Emekli Yunan Koramiral Stelios Fenekos, Yunanistan ile İtalya arasında imzalanan MEB anlaşmasını topa tuttu. Amiral Fenekos, 'Türk korkumuzla başa çıkmamıza yardımcı olacak müttefik bulma arzumuz, İtalyan taleplerine boyun eğmemize neden oldu' dedi.

Yunan Amiral Stelios Fenekos, Yunanistan'ın önemli sitelerinden militaire.gr için bir yazı kaleme aldı. Yunanistan ile İtalya arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmasını eleştiren Amiral Fenekos, Diapontia (%70) ve Strofades (%32) adalarına sınırlı etki tanınmasının daha sonraki anlaşmalarda da karşılarına çıkacağını kaydetti.

Anlaşmayı imzalamak için neden acele edildiğini sorgulayan Amiral Fenekos, "Bu anlaşma size sahip olduğunuzdan daha fazlasını sunmaz, ancak haklarınızı gasp etme yöntemlerini meşrulaştırır" dedi. Fenekos şöyle devam etti:

"Uluslararası Deniz Hukuku'nda 1977'den günümüze gelişmeler yaşandı. Yani Münhasır Ekonomik Bölge olarak tanınan ve ekonomik yaşamı bulunan tüm adaları ilgilendiren (Diapontia, Strofades, Meis vb.) değişiklikleri düşündüğünüzde, neden 1977'deki adalara tam etkiyi tanımayan bu kötü düzenlemeyi, uluslararası hukukun yeni düzenlemeleriyle ilişkilendirme hatasını yapıyorsunuz? Türkiye, Mısır, Arnavutluk ve Libya'nın sizin pozisyonunuza karşı çıktığını ve ekonomik yaşamın olduğu Meis, Diapontia, Gavdos gibi adalarınızın çoğunun etkisini kabul etmediğini bilmiyor musunuz? Yarın bunu önünüzde bulacağınızın farkında değil misiniz?"

'HİÇBİR ŞEY KAZANMADIK'

"Diapontia için etkisizlik kabul edilse de büyük adaların (Rodos, Kerpe, Girit, vb.) bir kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesi'nin olduğunu savunanlar var" diyen Amiral Fenekos, şöyle devam etti:

"a. Birincisi, hiç kimse bize Türkiye'nin bu muhakemeyi kabul edeceğini söylemiyor ve daha önce de belirtildiği gibi, Ege'yi farklı bir durum olarak gördükleri açık.

b. İkincisi ve en önemlisi, pratikte Türkiye'nin iddia ettiği gibi, Meis ​​kompleksinin tam bir etki sahibi olmadığını kabul ediyorsunuz.

c. Üçüncüsü, iki ülke (Yunanistanİtalya) arasındaki bir anlaşmanın üçüncü ülkelerde yükümlülük oluşturamayacağını iddia ediyorsunuz.

Münhasır Ekonomik Bölge hakkının geniş adalarda tanındığı iddiası, Türkiye'nin dikkate alacağı bir iddia değil. Anlaşmadaki amacımız Münhasır Ekonomik Bölge içindeki balıkçılık faaliyetlerimizi düzenlemek olsaydı, neden bu aşırı hakları İtalyan balıkçılara verdik? Daha önce yaptığımız gibi balık tutabilirdik. Buna ek olarak, İtalyan balıkçıları, EEZ ile aşağıdaki olasılıklarla anlaşma olmaksızın bile kontrol edebiliriz:

Türk korkumuzla başa çıkmamıza yardımcı olacak müttefik bulma arzumuz, İtalyan taleplerine boyun eğerek aceleyle ve ödün vererek hareket etmemize neden oldu. Türkiye ile yüzleşme anlamında ise hiçbir şey sunmayan bir anlaşma imzaladık. Aksine, üçüncü tarafların eline koz verdik ve gereksiz yere ulusal konumumuzu zedeledik."

'NE YAPABİLİRDİK'

Amiral Stelios Fenekos, Yunanistan'ın ne yapması gerektiğini ise madde madde sıraladı:

  1. Her şeyden önce temel çizgiler çekmeliyiz.
  2. Tüm bölgedeki karasularımızı, yasalar uyarınca, Girit’in güneyine kadar 12 mile çıkartalım/genişletelim. Böylelikle baskı şartlarıyla müzakere etmek ve İtalyanlara aşırı haklar tanımak zorunda kalmadan tüm bu deniz bölgesi (deniz dibi üzerinde hak, yeraltı maden yatakları, balıkçılık, tam egemenlik ve yetki vs) üzerinde tam egemenliğimizi sağlamış olacağız.
  3. Böylece MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) sınırlarının kesin olarak belirlenmesini hayati olarak değerlendirseydik, İtalyanlarla daha sağlam bir müzakere temelinde ve bunun devamında sabit politikamız ve argümanlarla müzakerelere başlayabilirdik.
  4. Temel hatları ile Diapontia ve Strofadia’nın tam nüfuzuyla MEB’in sınırlandırılması hususunda anlaşmaya varılmamış olsaydı, 1977 anlaşmasının sınırlamasını kabul ederdik, elbette ki bazı değişikliklerle. Yani o zaman biz de onlara, Diapontia ve Strofiada’nın tam nüfuz alanı içerisinde aynı hakları bize tanımaları şartının yanısıra, kontroller ile sabit ödenekler hususunda anlaşmaya varmış olsaydık, MEB içerisinde ve hatta kendi karasularımız içerisinde balıkçılık yapma izni verebilirdik.
  5. Böylece 1977 anlaşmasının çalışmaları en uygun şekilde güçlü ve zararsız biçimde aşılmış olacaktı ve biz de, ekonomik hayatı sürdürebilecek adaların tam nüfuzuna dair üçüncü taraflara (Arnavutluk, Mısır ve Türkiye) sunulan argümanlarımızda ne yumuşak başlı, ne de tutarsız olacaktık.
  6. Eğer bu anlaşmayı kabul etmemiş olsalardı, önemli bir şey kaybetmiş, feragat etmiş olmayacak; balıkçılık faaliyetlerimizi 6 milden 12 mile çıkartmayı garantilemiş, balıkçılık ve deniz dibindeki eski eserlerin korunma bölgesini yasallaştırmış ve işte asıl o zaman ülkemizi gerçekten büyütmüş olacaktık. Ve böylelikle milli duruşumuza dair sabit argümanlarımızda tutarlı olmuş olacaktık.
  7. Hiç kimse, hali hazırda Mısır (Kastelorizo (Meis) tartışmalı alanı hariç) ile sınırlandırılmış MEB anlaşmasının görüşüldüğünden bahsetmesin, zira işte o zaman milli politikamızın nasıl teslimiyetçi bir durumda olduğundan çok ciddi endişe duyacağız.
  8. Daha önce defalarca söylediğim gibi, Mısır’ın Kastelorizo’ya itirazları varsa, anlaşmazlığı çözmesi için Kıbrıs’la birlikte Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na gidelim. Belki böylece Türkiye de mecburen Doğu Akdeniz bölgesi ile Ege’deki (hararetle istediği gibi) tüm meseleler için olmasa da, sorumluluğunu kabul etmek ve katılmayı talep etmek zorunda kalacaktır.
  9. Sadece böyle bir kurumun kararı (Uluslararası Adalet Divanı) Uluslararası Hukukta gerçek bir ağırlığa sahip olacak ve Türkiye’nin Mısır’la acil durum anlaşması imzaladığımıza dair şüphe duymasını zorlaştıracak. Aksi takdirde Türkiye aktif ve agresif (korkutma ve zorbalık) biçimde şüphe duymaya devam edecek.
  10. Ancak neticede Uluslararası Adalet Divanı, Kastelorizo üzerindeki tam nüfuzumuzu tanımayabilir. Lahey’e başvurmak bizim bu konudaki milli duruşumuz/planımız mı? Eğer gerçekten öyleyse, bunun arkasında duralım. Çünkü Doğu Akdeniz’deki sorunları güçlü yasal bir biçimde azaltmanın tek yolu budur.
  11. Ve o zaman Uluslararası Adalet Divanı tarafından onaylanan egemenlik hakları alanlarında Türklerin zorbalığı olmaksızın, araştırmaları ve madenlerin çıkartılmasını ilerletebiliriz/sürdürebiliriz.
  12. Aksi takdirde, ister askeri güç ister eylemsizlik olsun diğer herhangi bir seçenek, egemenlik haklarının kullanılmasının ve kaynakların sömürülmesinin engellenmesi, boyun eğmenin, oldu bittilerin ve ödün vermelerin (maliyet ve fiili olarak tek başımıza, gönüllü bir biçimde sıfır nüfuzunu kabul etmektir, sadece Kastelorizo’nun da değil,) kabulü değil, aynı zamanda daha geniş anlamda egemenlik haklarının sakatlanmasını kabul etmektir.