Çin sarayındaki başıdik kadının “Turan Kızı” olması insana bir başka duygu veriyor. Friedrich Schiller gibi büyük bir Aydınlanma şairinin Turan Kızı’nın hikâyesinden etkilenmesi, göğsümüzü kabartan bir gurur kaynağı.

BÜYÜLÜ ÇEVİRİ

Turankızı’nı 1967 yılındaki eski çevirisinden okumuştum. En son Senar Ülger ve Selçuk Ülger’in Kaynak Yayınları’nın bastığı çevirisiyle tanışınca, Schiller işte böyle Türkçe konuşturulur dedim. Elime gece yarısı aldım ve sabaha kadar bırakamadım. Okunan değil, içilen bir kitap. İnsanın benliğine akıyor. Kitabın son sayfasına şöyle yazmışım:

“Senar ve Selçuk Arkadaşlar siz çeviri mi yaptınız, yoksa büyü mü? Schiller sizin Türkçenizi kıskanacak. Helâl olsun size.”

Schiller’in kıskanmasının nedeni var: Kitabın Türkçesi, Almanca aslından sanki daha destansı olmuş. Çünkü Turankızı’nın o görkemli özgüveni, o dağların başına yakışan gururu, o başıdikliği ve en sonunda aşkına teslim oluşu, bir Türkçe olayıdır. Türkçe bir destan dilidir. Türk kadının geleneksel kimliği, ancak destanlarla anlatılabilir. Burada bir abartı yok.

TURAN PRENSESİNİN DÜNYALI HAYRANLAR LİSTESİ

Büyük Alman Şairi Schiller, İtalyan tiyatro yazarı Carlo Gozzi’nin 1762 yılında yazdığı Turandot oyununu okuyor ve Batı edebiyatında pek rastlanmayan Doğulu efsanenin sihiriyle söz yerindeyse kendinden geçiyor. Çin sarayındaki Asyalı prenses Turankızı’nı hemen Almanca olarak şiirleştiriyor.

Almancası Turantochter olan eser beş perdelik bir oyundur. Schiller’in dehası ve coşkusu Turankızı’nın hikâyesine olağanüstü bir şiirsellik kazandırmış. Busoni 1917’de ve Puccini 1924’te Turankızı’nı bestelemiş ve yedi iklimde dünya sahnelerine çıkartmışlar. Türkçeye, “Turandot ve Aklayıcılar Kongresi” diye çevrilen oyun, Turankızı’nın evrenselliğine bir de Brecht rüzgârı katıyor. “Beyazlatıcılar Kongresi” dense daha doğru bir çeviri olurdu, her neyse Farsçası Turan Doktar, yani Turan Kızı olan Türk prensesi böylece yetmiş yedi iklimin dilinde efsanesi söylenen bir dünya prensesi oluyor. Öyle bir dünya prensesi gibi, hayranları Gozzi, Schiller, Busoni, Puccini ve Brecht… Kitabı okuyunca bu listeye kendi isminizi de yazabilirsiniz.

18 ve 19. Yüzyılda Avrupa ve özellikle Alman edebiyatında bir Türk akımı olması, birçoklarını şaşırtabilir. Goethe dahil bütün büyük Almanlar bu akımın içindedir. Marx ve Engels’in hayatlarının sonlarına doğru Türkçe öğrenmeleri akımın ulaştığı dorukları belirliyor.

TURAN KIZLARININ BAŞ UCU KİTABI

Turan Kızı’nı herkes okumalı, coşkuyla ve gururla. Ama öncelikle bütün Turan Kızları okumalı, başka deyişle Türk kadınları. Turankızı, Kadın hareketi için dünya ölçeğinde bir kahramandır.

İkincisi Gurbetçilerimiz okumalı. Ellerine Schiller’in Almanca aslını alarak okumalarını öneririm. Goethe ve Schiller, Türk gururunun pınarlarıdır. Almanya ve Avrupa’da insanlarımızı Turankızı gibi başı dik yaşatan sihirli şerbetlerdir Schiller ve Goethe’nin yazdıkları.

Türkçemiz ne güçlü, ne kudretli ve ne coşkulu bir dil. Bu gerçeği Senar ve Selçuk Ülger’in Turankızı çevirisi bir kez daha bilincime işledi. Sanki yeni bir destan yazmışlar. Türkçenin meğer ufku ne kadar geniş bir anlatım gücü varmış.

Doğu Perinçek/Aydınlık