DR. BERNA BRIDGE / OXFORD

Capitol’da (Başkent) başlayan olaylarla birlikte Biden göreve başladı ama hem içeride hem de dışarıda onu çeşitli sorunlar bekliyor. Kovid ile mücadele, içerideki huzursuzluklar, ekonomik sorunlar, Avrupa Birliği (AB), Çin, Rusya ile ilişkiler derken belki uzun bir süre ülkemize bakmaya sıra gelmeyecek. Biden tüm bunlarla mücadele ederken en ön sırada Avrupa Birliği ile mücadele geliyor. Avrupa Birliği artık Amerika Birleşik Devletleri’ne isyan bayrağını açıyor ve tam bağımsızlık istiyor.

1857de Boston’da kurulan ve Ralph Waldo Emerson gibi ünlü yazarlara ev sahipliği yapan aylık The Atlantic dergisinin İngiliz siyaset yazarı Tom McTague’nin 21 Ocak tarihli yazısına göre Biden’ın bir Avrupa sorunu var. Biden’ın 46. Başkan olarak görevine başladığı bu ilk günlerde çözmesi gereken birçok dış sorun olduğunu belirtiyor.

Bu sorunların en başta gelenleri Çin’in 21. Yüzyıl bir süper gücü olarak ortaya çıkması, nükleer silahların yaygınlaşması ve insanoğlunun yarattığı iklim değişimi olarak niteleniyor. Bu üç soruna dikiş tutmayan ve yama yapılması gereken bir Transatlantik işbirliği eklenebilir diyor.

Geçen ay, yani Biden’ın göreve gelmesine haftalar kala Avrupa Birliği ve Çin yeni bir ekonomik anlaşmaya imza attı. Ekonomik anlaşmanın ayrıntıları daha netlik kazanmadı, hâlâ yazılıyor ancak ana hatları açık; Avrupa değerleri çerçevesinde daha yakın ticari ilişkiler. Avrupa Birliği'ne göre bu anlaşma Çin’in çevreyi koruma ölçütleri ve işçi hakları kuralları net çizilmiş küresel düzende kök salmasına yardımcı olacak. Bu şekilde Avrupa çevre ve insan hakları gibi konularda savunduğu değerleri ekonomi aracılığıyla küreselleştirmeyi amaçlıyor.

Ancak Washington’da konu böyle görülmüyor. Washington’ın tüm itirazlarına karşın Brüksel bu konuda bildiğini okudu. McTague’ye göre Trump’ın dört yıl Avrupa’ya vurmasının sonucunda Avrupa’nın kalbi sertleşti ve stratejik otonomiye işaret eden bir tavır sergilemeye başladı. Nereden otonomi diye sorulacak olursa, ABD’den uzaklaşan bir otonomi…

AVRUPA'NIN ABD'YE DANIŞMA NİYETİ YOK

Siyasi yazar McTague Avrupa’nın, ABD’nin her türlü ricasına karşın Biden’ın göreve gelmesini beklemeden harekete geçmesinin artık dünyanın değiştiğini ve Avrupa’nın ABD’ye danışmaya niyeti olmadığını gösteriyor diyor. Avrupa Birliği, ABD’nin kendisini askeri olarak savunmasının Brejnev Doktrini tarzında bir itaat gerektirmemesi olduğunu savunuyor.

Bu açıdan bakınca, son yüzyılın iki dünya savaşında ABD’nin Avrupa için savaştığı ve sonrasında savaşlarla yıkılan eski kıtayı tekrar inşa ettiği, 75 yıl askeri savunmasını üstlendiği eski kıta şimdi arkasından ona stratejik rakip olanla anlaşma yapıyor, arkasından hareket ediyor. Yazara göre, Avrupa iyi bir müttefik değil ve Trump’ın da bu konuda hayli katkısı var.

McTague, Çin’le yapılan bu anlaşma daha derin bir soruna işaret ediyor, Avrupa’nın gücünü değil, güçsüzlüğünü gösteriyor, Batı’yı korkutan AB ve ABD’nin inişi diye yorumluyor. Avrupa’nın sorunları olabilir ancak Avrupa Capitol’da olanlara benzer hiçbir şey yaşamıyor derken öte yandan, ABD’nin sorunları olmasına karşın Avrupa’nın daha ciddi ekonomik ve gelişimsel sorunları olduğunu savunuyor.

Örneğin, Dünya Bankasına göre 2007de Avrupa’nın büyümesi ABD’nin önünde ve her ikisinin büyümesi Çin’in önünde iken 2019da Çin Avrupa’yı yakalamıştı. Oxford Üniversitesi'nde ekonomi öğretim üyesi George Magnus’a göre son on yılda ABD’nin ekonomisi yeniden dirilişe geçti ancak Avrupa’nın ekonomisi durgunluğa girdi. Küresel ekonomide ABD son on yılda %23'ten %25'e çıkarken Avrupa’da bu oran Birleşik Krallık dahil %21.5'tan %17.5'e indi. Birleşik Krallık AB’nin ikinci büyük ekonomisi idi ama şimdi AB’den ayrıldı. 

Avrupalı diplomatlar, eski kıta yani Birleşik Krallık ve Avrupa’nın teknoloji, endüstri konusunda ABD’ye ve Çin’e yetişememesi konusunda kaygılı. Dünyadaki en büyük elli şirketin yalnızca üç tanesi Avrupa’da, bunlardan yalnızca bir tanesi teknoloji şirketi, ABD’de ise 34 şirket olup, bunların onu teknoloji şirketi. Birleşik Krallığın ayrılmasıyla dünyanın en üst 50 üniversitesinin biri Avrupa’da ve Avrupa kıtanın küresel finansal merkezi Londra’yı da Brexit’le kaybetti.

Ayrıca AB siyasi olarak zayıf bir konfederasyon, ilgi, lisan, kültür ve ekonomileri çok farklı birçok ülkenin birleşimi, ABD’ye göre çok daha fazla ekonomik eşitsizlik mevcut, ayrıca artık Birleşik Krallıkla da rakipler.

Biden için her ikisi de sorunlu olan iki stratejik hesap var. Çin’le anlaşmanın arkasındaki karar gücü Merkel’di, Alman Şansölyesi ABD ve Çin arasında seçim yapıp taraf tutmak istemiyor, bu konuda bir Transatlantik birlikteliği istemiyor. Merkel Çin’le bu anlaşmayı yaparak bu tuzaktan uzaklaşmak istiyor. Emekliye ayrılması da bu konuda bir fark yaratmayacak, onu izleyen şansölye de onun paralelinde düşünecek.

İkinci sorun da Fransa’nın ABD’den otonomi istemesi konusuna Almanya’nın da katılması. Avrupa kendini üç güçlü ekonomik yapıdan biri olarak görüyor. Yazara göre stratejik otonomi göstermesi gereken AB/Çin anlaşması tam tersine hiç stratejik olmayabilir, sorunlu alan olarak Uygur ve Hong Kong konusuna değiniyor.

Yazar, AB, Çin ile ABD arasında bir seçim yapmak istemeyebilir ancak yapmak zorunda kalabilir diye yorumluyor ve o takdirde ABD’yi seçmesi daha akıllıca olabilir diye ekliyor. Biden için seçim kolay çünkü seçim yok, Biden yönetimi Trans Atlantik bağını tekrar yapılandırmak zorunda ama uzun vadede ABD’nin asıl sorunu AB’nin zayıflığı olabilir diyerek sözlerini bitiriyor.