MHP lideri Devlet Bahçeli, isim vermeden gazeteci Fehmi Koru'nun FETÖ ile ilişkisi olduğunu belirterek, 'Pensilvanya elçisinin MHP'ye husumet beslemesi normaldir. Normal olmayan hala konuşması ve serbestçe gezmesidir' dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, isim vermeden kendi bloğunda 'MHP sistemden en kârlı çıkan parti' diyen ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yakınlığıyla bilinen gazeteci Fehmi Koru'yu hedef aldı. Bahçeli, partisinin grup toplantısında şunları söyledi:

"FETÖ ile irtibat ile iktisatı aleni olan sözde bir gazetecinin partimiz aleyhine yaptığı spekülasyonlarla devam etmesi ve yazdığı yazı gözümüzden kaçmamıştır. Pensilvanya korosu geçtiğimiz haftada yazdığımız yazıda MHP'yi yeni sistemden en karlı çıkan parti olarak değerlendirmiş, partimizin iktidar üzerindeki etkisinin de belirleyici ve dönüştürücü olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca iktidar ittifakı içerisinde de MHP'yi kast ederek küçük ortağın bu yeni sistemden büyük olandan daha fazla yararlandığını söylemiştir. Bu dil ayan beyan nifak dilidir. Bu ağı tıpkısının aynısıyla karanlık bir ağızdır. Pensilvanya elçisinin MHP'ye husumet beslemesi normaldir. Normal olmayan hala konuşması ve serbestçe gezmesidir. Zamanında FETÖ'den kârlı çıkan, en fazla nemalanan biti de epey kanlanan şahsın yaptıklarının ağır sonuçlarına şu ana kadar katlanmamış olması adalet ve milli vicdan adına büyük bir handikaptır."

FEHMİ KORU NE YAZMIŞTI?

Fehmi Koru, haftasonu kendi bloğunda yaptığı 'MHP sistemden en kârlı çıkan parti, çünkü...' başlıklı yazıda şu görüşleri dile getirmişti:

"Adı ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ konulmuş ve iki yıl önce (2017) yapılan referandumla uygulanmaya başlamış yeni sistem en büyük etkisini seçimin doğasında gösteriyor.

Yeni sistem oyların ‘yüzde 50+1’ni alma zorunluluğu getiriyor da ondan…

[Adı ‘Başkanlık Sistemi’ olacakken MHP’nin itirazı yüzünden ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ oldu yeni sistemin adı. Bunun neden önemli olduğunu aşağıda anlatacağım.]

Geçmişte sandıktan başarılı çıkmak için diğer partilerden biraz ileride oy almak yeterli olmaktaydı. Tayyip Erdoğan İstanbul belediye başkanlığını 1994’te oyların dörtte birini alarak (oy oranı: 25,19) kazanmış, partisi AK Parti 2002 seçiminde üçte bir oyla (oy oranı: 34,42) milletvekillerinin üçte ikisini (550 milletvekilinden 365’ini) almıştı.

O günler geride kaldı.

Şimdi artık iktidar olabilmek için cumhurbaşkanlığını elinde tutabilmek, bunu sağlamak için de sandığa giden her iki seçmenden birinin oyunu alabilmek şart.

Partiler bu yüzden kendi başlarına katılmak yerine başka partilerle ittifak gerçekleştirerek seçimlere girmeyi yeğliyorlar.

İttifaklar yasal bir zorunluluk olduğu için kurulmuyor, yeni sistem başarılı olmayı buna bağladığı için partiler çaresizlikten bu yola başvuruyorlar. Daha önce MHP’ye ihtiyacı bulunmayan AK Parti onunla ittifaka girdi; MHP’den türeyen İyi Parti ile farklı bir kulvarın partisi Saadet de kendilerini CHP liderliğindeki başka bir ittifakın içerisinde buldular.

Eski dönemin seçimlerinde Meclis’te temsil edilmek için uygun görülmüş yüzde 10 barajı, ittifaka giren partilerin oylarının oranı önemsiz kaldığı için, yeni sistemde işlevini yitirmiş oldu. Şimdi artık bir ittifak içerisinde yer alan partiler, oyları yüzde 10’dan az da olsa, milletvekili çıkartabiliyor, belediye başkanlıkları kazanabiliyor.

Gerçekten de yeni sistem seçimin doğasını bozdu.

Seçimlere biraz yakından bakalım derken

İyi mi oldu?

Reklamdan sonra devam ediyor 

 
Bu sorunun cevabı her partiye ve seçimin niteliğine göre değişiyor.

Yeni sistemin yerel seçimlerde ilk uygulaması olan 31 Mart seçimine bu soruya cevap aramak üzere baktığımızda, görünen, muhalefetin yeni sistemden kazançlı çıktığıdır. İktidar ittifakı içerisinde de, küçük ortak (MHP), bu yeni sistemden büyük ortaktan (AK Parti) daha fazla yararlandı.

Genel seçimde (24 Haziran 2018) ise, AK Parti, iktidarını korumayı ve cumhurbaşkanını kendi içerisinden çıkarmayı MHP ile kurduğu ittifak sayesinde başardı.

AK Parti, ittifaksız girseydi, 24 Haziran 2018 seçiminde yeni sistem yüzünden iktidarı kaybederdi. Buna karşılık, yerel seçimde de Ankara ve İstanbul başta olmak üzere pek çok büyükşehir belediyesini muhalefet partilerinin kurduğu ittifakın adaylarına teslim etmek zorunda kaldı AK Parti.

Tabii, sadık bir seçmen kitlesine sahip HDP’nin her iki seçimde sonucun belirlenmesinde hayati bir önem kazandığını da kayda geçirmemiz gerekiyor.

Yukarıda sorduğum “Yeni sistem iyi mi oldu?” sorusunun kısa cevabı, AK Parti’nin iktidarını devam ettirmesine ve cumhurbaşkanını kendi içerisinden çıkarmasına rağmen bu sistemden en az yararlanan ve gelecekte bu sistemden en fazla olumsuz etkilenebilecek parti olduğudur.

[Eski sistem devam ediyor olsaydı, halen sahip olduğu ittifaksız oy desteğiyle iktidar ve cumhurbaşkanlığı yine AK Parti’de kalacaktı.]

İstanbul’da tekrarlanan seçim, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti’nin işinin zorlaşabileceğine işaret ediyor. Uygun bir aday bulabildiği takdirde, muhalefet, iktidar cephesine en fazla önem verdiği mevziyi kaybettirebilir.

AK Parti’yi değişime zorladı yeni sistem

Dikkatinizi çekmek istediğim bir yan sonucu daha var yeni sistemin: AK Parti o sayede iktidarını sürdürebiliyor, ancak bu dönemde iktidar bildiğimiz AK Parti damgalı bir iktidar değil. İttifak zorunluluğu, AK Parti’yi, atacağı her adım ve alacağı her kararda küçük ortağının tepkisini düşünmek ve tepki geldiğinde ona kulak vermek zorunda bırakıyor.

Koalisyonlardan kurtulmak yeni sistem savunucularının önemli gerekçelerinden biriydi; gerçekten de ittifaklar sayesinde birleşen partilerden oluşan iki cepheden biri büyük ortağını tek başına iktidar yapabiliyor. AK Parti geçen yıldan beri o sayede iktidarda. Ancak ittifak da, iktidarı ortaklar arasında paylaştırmasa da, bir tür koalisyon görüntüsünde.

Vaktiyle başkanlık sistemine özellikle onu isteyen AK Parti lideri olduğu için şiddetle karşı çıkmış olan MHP’nin, durduk yerde yeni sistem savuncusu haline dönüşüp arzusunu erteleme eğilimine girmiş AK Parti’yi peşine takarak ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ni mümkün kılması, öyle anlaşılıyor ki, bugünleri öngören bir ince hesaplamanın sonucuymuş.

MHP sistemden en kârlı çıkan parti çünkü. Yalnızca oyu artmıyor, iktidar üzerindeki etkisi de belirleyici ve dönüştürücü oluyor.

AK Parti’nin kimlik derdine düşmesi biraz da zorunlu olarak girdiği ittifak yüzünden…

Son seçimden (31 Mart) İstanbul’u kaybederek çıkan AK Parti, o sonucu da Ankara’da olduğu gibi sineye çekmeye hazırlandığı görüntüsü veriyordu; ortağı ona bunu unutturdu. S400 alımı konusunda direnmede de MHP’nin rolü büyük.

Ortam biraz da yeni sistemin özellikleri yüzünden yeni gelişmelere çok açık.

Yeni sistemin ürünü yeni gelişmeler AK Parti’yi yeni sıkıntılara sokabilir."