1999 Marmara Depremi sırasında çocuktuk. O felaketin ortasında ABD Başkanı Bill Clinton, İzmit’teki çadır kenti ziyaret etmiş, bir bebeği kucağına almıştı. Bebek, “dünyanın en güçlü adamının” burnunu sıkınca bu sempatik görüntü Türk TV kanallarının ve gazetelerinin günlerce gündeminden düşmemişti. ABD’nin dostluğu üzerine güzelleme üzerine güzelleme yapılmıştı.

F35, F16 YOK SOBA VERELİM

Şimdi Marmara Depremi'nden daha yıkıcı bir felaketle karşı karşıyayız. ABD Başkanı değil ama Dışişleri Bakanı Antony Blinken ülkemize geldi. Bu kez kucakta bir bebek yoktu ama sobalar vardı. Blinken’ın ABD askeriyle birlikte soba taşıyan gayretli görüntüleri bir anda dolaşıma girdi. “Müttefik” soba getirmiş, bir de 80 milyon dolar yardım yapmış. Bugün Aydınlık’ta okuyacağınız Tevfik Kadan imzalı haberde ABD’nin sadece F35’lerimizin üzerine yatarak ülkemizi 1,4 milyar dolar zarara uğrattığı hatırlatılıyor. Yani depremzedeler için yapılabilecek yaklaşık 50 bin konutun maliyeti kadar bir tutar. Ama yine de soba için teşekkürler!

'EGE’NİN İKİ YAKASI…'

Aynısı İsrail ve Yunanistan için de geçerli. Bütün basın, iktidar yanlısından, muhalefettekilere kadar bu ülkelerin insani yardımlarını övme yarışına girdiler. Hatta öyle ki, onlarca ülkeden on binlerce arama kurtarma görevlisi gelmesine karşın televizyonlardan ağırlıklı olarak Yunanistan ve İsrail ekiplerinin çalışmalarını izledik. Hatta özellikle gözümüze sokuldu. Ayrıca öyküleştirildi. Bu bir tercih. Mesela İranlı ekiplerin çalışmalarını doğru düzgün gören oldu mu basında? Ya da Katarlı.

Yaşadığımız felaketten bir ‘hayır’ çıkarmaya çalışıyor bizim basınımız. Mesela ısrarla depremin “Ege’nin iki yakasındaki halkları birbirine yaklaştırdığını” yazdılar, söylediler.

PERDEYİ KALDIRALIM

Enkaz altından can kurtarmak çok insanî bir mesele. Bir hayattan söz ediyoruz. Birinin eşinden, çocuğundan, kardeşinden ya da bir yakın arkadaşından…

Ancak bu insanî durum, gözümüze perde olarak inmemeli. Sonuçta bugün ve görünen yakın gelecekte Yunanistan, ABD’nin üslerine ve silahlarına ev sahipliği yapıyor ve Yunan halkı buna ‘dur’ diyene kadar yapmaya devam edecek. Edirne sınırımızdaki Dedeağaç’tan Girit ve Güney Kıbrıs’a kadar o silahlar namluları Türkiye’ye dönük biçimde duruyor. Ege’de uluslararası anlaşmalara göre silahsızlandırılması gereken onlarca ada ABD/Yunanistan tarafından silahlandırılmış, bir kısım adamız ise fiili işgal altındadır. Yunanistan 12 mil çabalarından vazgeçmiş de değil. ABD ve AB ile birlikte KKTC’yi yutma çabaları da canlı.

ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de “Türkiye’yi işgal” temalı tatbikatları hala taze. Türkiye’nin kendilerince “zayıf karnı” olduğunu düşündükleri bu noktaya yığınak yapmaya devam ediyorlar.

TÜRKİYE’YE SOBA PKK’YA SİLAH

Elinde soba ile gelen Blinken’ın ülkesi, PKK/PYD’ye on binlerce tır silah verdi, veriyor. FETÖ’yü hâlâ besliyor. Türkiye seçimlerine müdahale etmekten bahsediyor, ekonomik saldırıdan bahsediyor.

İsrail, ABD ile birlikte Irak ve Suriye’nin kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusunu kapsayan sözde Kürdistan planının sahibi. Bundan vazgeçmiş değil. Zaten İsrail’in bir “insanî” derdi olsaydı deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışan Suriye’nin başkenti Şam’ı bombalamazdı. Depremde ölmeyen 5 kişi, İsrail saldırısında öldü. ABD ve İsrail, “Suriye’ye insanî yardım” diye PKK/PYD işgali altındaki bölgelere yardım götürüyorlar. Suriye’ye ise hâlâ ambargo var. İsrail devletinin kendisinin paylaştığı arama kurtarma ekibi fotoğrafında 6 kişinin yüzünün kapatılması, sonrasında İsrailli ekibin sinagoglardan tarihi eserleri aşırması, bunların “yardımseverliği” konusunda ayrıca fikir veriyor.

UNUTMAYALIM BU BİR DİPLOMASİ

Deprem felaketi hepimizi sarstı. Ancak gaflete düşemeyiz. Felaket durumlarında ülkeler arasında bir “afet diplomasisi” olur. Neden yapılır bu? Gerçekten müttefiklik duygusuyla ya da insanî kaygılarla yapıldığı gibi art niyetle de yapılabilir.

Neden yapılır?

Mesela yarın öbür gün Türkiye, Ege’de haklarını savununca, halk içinde “Yunanistan depremde bizim yanımızdaydı, niye kışkırtıyorsunuz” diyecek vatansız bir kamuoyu yaratmak için yapılır. Hatta Yunan askerine sarılan bebeğimizin o meşhur fotoğrafı tekrar piyasaya çıkar ve “bu insanlardan mı bize zarar gelecek” propagandası yayılır. ABD’nin Türk halkında kredisi kalmadığından soba dağıtarak böyle bir kamuoyu yaratamaz. Ama Doğu Akdeniz’de “Yunanistan dostluğu” üzerinden bir gaflete düşürebilir bizi. Yarın değişecektir ama bugün Yunanistan demek ABD demek.

KASAP ET DERDİNDE

Daha enkaz altında canlarımız varken önce NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın ziyaretleri önemliydi. “Kasap et derdinde” misali, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini müzakereye geldiler. Stoltenberg, yanında deprem yaşamış bir ülkenin Dışişleri Bakanı varken, “Artık İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylama zamanının geldiğini düşünüyorum” dedi. NATO’nun insanlığı bu!

Hükümet, deprem sonrası ABDNATO baskılarına direnebilecek mi? İlk görüntü burada zaafları olduğu yönünde. Bakan Mevlüt Çavuşoğlu Blinken ile ortak basın toplantısında, ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı yaptırımlarının Türkiye üzerinden delinmesine müsaade etmeyeceklerini söyledi.

Hükümet, büyük felâket sonrası bocalama hâlinde. Depremi fırsat bilip, Türkiye’nin zayıfladığını düşünüp ülkemizin üstüne akbaba gibi üşüşen bu emperyalistlerin dayatmalarına teslim olmak, depremden daha yıkıcı olur.