Çin aşısının etkisi ve yeterliliği dünyaca kabul gördü. Bildiğimiz ünlü Pasteur’ün aşısı. Aslında Pasteur’den önce Çinliler bulmuştu bu yöntemi. Çiçek aşısının kökleri orada. Ölü mikrobu kanınıza aşılıyor ve bünyenin bağışıklık sistemini ateşliyor. Olay bu. Yüzyıllar boyu denenmiş, sınanmış, başarısı insanlığın bilgi mirası içine yerleşmiş bir yöntem.

Aşı alanında bir de yeni çabalar var. Daha hızlı ve daha büyük miktarda üretilen yöntemler bunlar. Şimdilik sonuçları bilinmiyor. Yıllar sonra anlayacağız. Umarız yeni ufuklar açar, dileğimiz budur. İnsanlık adına başka ne söylenebilir ki.

KORONAYLA SAVAŞIN YOL AÇTIĞI YENİ NESİL DEVRİMLER

Bizleri asıl umutlandıran, Türkiye’deki aşı çalışmaları. Her musibet gibi, Korona salgınının faydaları da oldu. Aslı Bolluk arkadaşım, “Rönesans”tan söz ediyor ki, çok yerinde. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının devrimlere yol açması gibi, Koronayla Savaş da yeni bir devrim dalgasını getiriyor. İnsancıllığı merkeze alan, kamucu, paylaşmacı, üretimci bir devrim! Türk, Rus, Çin, İran devrimlerinin yeni nesli.

Bu bağlamda Türkiye de, uzun aradan sonra yeniden aşı üretme yoluna girdi. Refik Saydamların Kemalist Devrim yoludur bu. Şu anda Türkiye’nin 13 bilim ve sağlık merkezinde Korona aşısı çalışması var. Bu çalışmalardan birini de Prof. Dr. Ercüment Ovalı önderliğindeki bir ekip yürütüyor. Geçende sağolsun Prof. Dr. Kemal Üçüncü hocamızla birlikte ziyaretime geldiler. Bildiğim konular değil, o nedenle en iyi bilenlerden öğrendim: Geleneksel taban üzerinde yeni bir teknik için çalışıyorlar. Ciddiye alınması gereken bir buluş, bilimsel bir çaba. Başarısı, Türkiye’nin başarısı olacak.

HAÇLININ PASTEUR’E KARŞI SAVAŞI

Meramımız bu köşede aşıların boyunu bosunu ölçmek değil. Biz de herkes gibi uzmanlardan öğreniyoruz. Zaten konuyu o kadar “bilen” var ki, onların gürültüsünden gerçek bilenlerin sesi pek duyulmuyor.

Olay, gelinen yerde Korona aşısının toplum sağlığına getirdiklerinden çıktı, DoğuBatı Savaşına döndü. Daha doğrusu Batının Doğuya karşı yürüttüğü bilinen Haçlı Savaşına.

Haçlının aşısı ile Pasteur’ün aşısı çarpışıyor. Pasteur, Demokratik Devrimler Batısı’nın icatçısıydı. Şimdiki Batı, artık bütün icatçılara olduğu gibi Pasteur’e de savaş açmış durumda. Cromwell, Washington, Robespierre, Bismarck ve Garibaldi’nin başına gelenler, Pasteur’ün de başına geldi. Emperyalist Batı, Devrimci Batıya karşı savaşını sürdürüyor. Mazlumlar Dünyasına karşı savaş, aynı zamanda Devrimci Batıya karşı savaştır.

DOĞUDA ZEBANİLER AŞI YAPIYOR BATI GÖKLERİNDEN MELEKLER KANATLANIYOR!

Haçlının adamları bizim ülkemizde de hemen piyon mevzilerine girdiler. Batının Doğuya karşı yürüttüğü savaşta namluya ilk sürülenlerdir bunlar. Tetiklerine basılmışçasına fırladılar. Aşıdan, virüsten, sağlıktan anlamalarına gerek yok. Görevin altına girmek için, Atlantik sistemine bağlılık yetiyor.

Kampanyalarını siz de izlediniz. Onların kitabında Çin, Brezilya, Endonezya, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Kore, Araplar, İran, Filipinler, Cezayir, Sudan, Zimbabve, Venezuela ve Türkiye, ezcümle Gelişen ve Mazlumlar Dünyası, cümleten Şeytanlar Alemine giriyor. Melekler ise, Atlantik göklerinde kanat çırpıyor. Aşıyı Çin mi buldu, Cehennem zebanisi bulsa daha iyi karşılanırdı. 

DOLUNAY YALNIZ BATI GÖKLERİNDE Mİ GÖRÜNÜYOR

Bu manzaraları izlerken aklıma, son zamanlarda Çin’de rağbet gören bir söz geldi: “ABD’nin ayı, Çin’in ayından daha mı yuvarlak.”

Müthiş bir söz!

Batı hayranlığı, Çin’in tarihinden gelen bir virüs. Aynı virüs, Tanzimat’tan beri bizim kanımızda da dolaşıyor. İnsanlık Korona virüsüyle mücadele ederken, yine Batı hayranlığıyla mücadele cephesindedir. Canlıları ilgilendiren her konu, insanlığı Atlantik emperyalizmiyle karşı karşıya getiriyor. Kolunuza Pasteur’ün aşısını yaptırmak için dahi, Batı hayranlığını yeneceksiniz.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından Sayın İbrahim Kalın birkaç ay önce, "Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır" deyince, kıyameti koparmışlardı. Batı hayranlığına başınızı kaldıracak olursanız, tabularına dokunmuş olursunuz.

YÜKSELEN ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA AÇILAN KAPI

Türkiye, artık bir yol ağzında değil, yolunu belirledi. 1945’ten sonra yaşanan Atlantik Çağı arkada kaldı. Biz, Silivri Duvarını yıkarken, Atlantik duvarlarını yıktık, Türkiye’nin kapısını ve penceresini de Asya iklimine açtık.

Yükselen çağdaş uygarlık artık Asya’da. Bu gerçeği şimdilerde en iyi görenler, Türkiye’nin büyük sermayesi. Artık Atlantik sistemi içinde boğulmaktan başka çözüm olmadığını tecrübeyle saptıyorlar.

SİLAHLA TEMİZLENEN GLADYO

1516 Temmuz 2016, Atlantik Sistemiyle silahlı hesaplaşma gecesiydi. Türk Ordusu içindeki Gladyo’yu silahla temizlediğimiz gecedir O. Türkiye tarihinin en aydınlık gecesi diyelim. NATO ülkeleri içinde, NATO’nun yeraltı örgütünü öldürerek ve hapse atarak imha eden ülkedir Türkiye. Atatürk Devriminin ülkesine bu yakışırdı ve oldu.

Biz, Atlantik Sisteminden kurtulurken, Tanzimat’ın Batı hayranlığından da kurtuluyoruz. Atatürk’ün devrim yolu budur.

Göklere, Uluğ Beylerin ve Fatin Gökmenlerin rasathanesinden baktığımız zaman görüyoruz işte: ABD’nin ayı Türkiye’nin ayından daha yuvarlak değil.