21 Ekim 1999'da alçakça bir saldırı sonucunda yitirdiğimiz Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI Siyasal Bilgiler Fakültesinde devre arkadaşımdır. 19591960 ders yılında yapılan çok ciddi bir sınav sonuncu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini (SBF) kazanan iki yüz elli kişinden biri ben biri de oydu.
Ders yılı başlarında Kışlalı ile kısa bir zaman içinde arkadaş olduk. Notları yüksek, titiz ve mütevazı kişiliği olan Kışlalı dershane ve kantin katında fazla gözükmezdi. Öğrencilikten arta kalan zamanında ağabeyi rahmetli Mehmet Ali Kışlalı'nın çıkardığı haftalık dergide yoğun mesai harcayarak çalışır ve daha öğrenciyken o dergide ilgiyle okunan bir köşe yazısını da imzalardı.
Mezuniyetimizden sonra da bağımız kesilmedi. Zaman zaman Mülkiyeliler Birliğinde karşılaşır güncel siyasal konularda ayak üstü söyleşirdik. 12 Mart darbesinin kara günlerinde Uğur da tutuklanmıştı. Bu tutuklanma sonrası Kışlalı'nın yoğun ilgisi arttı. Uğur'un tutuklu günlerini nasıl geçirdiğini sık sık sorguladı.
O kara günlerde Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN'a ölüm cezası verildi. Ceza Askeri Yargıtay'ca da onaylanınca cezaların infazı TBMM'nin gündemine taşındı. Ölüm cezalarının infazını isteyen kanun teklifi eski CHP'li Nihat Erim'in ve zamanın Adalet Bakanı eski CHP'li Avukat İsmail Arar'ın imzalı önergeleriyle öncelik ve ivedilikle TBMM gündemine alındı.
O günlerde Ahmet Taner KIŞLALI telefonla beni arayarak bu çocukların idamını önlemek için bir şeyler yapmamız gerektiği ve bu amaçla Mülkiyeliler Birliğinde buluşma çağrısı yaptı. Bu çağrı üzerine dört kişi Mülkiyeliler Birliğinde toplandık. Kışlalı bir imza kampanyası açmamızı ve böyle bir kampanyaya dergilerinin destek vereceğini açıkladı. O toplantıya katılanlardan birisi de TRT personelinin üyesi olduğu derneğin başkanı zamanında çok popüler bir TRT spikeri Erkan OYAL'dı. Hemen kolları sıvadık. Eşe dosta rica ederek hazırladığımız dilekçeye imza attırıp bir suretini de Kışlalı'ya gönderdik. Toplayabildiğimiz imza beş binden fazla altı binden azdı. Kışlalı ile birlikte dilekçeleri TBMM'ne götürdük. Kayıt işlemlerini yaptırırken CHP İstanbul Milletvekili İlhami Sancar adındaki bir avukat benim kimliğimi görmek istedi. Sebebi de "Bu tip eylemlere girdiğin için seni partiden attıracağım" dedi. İvedilik ve öncelikle ölüm cezalarının infazını sağlayacak yasa TBMM'den geçti. Bülent Ecevit ve İsmet İnönü ret oyu kullandılar. Ölüm cezalarının infazından sonra da CHP kurultayında liderlik değişimi oldu. Bülent Ecevit genel başkanlığa seçildi. Nihat Erim'i destekleyen CHP'lilerin hepsi de eski CHP'li oldular. İlhami Sancar da beni partiden bu yüzden attıramadı.
1970'lerde Ahmet Taner KIŞLALI Kültür Bakanı oldu. Bakanlığı sırasında 1978 ya da 1979 yılında Konya'ya yapacağı bir ziyarete beni de götürdü. Konya'ya gidiş sebebi Mevlana Camiinin restorasyon çalışmalarını denetlemekti. Bu arada ben de Ankara Belediye Başkan Yardımcısı olduğum için gitmişken Ankara fırıncıları ile ekmek fiyatlarının tespitindeki anlaşmazlığımız sebebiyle boykot ilan eden fırın işverenleri sendikasına karşı Konya Belediyesi ekmek fabrikasından lokavt süresince Ankara'nın ihtiyacı olan ekmeğin temini için Konya Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet KEÇECİLER'le bir sözleşme imzaladım. Bu sözleşme Konya basınında ilgiyle karşılandı. Ankara'daki fırın işverenleri boykotu çok esaslı bir şekilde kırıldı.
Uğur'un ölümünden bir yıl sonra Atatürkçü Düşünce Derneği'ne (ADD) üye oldum. Yapılan Genel Kurulda da Denetleme Kurulu üyeliğine seçildim. Seçimlerde Kışlalı, Yekta Güngör ÖZDEN grubunda benimle farklı bir listede seçime girdi. Genel Kurul ikimizi de seçti.
1990'lı yıllarda Aydınlık yazarlarından Av. Erol ERTUĞRUL, başkanı olduğu insan hakları derneğinden istifa ederek Atatürkçü Düşünce Derneği Aydın Şubesini kurdu. Kışlalı ile beni de Şube açılışında bir açık oturuma konuşmacı olarak çağırdı. Cumhuriyet yazarları Oktay EKİNCİ ve Sina AKŞİN'in de çağrılı olduğu bu açık oturum Aydın'da çok yoğun kalabalık izleyiciler ve mücadele kararlılığı ile sonuçlandı.
Yine 90'lı yıllarda ADD Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer AKSOY, Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK ve Uğur MUMCU suikastlarının failleri bir türlü bulunmuyordu. Faillerin bulunması ve emniyetin düzensiz çalışmalarını eleştirmek, cinayetlerin çözümlenmesini istemek amacıyla önce Cumhuriyet Gazetesinde bir araştırma kurulu oluşturduk. Kurul çalışmalarını sonlandıramadı. Kurulun bıraktığı yerden Türkiye Barolar Birliğinde oluşturulan komisyon da bir sonuç raporu hazırlayamadan dağıldı. Bunun üzerine aynı görevi ADD'nin yapması için yazılı olarak o tarihteki genel başkan Yekta Güngör ÖZDEN'e başvurdum. Yekta Güngör ÖZDEN talebimi hemen kabul etti. Beni de Kurul başkanlığına atadı. Kurul Uğur MUMCU'nun ölüm yıl dönümünde çalışmalarına başladı. Kurul toplantılarına yoğun bir katılım oldu ve çok ciddi bir çalışma raporu Bahriye ÜÇOK'un ölüm yıldönümüne yetiştirildi. Aradan 1015 gün geçmişti, Ahmet Taner KIŞLALI telefonla beni aradı. Yönetim Kurulunda raporun değerlendirilmesi görevi Kışlalı'ya verilmiş. Kışlalı raporu baştan aşağıya titizlikle inceleyerek yönetim kuruluna sunmuş ve gereği yapılmak üzere bu raporun zamanın Başbakanı Bülent Ecevit'e gönderilmesine karar vermiş. Kışlalı bu sonuçları bana telefonla anlattı. Çalışmalarımdan dolayı tebrik ve teşekkürlerini bildirdi.
Kışlalı'yla son görüşmem bu görüşme oldu. Bir gün sonra Ahmet Taner KIŞLALI, Uğur MUMCU'da olduğu gibi arabasına konulan bombayla bizlerden koparıldı. Haberi duyduğum zaman kulaklarıma inanamadım. O akşam Siyasal Bilgiler Fakültesinde bir televizyon kanalında anma ve olayı kınama toplantısı yapıldı. Oradan bende kalan anı başörtülü gençler de dahil olmak üzere her görüşten öğrenci kendi ailesinin bir ferdi ölmüş gibi öfkelerini dile getirdi.
Kışlalı için kubbeyi baki kalan hoş anılar dolduruyor...