Geçen yazıda aktardığımız Ebru ile Sedat’ın öyküsünü hatırlayalım: Önce Sedat’ın çalıştığı şirket taşındığı için Çekya’ya gittiler. Ardından Ebru Almanya’da bir iş buldu, bir süre ayrı kaldılar. Sedat da aynı yerde bir işe girdi ve ailece Almanya’da yaşamaya başladılar. En sonunda Sedat’ın girişimcilik kararı için Türkiye geri döndüler.

NİTELİKTEN YANA TEKNİK DEĞİŞME

Neo klasik iktisat teorisi, işgücündeki hareketliliği bölgeler arasındaki arztalep farkları ile açıklar. Nitelikli iş gücü kendisine daha yüksek talep olan (dolayısı ile daha yüksek ücret bulduğu) ülkeye doğru hareket eder. Bu noktada, nitelikli iş gücünün göçüne dair “nitelikten yana teknik değişme/NYTD” (skillbiased technical change) kavramından söz edilir. NYTD, üretim süreçlerinde nitelikli işgücünün verimini artıran ve onu niteliksiz olana göre tercih edilir hale getiren değişimdir. Bunun doğal sonucu, nitelikli işgücüne yönelik talebin de artmasıdır.

NYTD ve genel olarak iktisatçı yaklaşımın, göç hareketlerini açıklamakta yetersiz kaldığını söyleyenler, öncelikle teorinin merkezine bireyi koyduğunu, göçteki aile faktörünü ihmal ettiğini belirtirler. Gerçekten de nitelikli göçte aile faktörü önemli bir yer tutar. Örneğin Sedat’ın çıkışı NYTD ile açıklanabilir ama Ebru’nun Sedat ile beraber Çekya’ya gitmesi aile faktörü ile ilgilidir. Aynı şekilde, Türkiye’ye dönüş kararlarında da orada bıraktıkları ailelerinin etkisi vardır.

İktisatçı görüşe yönelik bir diğer eleştiri de sosyal faktörleri ihmal etmesidir. Mesela, Ebru’nun Çekya’da ev kadını olmaktansa eğitimine devam etmesi göçü etkileyen sosyal bir etkenlerdir.

KLASİK MARKSİST YAKLAŞIM

Klasik Marksist ve tarihsel yapısalcı yaklaşımlar ise iş gücü göçünü bir gelişme modeli ile izah etmeye çalışırlar. Az gelişmiş (ya da çevre) ülkeler, gelişmiş ülkelerin ucuz işgücü deposudur. Bu ülkelerden gelen göçmenler, gelişmiş ülkenin işçi sınıfına karşı yedek işgücü işlevi görürler. Gelişmiş ülke, NYTD’nin de etkisi ile daha çok işçi isterken, çevre ülkelerdeki işsizlik insanları göçe zorlayacaktır. Bu görüş, ana hatları ile doğru olmakla beraber, göç eden insanı edilgen bir unsur olarak gördüğü için yetersiz kalmaktadır. Oysa, özellikle nitelikli göçmenler zorunluluklardan ziyade fırsatları takip etmektedir. Ebru ile Sedat’ın öyküsünde olduğu gibi gurbete çıkış karmaşık ve zor bir süreçtir ve üstelik ilk gidilen ülkede de kalınmamıştır. Teori, öykümüzde olduğu gibi nitelikli göçmenlerin yurtlarına geri dönüşünü açıklamakta da yetersizdir.

İTMEÇEKME KURAMI

Alman göç politikasını irdelediğimiz yazımızda itici ve çekici etkenlerden söz etmiştik. Bugün, nitelikli işçi göçünü izah etmek için elimizdeki en bütüncül yaklaşımın bu itmeçekme kuramı olduğunu söyleyebiliriz.

Buna göre, nitelikli işgücünün bir bölümü, teknik, kültürel ve siyasi gelişmelerin bir sonucu olarak hareket halindedir. Bu hareketin doğrultusu ve sebepleri değişkenlik arz eder. Bu değişkenlik, çıkılan ülkelerdeki itici ve hedef ülkelerdeki çekici etkenlere bağlıdır.

Sedat ve Ebru’nun üç ülkeyi kapsayan göçlerinde bu etkenleri görebiliriz. En başta çalışılan şirketin Türkiye’den taşınması bir itici güç iken, yedi yıl sonra gelen girişimcilik fikri Türkiye için çekici bir etken olmuştur. Ebru’nun Almanya’da iş bulabilmesi çekici bir etken iken, çocuğun eğitimine dair kaygılar itici bir etkendir. Türkiye’deki aileleri çekici bir güçtür, ama orada mesela daha az kazanıyor olmak belki itici bir etkene dönüşecektir vs.

BEYİN DOLAŞIMI

Ebru ile Sedat’ın rotasını anımsayın: TürkiyeÇekyaAlmanya olmak üzere üç ülkeyi kapsayan ve sonunda başladığı yere dönen bir süreç söz konusudur. Türkiye’de yaşamaya devam etsinler veya etmesinler, hareketleri tek yönlü değildir. İtmeçekme etkenlerine göre değişken bir rota söz konusudur. İşte bundan dolayı, itmeçekme kuramı ile beraber literatürümüze yeni bir olgu olarak, “beyin dolaşımı” (brain circulation) kavramı girmiştir. Bugün, “beyin dolaşımı”, çoğu örnekte beyin göçü kavramının yerini almakta, nitelikli göçün izahında daha çok işe yaramaktadır. Devam edeceğiz.


Aydınlık