Batı ülkeleri, (kimi doğu ülkeleri ayrı mesele) çok uzun süredir Türkiye’de çok yönlü psikolojik savaş yürütmektedir.

Bunun temel unsurları dezenformasyon, kimlik sorunu yaratmak, etnik ve mezhep ayrılıklarını körüklemek, özgüveni yıkmak olup en çok kullandıkları vasıtalar da satılık basın, ruhunu satan akademisyenler, sözde STK’lar, vakıf ve dernekler, cemaatler ve her kademedeki işbirlikçilerdir.

Bu iş için büyük para döküyorlar. Birçok insana bursla eğitim veya staj yaptırıyor, film çektiriyor, senaryo yazdırıyor, yıkıcı unsurları kafalara sokan edebiyat ajanlarını destekliyor ve daha birçok şey yapıyorlar.

Tüm bunlara karşı topyekun bir mücadele gerekmektedir. Bunun için aşağıdaki bazı hususlara önem vermeliyiz. Gerçi bunlar yapılmayan işler değildir ama gayretin iki katına çıkarılarak artırılması gereklidir.

PSİKOLOJİK SAVAŞ KARŞISINDA NE YAPMALIYIZ?

(1) Her konuda doğru haberi bulmalı, işimize gelen veya gelmeyen ayırımı yapmadan daima doğruyu söyleyerek güven yaratmalıyız. Her olayda doğru haberlere derhal ulaşılmasının maddi olarak mümkün olmadığı açıktır ama eksiğimizi akıl gözümüzle bir ölçüde kapatıyoruz. Kitlesel yalan ve kara habere karşı set çekmek olanaksızdır ama bu karanlığı delmek mümkündür.

(2) Psikolojik savaşa alet olanları teşhir ve tecrit için sürekli uyarı görevimizdir.

(3) Yurtsever görüş sahiplerini öne çıkararak desteklemeliyiz. Ancak bunu yaparken onların hatalarını ve zaaflarını gözden ırak tutmak gibi bir yol izleyemeyiz. “Taraftar” değil “nitelikli” yazılar istiyoruz.

(4) İşbirlikçiliğin ayıp ve suç olduğunu somut örneklerle anlatmayı yaygınlaştırmalıyız.

(5) Edebiyat ve yayın dünyasında yurtsever yazarların daha çok ve nitelikli eser vermelerini desteklemeliyiz. Bu politik edebiyat anlamına gelmemelidir, çünkü politik edebiyat, hangi tarafta olursa olsun kötü edebiyattır. (Edebiyatta politika olabilir ama bu politika için yapılmamalıdır.) Esas fark edebiyatçının dürüst tutumundadır. Öte yandan batılıların psikolojik savaş için destekledikleri politik romanların ince hainliklerini göstermeli, özellikle öne çıkardıkları yazarların neler yaptıklarını bilinçsiz okurun idrak etmesini sağlamalıyız. Bunların farkını göremeyen önemli bir kitle var.

(6) Muhalif potansiyelin “kurumsal/geleneksel” ve “işe yaramaması garantiye alınmış” olan siyasi örgütler içerisinde eritilip yok edilmesi bir şekilde azaltılmazsa, durumun vahameti artar. Bu kurumlar içerisinde yer almış unsurlara, bunların düzeltilmesinin mümkün olmadığı anlatılmalıdır. Ancak, bunu tekrar görmeleri için denemeleri de teşvik edilir. Bunlar arasından dürüst unsurlar, yeni toplumcuyurtsever tutumun geliştirilmesine katılacaktır ama bir kısmı da kendisini aldatmayı sürdürecektir.

(7) Herkes önümüzde nesiller boyu sürecek büyük bir mücadelenin olduğunu iyice anlamalı ve buna zihnen hazırlanmalıdır. Hazırlanmayanların acı hayal kırıklıkları kendi sorunlarıdır.

(8) Geleneksel siyaset anlayışlarını tarihe gömmemiz gerekir. Hasımlarımızın beklediklerini yaparak onların belirledikleri gündemin peşinden koşmak acemiliğin en ilkel halidir. Maalesef Türkiye’de muhalefetin durumu bundan ibarettir. 20. bile değil, 19. asrın siyaset anlayışıyla kum havuzundan çıkılamıyor.

(9) Büyük yalan hacmi karşısında zihin sağlığını yitirmiş küçümsenmeyecek bir kitle var. Kirlenmiş zihinlerin bir kısmını akla davet artık mümkün değildir veya çok zordur. Bu nedenle yeni ve öğrenmeye açık nesiller üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Bununla birlikte işbirlikçietnikçilerin sayılarının çok üzerinde etkin olduklarını ve üzerlerine gidildiği takdirde sineceklerini de anlatmak gerekir.

(10) Güvensizlik önemli bir hal almıştır. İnsanlarımızın güvenlerini geri kazandırmak için uzun vadeli bakışa ihtiyaç vardır. Bunun unsurları tarihimiz, bazı kültürel başarılarımız ve gerek şimdi, gerekse de ileride elde edilecek kazanımlardır. Elbette en çok karşı olduğumuz şey insanlara gaz vermektir. Türkiye’de ilerici kesimin en büyük zaafı budur. Solcular sürekli gaz vererek güven ve itibarlarını sıfıra indirdiler. Şimdi aynı şeyi muhalefetin bir kesimi yaparak iktidara hizmet ediyor.

(11) Koşulları olgunlaşmamış fikirlerin hayata geçirilmesi zorlanmamalıdır. Bunlar başarısız kalınca her seferinde potansiyeli düşüren bir moral bozukluğu yaşanıyor.

(12) Mucize çözümler olmayacak. Siyaset tek başına çözüm üretmez. Kültürün bir parçasıdır ve kendi gelenekleriyle sınırlanmıştır. Şayet yüzeysel ise, bunu derinleştirmek sadece kendi başına yapılamaz. Günümüzün gereksinimleriyle birlikte yeniden üretilerek derinleştirilebilir. Bu nedenle büyük beklentiler yaratılmadan ilerlenmelidir. İşbirlikçilik ise bitmez ancak azaltılır ve sindirilir.

(13) Üniversitelerdeki işbirlikçi, liberal eğilimleri son derece zararlı olmaktadır. Bunlara karşı yerinde mücadele özellikle önem taşır.

(14) Karşımızdaki sorun çok karmaşıktır. Dışarıdan yapılan müdahaleler, iktidarın haksız uygulamaları, muhalefetin gerçek bir alternatif olmaması. Bunlar bir yandan da birbirlerine bağımlıdır. Bu karmaşıklık çoğu insanımız tarafından idrak edilmemiştir. Örneğin hala gerçek ve sahte muhalefeti ayıramayan çok sayıda insanımız bulunmaktadır. Dış müdahalelerde psikolojik savaşın politik konularla ilgisini de kavratmalıyız. Son dönemde bu konuda iyimserliği artıran gelişmeler olmuştur.

(15) Tüm bunların temelinde yatan unsur, nüfusun büyük bölümünün giderek çarpık hale gelen işbirlikçi sistemin tüketim ve para kazanma mantığına sahip hale gelmesidir. Para ve tüketim için her yolu mubah gören, vicdanları çürüyen insanlar çoğalmıştır. Bunlar doğruları dinlemeye yatkın değildir. Keyfiyeti bilmemiz ve söylemlerimiz ile beklentilerimizi buna göre düzenlememiz yerinde olur.

Mehmet Tanju Akad

veryansintv.com