Cumhuriyet gazetesinde  başta Emre Kongar, Orhan Bursalı, Zeynep Oral, Ali Sirmen, Özlem Yüzak, Enver Aysever, Zafer Arapkirli  olmak üzere yazarların "hukukun üstünlüğü gerekçesiyle" Soros'un Türkiye'deki temsilcilerinden biri olan Osman Kavala hakkında eleştiri yazısı yazan Bartu Soral'ı linç kampanyasının ardından tuhaf gelişmeler sürüyor. Oysa ki Bartu Soral yazısında Kavala hukuksuz biçimde tutuklu kalsın demedi, elbette hukuku sonuna kadar savunalım ama Osman Kavala'yı da bir hukuk mağduriyeti gerekçesiyle "Demokrasi Kahramanı" yapmayalım, Cumhuriyeti kemiren Soros ve diğer güç odaklarıyla bağlantılarını da göz ardı etmeyelim dedi.  Soral, bugün sansürlenen "Karagöz ile Hacivat" başlıklı yazısında söylediklerini açıkça bir kez daha dile getiriyor:
1) “Cumhuriyet gazetesi, anayasal hak ve özgürlüklerin, evrensel değerlerin ve devrimlerin bekçisidir”. 2) “Esasen bir tedbir mahiyetinde olan tutuklamanın ölçüsüz uygulanması ile şüpheliler açıkça hüküm giymeden cezalandırılıyor. Ve en temel anayasal haklarımız ihlal ediliyor. Bu kesinlikle kabul edemeyeceğimiz bir uygulama. Herkes için süratle düzeltilmeli”. 3) “Hukukun üstünlüğünü savunmak, temel hak ve özgürlükleri korumak, evrensel değerlere sahip çıkmak ile emperyalizmin aparatı olduğunu 40 senedir Türk halkının kalbine sokanları savunur duruma düşmek arasında kalın bir çizgi var. Şimdi, bunlardan hangisi rahatsız etti?.. Hangisine katılmadınız?. Biz Kavala adil yargılanmasın mı dedik? Deliller eksik mi toplansın dedik? İçeride yıllarca iddianame mi beklesin dedik?.. Siz yazının başındaki “hukuki boyut” kısmını bile okuyamadınız mı!.. Kimisi, “hanımefendi maskesi”ni çıkartmış; kusuyor, kimisi cilalı lafları bırakmış; usturamaymun diye içindekileri döküyor... Ötekisi, kafan basmıyor diyor… Bu mu Cumhuriyet gazetesi yazarlarının seviyesi?.. İçeriğe giren; emperyalizm, Soros konuşan, analiz yapan yok.
Geçen gün CIA’nın ünlü istasyon şefi Henri Barkey, Cumhuriyet gazetesinden B.Doster’e “ilkel insan” diye saldırdı, “Kavala hassasiyeti gösterenlerden” hiç ses çıkmadı!.. Hayırdır?..”.

Emre Kongar'ın bugün Bartu Soral'ı hedef alan "Cumhuriyet'i içinden kemirmek" başlıklı düzey sorunlu ve hakaret dolu yazısı ise ibretlik. Kongar, Bartu Soral'ı kast ederek, Her üç Cumhuriyet içinde de çeşitli dalgalanmalar, bu dört ilkenin dışına çıkmamak kaydıyla, çeşitli yorum farkları ve hatta yönetim değişiklikleri olabilir. Bu dalgalanmalar açısından çeşitli eleştiriler de yapılabilir; yapılmalıdır da. Ama bu yorum ya da yönetim farklarından dolayı, bu dört ilkeyi savunanlara, içerden saldıran, onları “ihanetle” suçlayanlar, ancak ilkel bir kibir içinde olan ve bu her üç Cumhuriyet’in de önemini, anlamını, değerini hazmedememiş kişilerdir... 
İşin en üzücü tarafı ise kendi varlıklarını borçlu oldukları bu üç Çınara ve onların kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yaptıkları nankörlüktür: 
Sanıyorum bu kadar ilkellik, kibir ve nankörlük, ancak yurtiçinde veya yurtdışında bu konularda özel eğitim görmüş olmakla kazanılmış özelliklerdir!" diyor. 
Ergenekon MağdurlarıCumhuriyet.jpg görüntüleniyor
**
Cumhuriyet Gazetesinde Tuhaflıklar Devam Ediyor.

Cumhuriyet gazetesindeki tuhaflıklar bundan ibaret değil ne yazık ki.  Bugün manşetten verilen "Bizim içimiz yanıyor alkış beklenmesin Ergenekon kumpasında yaşamını yitirenlerin aileleri konuştu." başlıklı haber dikkat çekici. FETÖ'nün rezil kumpaslarında yaşamını yitiren ailelerin feryadı var bu haberde:
"11 yıl sonra savcının mütalaasıyla çöken Ergenekon davasının yaptığı yıkımda yaşamını yitirenlerin aileleri  kumpasçılar için adil yargılama istiyor.“Telafisi mümkün olmayan şeyler yaşadık. Canlarımız artık geri gelmeyecek” diyen aileler, kumpasın siyasi ayağına dokunulmadığına dikkat çekiyor. Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen 237 sanıklı Ergenekon davası önceki gün Savcı’nın açıkladığı mütalaa ile resmi olarak çöktü. Ancak verilen mütalaa ne bu kumpasın açtığı yaraları sardı, ne de mağdurların acısını hafifletti. “Telafisi mümkün olmayan şeyler yaşadık. Canlarımız artık geri gelmeyecek” diyen Ergenekon davasının mağdurları Cumhuriyet’e konuştu. Ergenekon soruşturması sürecinde yaşamını yitirenlerden biri de Yarbay Ali Tatar’dı. Tatar, “Amirallere Suikast Girişimi” iddiasıyla tutuklandı. Yapılan itirazla serbest bırakıldı. Savcı Süleyman Pehlivan’ın tutuklama kararına itirazı ile hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Yarbay Ali Tatar, bu kararı öğrendikten sonra 19 Aralık 2009 tarihinde polislerin kendisini almaya geldiği sırada intihar etti. Ali Tatar’ın abisi Ahmet Tatar ise adaletin tecelli ettiğini söylemek için çok erken olduğunu belirterek, “Ergenekon davası çok başka bir aşamaya geldi. Ancak neticede bu kumpası kuran, sürdüren, onun bir parçası haline gelen insanlar gerçek anlamda adaletle yüzleşmediler. Bu davanın esas sorumluları olan örgütün üst düzey yöneticileri yurtdışına kaçmış durumda. Öte yandan bu kumpas ve diğer kumpasların müsebbibi olan siyasi uzuntıları ile ilgili hiçbir şey yapılmadı. Bunlar ortadayken adalet tecelli etti demek mümkün değil” dedi... "

Haberin tümü aşağıdaki linkte:
FincancıCumhuriyet1.png görüntüleniyor
**
Cumhuriyet'te canlarını yitiren kumpas mağdurlarının manşetten haber yapılması elbette yerinde olmuştur. İğrenç kumpasın mağdurlarından İlhan Selçuk'a da bir gönül borcudur bu haber aynı zamanda. Lakin aynı gün Ergenekon Kumpası'nın müdahili adli tıp profesörü Şebnem Korur Fincancı ile 1. sayfadan başlık atılan röportaj yapılması ve bu röportajda Fincancı'ya övgüler düzülmesinin iler tutar yanı yoktur. Cumhuriyet gazetesinin Fincancı'ya övgüler düzmesi en başta Ergenekon kumpas mağdurlarına ve ailelerine büyük saygısızlıktır. 

Ergenekon Kumpası Müdahili Şebnem Korur Fincancı Kimdir? 

Fincancı, PKK'nın yayın organı Özgür Gündem Gazetesinde Genel Yayın Yönetmeni görevini üstlenen ve PKK'yı açıkça savunan bir adli tıp profesörüdür. Silivri'de tezgâha konan Ergenekon kumpasının müdahili, kumpasın en kritik dönemeçlerinde yandaş medya ve cemaat medyasında “Ergenekon'un Don Kişot'u” diye parlatılan "Yetmez ama evetçi" dir.


Bu konuda değerli araştırmacı ve yazar Hikmet Çiçek'in Aydınlık gazetesinde 10 Ağustos 2016 tarihli "Tuhaf İlişkiler" yazısı da oldukça aydınlatıcıdır. Şimdi ABD destekli 15 Temmuz FETÖ kanlı darbe teşebbüsüne dönelim. Tam da o gün ABD Büyükelçisi John R. Bass, Özgür Gündem gazetesinde Nöbetçi Yayın Yönetmenliği yaptıkları için ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlamasıyla tutuklanan ve ardından serbest bırakılan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi ve Bianet raportörü Erol Önderoğlu ve gazeteci Ahmet Nesin’i ziyaret etmişti. ABD Büyükelçisi’nin Fincancı ve arkadaşlarını ziyaret tarihi oldukça manidar değil mi?

http://www.aydinlikgazete.com/medyaninhalleri/tuhafiliskilerh88543.html

**


Fincancı'ya Yandaş Medya ve Cemaat Medyasından Övgüler: 

 Cemaatçi ve yandaş medyada “Yetmez ama evetçiler”in dar alanda kısa paslaşmaları

"Koskoca Ergenekon örgütünün karşısında, Cumhuriyet Gazetesi avukatlarının dışında sadece o ve avukatları var. Fincancı, yaşamının birçok yerinde Ergenekon sanıklarıyla karşı karşıya gelmiş, kendi tabiriyle onlardan fazlasıyla zarar görmüş bir bilim insanı. Sanıklar arasında yer alan İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal Alemdaroğlu onu Adli Tıp Kurumu'ndaki başkanlık görevinden almış. Fincancı, eski Organize Suçlar Müdürü Adil Serdar Saçan'ın yaptığı işkenceleri kanıtlamış, Doğu Perinçek'in avukatı Ceyhan Mumcu ile yıllarca mahkemelerde mücadele etmiş, Veli Küçük'le iş ortağı eski İstanbul Valisi Erol Çakır münasebetiyle karşı karşıya gelmiş...

Kendinizi yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot gibi hissetmiyor musunuz? 
Valla cahil cesaretinden mi bilemiyorum ama yaptık bir kere (Gülümsüyor).

Herkes mi kuşku duyuyor artık? 
Hayır henüz çok yaygınlaşmış değil. Örneğin sayısız insanın ölümünden sorumlu bir subay intihar ediyor ve intihar ettiği için toplumun gözünde bütün suçları affedilmeye çalışılıyor. Kuvvet komutanları ve genelkurmay devlet töreniyle bir katili gömüyor ve sonra 'sözde itirafçı' diye bir açıklama yapılıyor. Ne sözde itirafçısı? Onu siz itirafçı yapmışsınız ve ondan yararlanmışsınız. Yani bir çatışma kaçınılmaz ve bence bu doğru bir çatışma, safların yerine oturmasını sağlayacak. (Fincancı PKK'ya karşı cesurca savaşarak felç olan ve devlet üstün hizmet madalyası alan Albay Abdülkerim Kırca'yı kast ediyor. Kırca'nın yandaş medya ve cemaat medyasındaki linç kampanyasıyla intihar etmesi bile öfkesini dindirmiyor ve katil diye hakaret yağdırmaya devam ediyor.) Sabah Gazetesi 15 Mart 2009, Pazar.

http://arsiv.sabah.com.tr/2009/03/15/pz/haber,6365327F18764672B3BD596ACC422EE6.html

 Fincancı Cumhuriyet 2.png görüntüleniyor

**


Fincancı'nın Katil Dediği Kahraman Abdülkerim Kırca Kimdir? 

Emperyalizmin kuklası narkoterör örgütü PKK’ya karşı mücadelede bir ulusal kahraman: Abdülkerim Kırca

http://www.ilkkursun.com/haber/158193/ergenekonbalyozvebenzerdavalardaolumesuruklenenler2/

PKK itirafçısı ve teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın akrabası Abdülkadir Aygan’ın iftiralarıyla yandaş medyaca yargısız infaz edilen güneydoğu gazisi “Devlet Övünç Madalyalı” komutan…Abdülkerim Kırca.jpg görüntüleniyor


A Dava Süreçlerinde Yaşamını Yitirenler:

7 Gazi Albay Abdülkerim Kırca

Gazi Jandarma Albay Abdülkerim Kırca Kara Harp Okulundan 1978 yılında Jandarma Teğmeni olarak mezun oldu. Jandarma Genel Komutanlığına bağlı karargâh ve birliklerde çeşitli görevler yapan Kırca, 10 Nisan 1998’de AntalyaSerik’te PKK’nın Akdeniz Bölgesi’ne yönelik faaliyetlerinin önlenmesi için düzenlenen operasyonu Tim Komutanı olarak yönetti. 12 PKK’lının etkisiz hale getirildiği operasyonda bir kurşunun omuriliğine isabet etmesi sonucu ağır yaralanarak gazi oldu. Bu tarihten sonra yaşamını tekerlekli sandalyeye bağlı olarak (paraplejik) sürdürdü. Evli ve iki kız çocuğu olan Kırca, yaptığı görevlerle ilgili olarak sayısız takdirname ve başarı belgesine layık görüldü. Gazi Abdülkerim Kırca’ya, 23 Aralık 2004’te düzenlenen bir törenle dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından “Devlet Övünç Madalyası” verildi.

Kırca hakkında, silahlı örgüt kurmak suçlamasıyla Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dava açıldı. Yanı sıra adı Ergenekon soruşturmasında da yer aldı. İsveç’te yaşayan PKK itirafçısı ve Abdullah Öcalan’ın akrabası Abdülkadir Aygan 2009 Ocak ayında Star gazetesine verdiği röportajda Abdülkerim Kırca’nın emriyle pek çok cinayet işlendiğini iddia etti. Yandaş medya ve cemaat medyasında Gazi Kırca’ya karşı yoğun bir karalama kampanyası başlatıldı. Bu röportajdan birkaç gün sonra 20 Ocak 2009’da Abdülkerim Kırca tıpkı Yarbay Ali Tatar gibi beylik tabancasıyla intihar etti.

  

**

Küresel İşbirlikçi NGO’lar ve Fincancılar…

 

Şebnem Korur Fincancı’nın yıllarca Adli Tıp Uzmanları Derneği, İstanbul Tabip Odası ve TTB'de aktif görevler alması da rastlantı değil elbette.Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Fincancı'nın PKK'ya yakınlığıyla bilinen “İnsan Hakları Derneği ile birlikte kendi imzasıyla kamuoyuna açıkladığı Cizre Raporunu hangi saiklerle hazırladığı da ayan beyan gözler önüne seriliyor.

http://bianet.org/bianet/insanhaklari/172794profkorurfincancidancizreonincelemeraporu

 

**

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın 15 Aralık 2015 tarihinde Özgür Gündem Gazetesine yaptığı açıklama dehşet verici. Bir hekimin bu görüşleri savunması gerçekten çok düşündürücü. Türkiye nereden nereye geldi. Fincancı'nın PKK'nın yayın organına yaptığı açıklama aynen şöyle:

"90'larda katliam yapanların her birinin deneyimlerinden yararlanan bir devletle karşı karşıyayız. Kamuoyu neler olduğuna kulak vermeli Tankıyla, topuyla, tüfeğiyle, helikopteriyle ve uçağıyla bir halkın üzerine saldırı gerçekleştirilemez. Bunun için herkesin oradaki gençlere bir biçimde sahip çıkması gerekiyor. Gençler haklarını savunmak üzere oradalar. Hepimizin aslında hak ettiği, kendi kendimizi yönetebileceğimiz bir model geliştirmeye gayret ediyorlar. Siz topla, tüfekle, tankla saldırırsanız başka bir çare bırakmazsınız insanlara."

 Fincancı, Özgür Gündem Künye.jpg görüntüleniyor

**

Fincancı’nın  PKK’nın yayın organı Özgür Gündem’deki misyonu:

Şimdi   PKK'nın yayın organı Özgür Gündem Gazetesinin Şebnem Korur Fincancı'nın Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendiği 1867. sayısındaki tüyler ürperten haber ve yorumlara bakalım. Bu haber ve yorumların tümü Fincancı'nın yasal sorumluluğu altında hazırlanmış, yayınlanmış ve dağıtıma verilmiş.

Soru şu; Şebnem Korur Fincancı gazetecilik faaliyeti ve düşünce özgürlüğü kapsamında mı yargılanıyor yoksa  terör örgütü PKK'ya verdiği açık destek ve Kürt gençlerini PKK saflarında silahlı çatışmaya özendirmekten mi? 

Ve Cumhuriyet gazetesinde bir yandan Ergenekon kumpasında yaşamını yitiren mağdurların ailelerinin feryadı ile ile ilgili haber yapılırken, bir yandan bu kumpasa tam boy destek veren ve davanın müdahili olan Şebnem Korur Fincancı'ya övgüler düzülen bir röportaj yapılması nasıl bir tuhaflıktır?

Karar sizin...

Dr. Ali Rıza Üçer