. Askeri darbe ile üstünlüğünü kurduğu 1980'lerden bu yana devşirdiği hükümetler eliyle eğitim sisteminde yaptığı değişikler neticesinde yoz bir batı kültürünü içimize yerleştirmekte çok zorlanmadı. Tabii bu konuda özellikle sinema ve televizyon kullanılarak (ABD sineması, diziler vs) emperyalizm her eve girer hale geldi.  2000'ler sonrası teknolojik ilerleme en nihayetinde her şeyi telefon ile cebimize kadar indirdi.  Kültürel saldırı öyle bir aldı ki katmanlar halinde yayılıyor. Sosyal medyanın  hunharca kullanımı, abuk sabuk paylaşımlar yapan kişi ve kurumların elinde ama isteyerek ama istemeyerek genç beyinleri  iğdiş eder bir noktaya ulaştı. Bu arada, kültürel saldırıların arttığı döneme ayrıntılı bir tarif yapmak gerekiyor. Çünkü, kanıtlanmıştır. Emperyalizm güvenlik ve ekonomik olarak tehdit ettiği ülkelerde içerde oluşan siyasi iradeyi bozmak için karşı faaliyetlerini artırır. 

MEDYADAKİ ATLANTİKÇİ KUŞATMA

Türkiye açısından bu kampanyaları bugünlerde siyaseten "solcu",  "Atatürkçü"," milliyetçi" bildiğiniz ya da sandığınız kişi ve kurumlar yönetiyor. Kampanyanın etkisi de bu nedenle normalden daha fazla oluyor.  Bu uzun betimlemenin ardından gelin hep birlikte güncel örnek ve kişiler üzerinden olaylara birlikte bakalım. Son günlerin en önemli tartışmalarından biri uyuşturucuyu özendirdiği için sosyal medya fenomeni Pucca'ya verilen ceza.  Vatan Partisi Öncü Kadın üyeleri,  Pucca'nın ceza almasını destekleyerek ticari beklenti ile bu isme imza günü düzenleyen Kırmızı Kedi Kitabevi'ni eleştirdi. Çünkü sorumlu hissediyorlar kendilerini. İlkokul yaşına inen uyuşturucuya karşı evladını, kardeşini, yeğenini ve sevdiklerini korumak istiyorlar. Entelektüel çöküntü içindeki sanal bir figürün umarsızca yazdığı dizelerden etkilenecek geleceğimizi düşünüyorlar. Bu nedenle de eleştiriyorlar. Vay sen misin eleştiren? Kamuoyu,  kitapevi sahibi  Haluk Hepkon'dan en azından bir özür beklerken bir de ne görelim; Haluk Hepkon sosyal medya hesabından "Ciddiye almak mümkün değil ama insan ister istemez üzülüyor. Allah akıl fikir versin demek dışında yapacak çok fazla bir şey yok" açıklaması diyemeyeceğimiz özrü kabahatinden büyük  'esnaf lakırdısı' yapıyor. Sorumsuzluk ve kâr hırsı almış başını gitmiş anlaşılan. Peki olay burada kapanıyor mu? Tabii ki hayır. Şimdi Aydınlık haber yaptı, Hepkon'un ticari itibarı üzerinde bir leke oluşursa mazallah. Ama üzülmüyorlar yine de. Neden? Çünkü ODA TV var. Belki görev ya da rica ya da sadece Aydınlık düşmanlığı iki kurumu birlikte dayanışmaya itiyor. Yanıt ODA TV üzerinden çarpıtma bir haber ile geliyor. Aydınlık'ta yazılmayan bir yazı üzerinden Aydınlık üzerinde siyasi operasyon yapılıyor. Aslında ODA TV'nin ilk marifeti bu da değil. Aydınlık ne zaman Türkiye'yi hedef alan bir kampanyaya karşı medya savaşına girse, yayımların mürekkebi kurumadan ODA TV'den bir karalama başlıyor. Yok "Aydınlık yazarları birbirine girdi" , "Aydınlık'a şöyle isyan, böyle tepki". Karanlıktan Aydınlık'a bakamadıkları bir körlükle saldırıyorlar. Gerçeğe açılmayan gözler, olabildiğince kısık bir şekilde, sineği fil, fili sinek diye tarif ediyor. 

ODA TV'DE BİR GÜN

Yazı uzasın istemiyorum ama yazmadan da olmuyor. Gerçeği tarif etmek için örnekler yardımcı olur belki. Sanıyorum, kuvvetle ihtimaldir ki böyledir, ODA TV'de sabah toplantılarında yöneticiler önce Aydınlık'ı açıyor, siteyi tarıyor. Çoğu ile kader birliği yaptığı Aydınlık muhalifi isimler, özellikle takip ediliyor ya da o isimler Aydınlık karşıtı olarak bildiği ODA TV'ye bildirim yapıyor. Bugün Aydınlık'ta ne olmuş? Kim kime ne demiş? Hemen yuvarlak bir masa sonra da  başlıkların bini bir para. Ama aynı cephe Aydınlık ve Ulusal Kanal'ın Türkiye'yi ayağa kaldıran haberlerini nedense görmüyor diyoruz ama nedeni belli aslında. Maksat hasıl olmuş. Biz de söyleyelim. ABD cephesinden kopan Türkiye'nin geldiği noktadan rahatsız olan, ''her şey güzel olacakçı'' Soros'un ''yeni açılımcıları'' ve ''Natotürkçü'' eski payandalar yeni planlarına ikna ettikleri olur görmezci KÖR TV'yi operasyon aygıtı olarak kullanıyor. Bunu sadece biz söylemiyoruz aslında. Anadolu'nun namus sembolü Nihat Genç de artık ODA TV'de yazamam demedi mi? Tersten de bakalım. Hiçbir dediği çıkmayan Amiral Türker Ertürk, nasıl yazıyor hala ODA TV'de. Birisi de sormuyor mu adama? Amaç aydınlatmak değil sadece tık olunca, kör Erdoğan ve Türkiye karşıtlığı öyle bir okunuyor ki internette. "At yalanı boşver inananı" durumu yani. Dayanamıyorlar tıklar azalınca çünkü . Aydınlık'ın doğru manşetleri Türkiye siyasetlerini de belirleyince ne yapsın garipler, ya Aydınlık ODA TV'yi geçerse bir gün,  o zaman vur karanlık içinden Pürü Pak Aydınlık'a.

YAZDIK BUNDAN SONRA DA YAZARIZ

Peki madem bu kadar kötüydü ODA TV de neden şimdi yazıyorsunuz diyebilirsiniz içinden. Ulusal Kanal ekranlarında hep söylüyoruz aslında. Sadece isim vermiyoruz. Herkesi takipteyiz. Hem ABD emperyalizmle mücadele içindeki Mehmedimizin yanındayız. Hem de cephe gerisini gözlüyoruz. Vatan savaşına, birliğimize ve kültürümüze nerde kuşatma varsa görüyoruz. Dün gördüklerimizi yazdık, bedel ödedik. Korkmuyoruz, yine bedel öder gerçeği söyleriz.

Deniz Adalı
ulusal.com.tr