Cumhuriyet yazarı Bartu Soral bugünkü yazısının sansüre uğradığını duyurdu.

Yazısının kesildiğini sosyal medya hesabından duyuran Soral, "Maskeleri inince terbiyesizleşen Soroscuların, hakaretlerini yayınlayan genel yayın yönetmeni, bugünkü yazımı kesmiş. Hakaret serbest. Antiemperyalist olmak yasak. Düşünce zenginliği adı altında her türlü terbiyesizliği yapanların gerçek yüzü budur" dedi.

Bartu Soral'ın sansüre uğrayan "Karagöz ile Hacivat" yazısı şöyle;

Geçen yazılarımdaki vurguları, yazılardan alıntılayarak, bir daha belirteyim; 1) “Cumhuriyet gazetesi, anayasal hak ve özgürlüklerin, evrensel değerlerin ve devrimlerin bekçisidir”. 2) “Esasen bir tedbir mahiyetinde olan tutuklamanın ölçüsüz uygulanması ile şüpheliler açıkça hüküm giymeden cezalandırılıyor. Ve en temel Anayasal haklarımız ihlal ediliyor. Bu kesinlikle kabul edemeyeceğimiz bir uygulama. Herkes için süratle düzeltilmeli”. 3) “Hukukun üstünlüğünü savunmak, temel hak ve özgürlükleri korumak, evrensel değerlere sahip çıkmak ile emperyalizmin aparatı olduğunu 40 senedir Türk halkının kalbine sokanları savunur duruma düşmek arasında kalın bir çizgi var”.

Şimdi, bunlardan hangisi rahatsız etti?.. Hangisine katılmadınız?.. Biz Kavala adil yargılanmasın mı dedik? Deliller eksik mi toplansın dedik? İçeride yıllarca iddianame mi beklesin dedik?.. Siz yazının başındaki “hukuki boyut” kısmını bile okuyamadınız mı!..

Kimisi, “hanımefendi maskesi”ni çıkartmış; kusuyor, kimisi cilalı lafları bırakmış; usturamaymun diye içindekileri döküyor... Ötekisi, kafan basmıyor diyor… Bu mu Cumhuriyet gazetesi yazarlarının seviyesi?.. İçeriğe giren; emperyalizm, Soros konuşan, analiz yapan yok.

Geçen gün CIA’nın ünlü istasyon şefi Henri Barkey, Cumhuriyet gazetesinden B.Doster’e “ilkel insan” diye saldırdı, “Kavala hassasiyeti gösterenlerden” hiç ses çıkmadı!.. Hayırdır?..

Son yazımda bir Osman Kavala profili çizdim. Ama o profili dün çizmedim ki!.. BM’de yaşanan bir olaydan başladım… 2009’da Kurt Kapanı, 2014’te Paralel Kürdistan Kumpası kitaplarımda, belgeleri ile yazdım… Televizyonlarda, gazetelerde konu oldu… “Hapisteki birisi için yazmak utanç verici” denmiş… Ben Kavala hapisteyken değil, Ergenekon davasının savcısıyım diyen Tayyip Erdoğan ile açılım süreci yürütürken yazdım o kitapları! Belgelerini de koydum. O gün hiçbir cevap gelmedi… Dünkü cevaplarında da göremedim?.. Bu durumda utanç verici yazanlara biz de “utanmaz” mı diyelim?.. Elbette, sözlerini aynen iade edelim!..

Soros’un kim olduğunu bir daha yazalım mı? Fonlarından bahsedelim mi? Açılım sürecini hatırlayalım mı? “Akil adam değilim” demiş Osman Kavala, bilgilendik. Açılım konusundaki rolü hakkında herhalde konuşmaya gerek yok?.. PKK’nın başı Apo bana selam söylemedi! Ergenekon davasını genişletelim açıklamasını nereye koyalım?.. Soros ile ilgili zaten net; Evet Soros tarafından fonlandım diyor… Bu bilgilerin tamamı zaten yıllardır, kitaplarda, gazetelerde, dergilerde, internette duruyor. 

Ben yargının üstünlüğünü savunurken Soros fonlarını kahramanlaştırma yanlışına düşülmesin dedim. Çizgi dedim; herkes çizgisini ortaya koydu. Kimlerin çizgisi ortak, bir kere daha görüldü… İşin içine gidenler de girdi, gelenler de... Basında Apo güzellemesi yapanlar da… Böylece kamuoyu herkesin çizgisini gördü…

Karagöz ve Hacivat, malumunuz... Zevkle seyrederdik. Beyaz perdenin önünde Hacivat, Karagöze kızar… O, ona vurur, bu buna. Bir kavgadır gider… Ama perdenin arkasına bakınca bir el görürsünüz. Her ikisini de bir el oynatıyor, her ikisini de bir ağız konuşturuyor…

Emperyalizm de Türkiye’ye bunu yapıyor!.. Türk milleti kavramını tartışırsan, etnik kimlik siyaseti yaparsan, “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” sözünü duymaz, ne güzel saz çalıyor dersen, Soros’cu olursan, fonlarından beslenirsen; demokratsın, ilericisin. Nazlı Ilıcak, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala’cı olursan insan hakları şampiyonusun, aydınsın!.. “Ama” dersen; faşistsin, ırkçısın, AKP’lisin, MHP’lisin… Bu ikisinin dışında kalamazsın. Ya Hacivat olacaksın ya Karagöz!... Kemalist olma da!..

4 Kasım’da “Doğu Anadolu, PKK ve HDP” başlıklı bir yazı yazdım. İlk iki paragraf şöyleydi: 

“Uzun bir süredir çözüm konuşuluyor. Ama aslında ne sorun, ne de çözüm konuşulmuyor! AKP ile MHP ittifakı biter gibi olunca HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan hemen bir davet yapmış, diyor ki; “hepimizi mutlu eden süreç (PKK’nın hendeklere bombalar yerleştirdiği süreç B.S.) bir kez daha başlamalı, Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı ve bu sürece dahil edilmelidir”. Daha önceki Genel Başkan Selahattin Demirtaş da; “başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” diyordu! Anlaşılan HDP’nin sorun çözme, bölgesel kalkınma vizyonu Apo’dan, PKK’dan öteye gidemiyor!..

AKP de farklı değil… Onlar da çözümü Habur’dan terörist geçirmekte, PKK ile açılım yapmakta, Andımızı kaldırmakta, Öcalan’dan din alimi, Rönesans aydını çıkartmakta aradı!..

Bunların hepsini gördük ama henüz bölge için bütüncül kalkınma planı hazırlayanı, sanayi yatırımlarını konuşanı, tarım ve hayvancılığın canlandırılması için alınacak önlemleri ele alanı görmedik. Toprak ağalarını, aşiretleri temizleyelim, toprak reformu yapalım, bu reformu şu model ile gerçekleştirelim diyeni de duymadık.”

Bir meslektaşımla yazı üstüne tartışırken; ne güzel kamuoyu bunu tartışsın dedi. Birbirimize baktık, güldük… Kamuoyu bunu tartışıyor olsaydı, gazeteler, köşe yazarları bu konuları kamuoyunun önüne getirseydi, nasıl oynayacaktı Karagöz ile Hacivat…