ALİ ULUSOY

Şarkıcı Gülşen, yine bir sansasyonla gündeme geldi. Ünlü şarkıcının konseri esnasında bir erkeğin kucağına oturduğu görüntüler sosyal medyada büyük tepki gördü. Paylaşımın altına yorum yapan kadınlar "Kendine saygısı olan bir kadın bunu yapmaz. Bunun adı ahlaki yozlaşma." diyerek tepki gösterdi.

Gülşen'in geçen günlerde bir konserde giydiği kıyafet ve yaptığı erotik dans çok konuşulmuştu. Sahneye iç çamaşırıyla çıkan Gülşen'in kıyafetine sosyal medyadan da birçok tepki gelmiş, televizyon programlarında bu konu konuşulmuştu. Gülşen ise eleştirilere "Hiçbir sıfatın kölesi değilim. Bir insanın tercihleri başkası tarafından belirlenemez." diyerek yaptığı hareketin "kadın özgürlüğü" çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştu. Gülşen'in erotik kıyafetler giyip dans etmesinin ise kadının özgürlüğü mü yoksa esareti mi olduğu çokça tartışılmıştı.

SEX SELLS (CİNSELLİK SATAR)

ABD’de Brass Against grubunun konseri esnasında şarkıcı Sophia Urista’nın sahnede hayranının üzerine idrarını yapması, sansasyondan beslenen ünlüler konusunda en çarpıcı örneklerden biri olmuştu. “Sex sells (cinsellik satar)” söylemini şiar edinen Batı merkezli gösteri dünyasının vardığı nokta, kadını cinsel bir meta haline getirmenin ötesinde her türden şiddet, sapkınlık ve sansasyonel olayı sahneye taşırken, Türkiye’de de aynı kültürel rotayı izleyen sanatçılar, halkta tepkilere yol açıyor.

‘DANSIN ÖZÜNDE CİNSELLİK YOK’

Erotizmin ve cinselliğin dans sanatına nasıl girdiğini, bunun şarkıcılar tarafından gösteri dünyasında sıklıkla kullanılmasını, bale sanatçısı ve eğitmeni Ayhanım Sun ile konuştuk. Sun, şunları söyledi:

“Dansın özünde cinsellik yoktur. Ritüel vardır. Şamanlığa dayanan, beden ve ruhun uyumunu sağlayan bir ritüeldir. Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar gelmiş bir disiplindir dans. Ama Batı Dünyası’nın yozlaşmışlığı, bu işin suyunu çıkardı. Çeşitli kurslarda dersi verilen tuhaf tepinmeleri, kendinden geçmeleri millete dans diye yutturuyorlar. Bunların ne bedensel gelişime bir faydası var, ne kültüre bir faydası var, ancak sosyalleşmiş oluyorlar, o kadar. Halbuki bu yaygınlaştırmayı halk oyunlarına yapsalar, çok daha zor ve karmaşık adımları, çok daha bizdengeleneksel ritimlerle, çalışarak kıvırmak zorundadırlar. Kafadan atmaca bir şey yok orada. Halk Oyunları’nın her birinde bir mânâ var. Silifke, Zeybek, her bir adımında mânâ var.”

‘ABD’YE ÖZENİRSEN OLACAĞI BU’

“Dediğim gibi, dansın suyunu çıkardılar. Sahnede Gülşen’in yaptığı da bu. Kadın ve erkeği ayrıştırmanın en has yolu. Bunun savunulacak hiçbir yeri yok. Bu gerçeğin, dünyada daha yeni yeni bir kısım insan tarafından farkına varılıyor. Bunun dinle de alakası yok. İnsani değerlerin elde tutulmasıyla ilgili bir şey. Bunun için ellerinden gelen her şeyi kullanacaklar. Kadını da kullanacaklar, dansı ve müziği de kullanıyorlar. Ben dansın böyle bir şey olmadığını anlatabilmek için çırpınıyorum. Dans, yüzlerce yıldan gelen bir gelenek, bir kültür, bir ahlaktır. Ama onların hepsini kaybetti Batı’nın büyük çoğunluğu. Baksanıza pandemide birbirlerinin maskesini çaldı bu ahlaksızlar. Onların getireceği kültürün de ne olacağı belli. Madonna’ya, ABD’ye özenirsen, olacağı bu, bireyci kültürden başka bir şey olmaz. Her evde üç tane silah olur, herkes kendine sığınak açar, devletine güvenmez. Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı konular.”

‘KADINI AŞAĞILAMANIN AKLA UYDURULMASI’

“Sen kadının değerini, direk dansıyla, kadını direğe sardırıp da veriyorsan, aman Allahım verme daha iyi, istemem ben o değeri. Bu da maalesef cinsellik olayının bir tabu gibi gösterilmesiyle alâkalı. Hristiyanlıkta sadece çocuk yapmak içindi cinsel birliktelik. O kadar yasaklayıp baskı altına almışlar ki. Engizisyon zamanlarını düşünün. Kedi besliyor diye kadınları yakmışlar. Yani ahlaki yozlaşma tamamen Batı’dan kaynaklanan bir şey. Kadın özgürlüğü falan değil bu. Kadını aşağılamanın akla uydurulması, rasyonalize edilmesi.”

Aydınlık