Uluslararası siyasette içinden geçtiğimiz sürecin belirgin unsuru, devletlerin jeopolitik temelli çıkarlarını, geçmişte olduğu gibi ideolojik örtüler altına saklama gereksinimi duymadan, açık bir biçimde ilan etmesi ve savunması.

Bu durum, devletlerin çıkarlarını savunma amacıyla dış siyasette kullandıkları yöntemleri, diplomatik yaklaşımları arasındaki farklılıkları değerlendirmeyi kolaylaştırıyor. Jeopolitik yaklaşım belirginleşiyor.

Küresel ve bölgesel kuvvetlerin, Sudan’daki gelişmelere yönelik siyasetleri, bölgesel saflaşmanın yanı sıra, ABD, Çin ve Rusya’nın Çok Kutuplu Dünya’nın, en azından kuruluş aşamasında, nasıl bir dış siyaset izleyecekleri konusunda ipuçları barındırıyor.

Sudan’daki süreci ve diplomatik hamleleri değerlendirmeden evvel, devletlerarası ilişkileri anlamak bakımından adeta bir anahtar görevi gören jeopolitik yaklaşımın, ülkelerin iç dinamiklerini değerlendirmede yeterliliğinin sorgulandığını ekleyelim.

1789 Fransız Devrimi veya 1917 Ekim Devrimi gibi insanlık tarihindeki büyük patlamaları ve bunların arkasındaki sosyoekonomik ve siyasi birikimi sadece jeopolitikle değerlendirmek mümkün olmadığı gibi, bugün dünyada ve bölgemizde yaşanan sosyal hareketleri de sadece dış müdahale söylemiyle açıklamak hatalı tespitlere neden olacaktır.

Konudan uzaklaşmadan Sudan’daki gelişmelere, gelişmelerle bağlantılı uluslararası saflaşma ve diplomatik yaklaşımlara geçelim.

EL BEŞİR’İN DEVRİLİŞ SÜRECİ VE HALK HAREKETİ

Sudan’da, 30 yıllık El Beşir iktidarının devriliş süreci “Ekmek İsyanı” olarak adlandırılan halk hareketiyle başladı.

2018 Aralık ayında başlayan ve kitleselleşen halk hareketine yönelik üç farklı değerlendirme yapıldı:

1 Halk hareketi, Çin ve Rusya’ya yakınlaşan El Beşir iktidarını zayıflatmak/devirmek için ABD tarafından organize edilen, bir “renkli devrim”dir.

2 Türkiye/Katar eksenine yakın bir siyaset izleyen El Beşir, Mısır/Suudi Arabistan/Birleşik Arap Emirlikleri'nin kışkırttığı bir halk hareketinin hedefi oldu.

3 Halk hareketi, Sudan’daki sosyal/ekonomik durumun bir sonucu olarak, ülkenin iç dinamikleriyle bağlantılı olarak patlak verdi.

El Beşir’le gelgitli bir ilişkisi olan ABD, halk hareketinin başında sessiz kalırken, El Beşir iktidarının zayıflamasıyla beraber, resmi açıklamalar değil fakat basın organları yoluyla eylemcileri destekler bir tutum içine girdi.

Geçen hafta, El Beşir’i deviren askeri yönetimin göstericilere müdahalesi sonrası, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus’un yaptığı, “Sudan halkının kendisini özgürce ifade etmesini sağlayacak sivil siyasi bir geçiş için Özgürlük ve Değişim Güçleri ile tekrar iletişime geçilmesini istiyoruz” açıklaması ise, ABD’nin halk hareketi içinde kendine yakın unsurları harekete geçirme suretiyle yönlendirme hamlesi içine girdiğini gösteriyor.

ABD, 2011’de Mısır’da da benzer bir biçimde Mübarek iktidarının devrilmesi kesinleşince, halk hareketini destekler bir tutum takındı ve hemen sonrasında Müslüman Kardeşler’i sahneye iterek hareketi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme siyaseti izlemişti.

Kuşak Yol Projesi’nde stratejik öneme sahip olan Sudan’da, El Beşir iktidarıyla iyi ilişkiler geliştiren Çin, gösteriler karşısında “Sudan’ın var olan sorunların üstesinden gelme yolunda çabalarını destekliyoruz” açıklamasıyla pragmatik bir tutum aldı.

Rusya ise El Beşir’e destek konusunda, en net açıklamaları yapan ülke oldu. El Beşir karşıtı darbeden yaklaşık 1 ay önce 17 Mart’ta, sonrasında darbenin liderliğini yapacak olan, Savunma Bakanı Avad Bin Avf’la bir araya gelen Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, görüşme sonrası "Moskova, mevcut durumun üstesinden gelmek için Sudan halkı ve lideri Ömer elBeşir'in yanında olacak." ifadelerini kullandı.

AÇIK BIRAKILAN KAPI VE PRAGMATİK SİYASET

11 Nisan 2019’da, halk hareketiyle zayıf düşmüş olan El Beşir, Savunma Bakanı Avad Bin Avf’ın liderliğini yaptığı bir askeri darbeyle görevden uzaklaştırıldı.

Halk hareketi sonucunda gerçekleşen darbeyle ilgili olarak iki yorum ortaya çıktı:

Reklamdan sonra devam ediyor 

1 Halk hareketiyle El Beşir’i zayıflatan ABD, askeri darbe yoluyla kendine yakın grupları iktidara taşıdı

2 El Beşir’e yakın isimler tarafından yapılan darbenin amacı, ılımlı bir geçiş süreciyle zayıflayan devleti restore etmek.

Darbe sonrası, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Robert Palladino, “Bu Sudan halkı için tarihi bir an, şu anda bu konuda nihai bir değerlendirmemiz yok (…)ABD, barışçıl ve demokratik Sudan'ı kuvvetli şekilde desteklemektedir (…)Sudan halkı, kendisini kimin yöneteceğini kendi belirlemelidir” açıklamasıyla üstü kapalı bir biçimde darbecilere destek verdi.

Darbeden bir gün sonra darbeyle ilgili açıklama yapan Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lu Kang, Çin’in pragmatik, esnek ve cepheleşmekten kaçınan dış politikasına iyi bir örnek olacak şu açıklamayı yaptı: “Sudan’da durum nasıl değişirse değişsin, Çin Sudan ile dostane işbirliği ilişkilerini devam ettirecek(…) Biz hiç bir zaman başka bir ülkenin iç işlerine karışmıyoruz. Sudan'ın kendi sorunlarını uygun bir şekilde çözüp, ulusal barışı ve istikrarı koruma kabiliyetine sahip olduğuna da inanıyoruz.”

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova ise, “Moskova Sudan'daki tüm politik güçlerin ve kuvvet yapılarının, en kısa zamanda istikrarı sağlamlaştırma ve gerilimin tırmanmasını önleme amacıyla son derece sorumluluk içinde hareket etmesini umuyor” açıklamasıyla, darbeye karşı kesin bir tavır almazken, “tüm değerlendirmelerimiz, gelişmelere göre yapılacak” ifadeleriyle Çin’e benzer bir biçimde yeni yönetimle cepheleşmekten kaçındı.

DEĞİŞMEYEN DOĞRULAR VE DİPLOMASİ YOKTUR

Darbeden 1 gün sonra, 12 Nisan’da darbenin lideri, Bin Avf sürpriz bir biçimde görevinden ayrıldığını açıkladı. Yerine Orgeneral Abdulfettah El Burhan geçti.

El Burhan’ın iktidara gelişiyle beraber, darbeden 1 ay önce El Beşir’e destek sonrasında, darbeyi kınama açıklaması yapan Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Bogdanov, gazetecilerin “Sudan’da askeri yönetimi tanıyacak mısınız?” sorusuna “Evet. Elbette” cevabını vererek, Rusya’daki siyaset değişikliğini ilan etmiş oldu.

Geçtiğimiz hafta ordu birliklerinin, gösterilere müdahalesi sonucu yaşanan ölümler sonrası, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’ne getirilen Askeri Yönetim karşıtı metin taslağı ise “dengesiz” olduğu gerekçesiyle Çin ve Rusya tarafından reddedildi.

Diğer yanda ABD, hem orduda hem de göstericilerin içinde kendine yakın kuvvetlerle ilişkilerini sürdürmeye ve iki tarafla da ipleri koparmayan bir siyaset izlemeye devam ediyor.

SUDAN’DAN ÇIKAN SONUÇ VE TÜRKİYE’NİN YAKLAŞIMI

1 Sudan’ın iç dinamikleriyle bağlantılı olarak gelişen meşru halk hareketi,sürecin gidişatına göre farklı kuvvetlerce yönlendirilmek isteniyor.

2Çin pragmatik bir diplomasi yoluyla, Sudan’da hangi kuvvet iktidara gelirse gelsin, ilişki kuracağını ilan etti.

3Rusya, ordudaki tasfiyeler sonrası, Sudan’daki yönetimle uyumlu bir ilişki sürdüreceğinin sinyallerini veriyor.

4Rusya ve Çin’in BMGK’de, Sudan yönetimi karşıtı metni reddetmesinin altında, ülkelerin içişlerine karışmama prensibi yatıyor.

5ABD, Sudan ordusu ve göstericiler arasında kendine yakın kuvvetlerle ilişkilerini, kesin bir seçim yapmadan ve durumun gidişatına göre, son ana kadar sürdürecek.

Türkiye’nin, Sudan’daki askeri ve ekonomik varlığı, Körfez ülkelerine karşı caydırıcılık ve ön cephe görevi görüyor.

Hükümet, El Beşir’le iyi ilişkilerine rağmen, sonrasında iktidarı alan ordu kuvvetlerine, Mısır’dakine benzer biçimde karşıt tavır almaktan kaçınarak doğru bir siyaset izledi.

Sudan ordu kuvvetleri içinde, Suudi ArabistanBirleşik Arap Emirlikleri cephesine yakın isimlerin olduğu bilinen bir gerçek.

Türkiye, Mısır ve Suriye’de büyük kayıplara neden olan yanlış dış siyasette ısrar etmeden, Sudan halkının geleceğini, aynı zamanda Çin ve Rusya’yla işbirliği imkanlarını gözeten bir yol izlemesi halinde, bölgedeki stratejik varlığını koruyabilir.


Aydınlık