Deva Partisi genel başkanı Ali Babacan 29 Mart günü gittiği Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde Umut Kitabevi’ni ziyaret etmiş. Burası 9 Kasım 2005’te bombalanmış, iki yurttaşımız ölmüştü. Gazetelere baktım, gözüme çarpmadı. Merak ediyorum, Sayın Babacan kitabevinin önünde yaptığı açıklamada:

“Geçmişte burada yaşanan bombalama eylemiyle Türk ordusuna yönelik bir saldırının kışkırtma fitili ateşlenmişti. Devletimizi ve ordumuzu Kürt kardeşlerimizle karşı karşıya getirerek PKK’nın ekmeğine yağ sürmeyi amaçlayan bir kışkırtma başlatılmıştı. Ancak yalan ve hıyanet üzerine kurulmak istenen bütün kumpaslar çökmüştür. Ordu hepimizin ordusudur. FETÖ aracılığıyla Türk ordusuna yönelik Amerikancı komploların tutmadığını ve bundan sonra da tutmayacağını bütün dünya bilmelidir…” diye konuşmuş olabilir mi acaba!

Mekânların siyasal anlamları vardır. Kolektif hafızayı somutlaştırırlar. Kent meydanları, heykeller ve zafer anıtlarının yanı sıra bazen acı olayların yaşandığı yerler de siyasal simgeler halini alır ve ziyaretgâha dönüşebilirler. Uğur Mumcu’nun katledildiği evinin önü veya Sivas’taki Madımak Oteli bu türden kolektif hafıza mekânlarıdır. Acı veren olaylar bazen yenilgilerle ilgilidir. Bu nedenle yenilgiye uğramış insanlar ve toplumlar kendilerine acı veren geçmiş tecrübeleri unutmak isterler. Oysa siyasal mücadele bitmemişse, hesaplaşma tamamlanmamışsa, acı veren olay yenilgiye değil haksızlığa veya düşmanın alçaklığına işaret ediyorsa, mücadele azmini bileme işlevi görür. O mekânda mücadelenin zafere kadar sürdürüleceğine ilişkin azim ve kararlılık yeniden ve yeniden ilan edilir. 

Umut kitabevinin böyle bir özelliği yok. Çünkü o uğursuz kışkırtma ile başlatılan siyasal hesaplaşma ABD ve piyonlarının yenilgisiyle sonuçlandı. 15 Temmuz’dan sonra itirafçı olan FETÖ’cü savcı Ferhat Sarıkaya, Umut Kitabevi olayının bir FETÖ komplosu olduğunu itiraf etmişti. Şu durumda Umut Kitabevi’nin Türk siyasetinde neyi simgelediği sorusu akla geliyor. Bir mekâna siyasal anlamanı veren şey, siyasal saflaşmada neye tekabül ettiğidir. Umut Kitabevi’nin önünde neyi anabilirsiniz?

Kışkırtmanın başlatıldığı o mekândan geriye durduk yere katledilmiş ve zarara uğratılmış insanların artık siyasallaştırılması mümkün olmayan acılarından başka bir şey kalmadı. Farzımuhal bütün bu kumpasların sonunda Türkiye yenilgiye uğratılmış ve bir FETÖ iktidarı kurulmuş olsaydı, orası bir zafer yürüyüşünün başlangıç noktası olarak müze bile yapılabilirdi. Orada illa siyasal anlamda bir simge aranacaksa yukarıda örneklediğimiz türden bir konuşma dışında bir konuşma yapılamaz. Ancak buna da pek gerek yoktur çünkü o kışkırtma da dâhil çok daha büyük ve organize olan kumpasların hepsi zaten çökertilmiştir.

Yok, eğer Umut Kitabevi’nde hala devletin ve ordunun Kürtlere yönelik zulüm ve baskıları üzerinden ABD’ye ve piyonlarına siyasal mesaj verilmek isteniyorsa, sırasıyla Ümraniye’deki bombaların bulunduğu gecekondu ile Ankara’da ulusalcıların darbe için mühimmat gömdükleri Zir Vadisi de ziyaret edilebilir.. FETÖ’cü altın neslin kitabevi bombalamasıyla başlatılan “kutlu yürüyüşünün” ara durakları buralar olmuştu çünkü.

Sayın Babacan HDP’nin kapatılması halinde güneydoğuda AK Parti’ye gitme ihtimali olan oyların önünü kesmek için muhafazakâr bir muhalefet seçeneği yaratmaya çalışıyor. Her muhalefet liderinin olduğu gibi Babacan’ın da bunu yapmaya hakkı var şüphesiz. Umut Kitabevi ziyareti, tek başına alındığında çiçeği burnunda popülist bir liderin seçmene hoş görünmek için koluna girip götürdükleri her yerde poz vermesiyle açıklanabilirdi. Ancak ne Babacan’ın tecrübesiz bir politikacı olduğu söylenebilir ne de bu ziyaretin onun eylem ve söylemlerinin bütünüyle ilişkisiz olduğu… Hiçbir açıklama yapılmamış olsa bile bu ziyaretin bizatihi kendisi bir simgesel mesaj.

Tam da bu yüzden sözlü bir açıklama yapılmamış olabilir mi?


Atakan Hatipoğlu

Aydınlık