'Türkiye ayakları yere basan, üretim maliyetleri, nakit akışları, satış pazarları belli, detaylı ve gerçekçi yatırım projeleri hazırlarsa, yanına da devlet garantisi koyarsa, bütün ekonomisini yeni baştan dizayn edebilir'
RECEP ERÇİN/Aydınlık

E. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Program Müdürü, Kalkınma Ekonomisti Bartu Soral ile koronavirüs salgınıyla başlayan, küresel ekonomideki eğilimleri konuşmayı sürdürüyoruz. Söyleşimizin dün yayınlanan bölümünde krizin en çok ABD'yi etkileyeceğini anlatan Soral, Türkiye için de bu dönemin bir fırsat getireceğini ifade etti. Soral, söyleşimizin bugünkü bölümünde ise merkez kapitalist ülkelerin attıkları adımlara dikkat çekerek, karma ekonomik modelin gündemde olduğunu ve ekonomilerin insanları öncelemesi gerektiğini söyledi.

  • Koronavirüs pandemisi ile başlayan küresel piyasalardaki çöküş bir 29 Buhranı benzeri bir yapıya evrilmeye başladı. O dönem ABD'deki Franklin D. Roosevelt yönetimi kamu müdahalesini içeren bir dizi tedbirle ekonomiyi buhrandan çıkarmaya çalıştı. Bugün de benzer eğilimlerin hatta belki daha da ötesinin merkez kapitalist ülkelerde dillendirilmeye başladığını görüyoruz. ABD'nin FED eliyle aldığı tedbirler işe yarar mı?

Şimdi geldik yukarıdaki konuya. ABD krizle mücadele kapsamında önce faizleri sıfırladı. Ardından önce 1 trilyon dolar, ardından 2 trilyon dolar parayı bankalardan tahvil alarak piyasaya süreceğim dedi. Sonunda “patron çıldırdı” sorunu çözmek için sonsuz para basacağını ilan etti. Sonsuz para! Neden? Piyasada para bolluğu olsun, bankalar tüketici ve üreticiye kredi vermeye devam etsin diye. Ancak 2008 krizinde de denenen bu pansuman çare olmaz, hele böylesine derin bir krizde hiç olmaz. Bu para piyasaya girmez. İşsizliğin yüzde 25’lere yükselmesi, ekonominin yüzde 24 küçülmesi beklenirken, ne tüketici eskiyen veya ihtiyacı olan TV, beyaz eşya, mobilya, telefon, ev v.b. ürün almak için borçlanarak tüketir, ne özel sektör yatırım için borçlanır. Zaten iki kesim de hayli borçlu. Bu işi para basarak çözemezsin. Faizi sıfır da olsa kimse borçlanmaz. Para bankalarda durur. O sebeple ABD her vatandaşa bin dolar vaat ederken, İngiltere 2 bin 500 pounda kadar olan maaşların yüzde 80’ini karşılıyor. Kanada, Fransa, Almanya nakdi yardımlar yapıyor.

Ve bu noktada son söz; “sonsuz para” basacağını ilan ettin. Peki, bu da piyasayı canlandırmazsa ne basacaksın?..

DEVLET VATANDAŞINA İŞ VERECEK!

  •  Türkiye 29 Buhranı dönemini Kemalist Yönetimin karma ekonomik modeli ile aşmıştı. Bugün Türkiye ekonomisinin mali yapısı ve üretim ilişkileri göz önüne alındığında benzer bir program devreye alınabilir mi?

İşte burası çok önemli. Gerçekten çok önemli. Geldik mi Keynesyen politikalara veya daha doğrusu Kemalist politikalara. Her canlı bir gün Mustafa Kemal ile tanışacaktır…Yapılacak tek bir yol kalıyor. Devlet vatandaşlarına iş verecek. Çarpıcı olsun; gerekirse bir kısmına yol kazdıracak, bir kısmına o yolu kapattıracak ama iş sağlayacak. Bunun daha makul olanı; üretime odaklanacak, fabrikalar kuracak. Ülke ihtiyaçlarına göre üretimi tekrar planlayacak.

KARMA EKONOMİK MODEL

Biz buna karma ekonomik model diyoruz. Ve daha ötesi, bugün bu modeli bizim uygulama alanımız daha açık. Zira hem uyguladık geçmişte kalmış olsa da bir tecrübemiz var hem de bu model ile uygulamaya yapabileceğimiz pek çok fırsat sektör var. Örneğin, talep esnekliği çok düşük olan, yani ürüne olan talebin krizde dahi düşmeyeceği gıda, yani tarım. İnsanlar gelirleri azalınca telefondan vazgeçer ama ekmekten vazgeçmez. Bizim tarımda dev bir potansiyelimiz var ama bunu doğru düzgün planlamadığımız için 100 birim yerine 10 birim çıktı alıyoruz.

  • Tarımdaki potansiyelden söz eder misiniz?

Türkiye’de 239 bin kilometrekare tarım alanı var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde mayınlı, dolayısıyla hiç ekilmemiş tahmini 10 bin kilometrekare verimli toprak bulunuyor. Ayrıca son 15 yılda çiftçi yaklaşık 27 bin kilometrekarelik toprak üstünde çiftçilik yapmayı bıraktı. Çünkü zarar ediyor. Verimli ve sulanabilir 40 bin kilometrekarelik tarım alanı sulanmıyor. Bu potansiyele karşılık Türkiye tarımda yıllık 4.5 milyar dolar dış ticaret açığı veriyor. 41 bin kilometrekarelik Hollanda’nın bu alanda dış ticaret fazlası 55 milyar dolara ulaşıyor. 2002 yılında Türkiye’nin yüzde 37’si kırsal nüfustu, bugün yüzde 13’e geriledi. 

Anadolu toprakları endemik tür açısından dünyanın en zenginlerinden. Ayrıca 4. buzul çağından geçmediği için genetik gelişimi ve bitki örtüsü ile benzersiz. Klimatolojik olarak dünyada üç farklı iklim mevcutken Anadolu topraklarında 6 farklı iklim hüküm sürüyor. Yani ülkemizde yetişmeyecek hiçbir ürün yok. Topraklarımız kükürt ve bor açısından çok zengin olduğu için yetişen bitkiler insan sağlığı açısından paha biçilmez öneme sahip. Planlanır ve doğru politikalar uygulanırsa, dünyanın bir numaralı tarım markası haline gelecek bir potansiyel elimizin altında.

  •  Sanayi alanında neler yapılabilir?

Tarım üretiminden tarım sanayine, kooperatiflere, küçük butik üreticiye, hayvancılığa bir dizi planlama önerileri hazır. Ben daha önce yazdım. Uzatmayalım. Türkiye’nin büyük bir bürokratik birikimi var.

Şimdi size Korona ile girdiğimiz bu yeni dönemden nasıl faydalanabileceğimizi sanayi alanından bir örnekle anlatayım. Dış ticaret verdiğimiz sektörler belli. En yüksek açık petrokimya; 20102017 arası toplam ithalatımız 253 milyar dolar. Petrokimya, plastikten uçak yapımına kadar, ham madde, ara madde ve nihai tüketim olmak üzere binlerce ürünü kapsıyor. Rafine edilen petrolden arta kalan nafta petrokimyanın girdisi. Bir birimlik nafta girdisine karşılık, ürünlerde değişiklik göstermekle beraber, 39 birim arası çıktı alıyorsunuz. Yani katma değeri aşırı yüksek, çok karlı bir alan.

Cumhuriyet petrokimya sektörünü planlamış ve hayata geçirmişti.

‘YENİ PETKİM'LER KURULMALI

1962 yılında yayımlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Türkiye’de petrokimya tesisi kurulmasının gerekliliğini saptadı ve 1965 yılında Petkim kuruldu. Planlı dönemin başında TPAO, Petrol Ofisi, TÜPRAŞ ve Petkim, tek şemsiye altında entegre kuruluşlardı. Daha sonra bu kuruluşların her biri önce bağımsız hale getirildi; bu ilk hataydı. Sonra TPAO dışındakiler özelleştirildi; bu da ikinci hata oldu. Petkim, 2008 yılında özelleştirildiğinde 1.2 milyon ton kapasiteye sahipti. 2017 yılında yıllık kapasitesi 1.6 milyon tona çıktı, yani aradan geçen yıllarda kapasitesi çok az arttı. Naylon altı monomeri, klor alkali, karbon karası gibi önemli ürünlerin üretimi ise özelleştirmeden sonra tamamen durduruldu!.. Petkim halen üretimde ama kapasitesi ihtiyacın yaklaşık yüzde 12’sini karşılayabiliyor.

Petrokimya, yüksek teknoloji ve büyük sermaye gerektiren bir sektör. Yatırım büyüdükçe maliyetler düşüyor, rekabet gücü yükseliyor. Türkiye, süratle beş Petkim büyüklüğünde dev bir petrokimya tesisi kurabilir. Bu tesis sadece üretimi az olan petrokimya mamulleri değil, şu anda hiç üretemediğimiz sentetik kauçuklar, sentetik tekstil ürünleri ve termoset hammaddelerinin üretimini de yapacak biçimde planlanır. Tesis, yüksek teknoloji gerektirdiği için üretemediğimiz, örneğin katalizörlerin de üretimini sağlayacak ArGe yatırımını da içerir. Bu dev tesisin yaklaşık maliyeti 15 milyar dolar.

DEVLET GARANTİLİ ÜRETİM PROJELERİ

İşte bu dönemin fırsatı bu. Uluslararası piyasalarda para bol, faiz düşük. Bankalara merkez bankaları para boca edecek, ama bankalar kredi verecek ülke, yatırımcı, tüketici bulamayacak. Türkiye bu örnekte anlattığım gibi, ayakları yere basan, üretim maliyetleri, nakit akışları, satış pazarları belli, detaylı ve gerçekçi yatırım projeleri hazırlarsa, yanına da devlet garantisi koyarsa, bütün ekonomisini yeni baştan dizayn edebilir. Bunun için finansmanı küresel piyasalardan çok düşük faiz ile sağlar. Sanayi ve tarımın yanında, bu yatırım projeleri ile entegre biçimde teknoloji geliştirme ve ara eleman eğitimi alanındaki açığını da kapatır. Ancak elbette bu iş planlama ister, stratejik akıl ister, bilgi ister, kalkınma kültürü ister. Bu para bolluğu bize bu fırsatları tanıyor.

EKONOMİ İNSANI ÖNCELEMELİDİR

  • Hükümet işletmeler bazında bir dizi tedbiri geçen hafta itibarıyla uygulamaya karar verdi. Ancak geniş halk kesimlerini önceleyen ilave tedbirlerin alınmasına yönelik sesler yükseliyor. Geçen yıl tek seferlik gelirler düşüldüğünde milli gelirin yüzde 5'ini aşkın oranda açık veren kamu maliyesinde yeterli alan var mı? 

Şimdi, iki önemli konuyu vurgulayalım. Bir: ekonomi politikasında öncelik; insana yaşamı boyunca gerçekleştirmek istediği hayat projesine imkan sağlayan ortamı yaratmaktır. İkincisi kamu maliyesi sorusu ile ilgili; vatandaş genel yaşam düzeyinin altına inmeyecek. Bunun için bütçede açık verilebilir. Evet bu dengeleri bozup, faizlere ve enflasyona yukarı yönlü baskı yapabilir. Ama o yükü de devlet üstlenecek. Ayrıca biz kamudan Suriyelilere 30 milyar dolar harcamış, aşırı pahallı binalar yapmış bir ülkeyiz. Böyle bir günde bütçe açığı gerekçesi ile vatandaşa sahip çıkmayan bir siyaset, seçimde bunun hesabını vermek durumunda kalır diye düşünüyorum. Kriz için açıklanan paketi yetersiz buldum. İstihdamı da, hane halkını da üretim güçlerini de yeterince korumuyor. Örneğin; korona boyunca işten çıkartmayı zorlaştırır, buna karşılık işveren üzerindeki vergi yüklerini kaldırabilirdi. Üstüne düşük maaşlı çalışanları korumak adına işten çıkartmaya kesin izin vermeyebilir buna karşılık 3 bin TL’ye kadar olan maaşların yarısının ödemesini devlet üstlenebilirdi. Bu söylediklerim birer örnek. Mutlaka bürokrasi de bunları düşünüyor, biliyor. 

SÖYLEŞİNİN 1. BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ