Ali Babacan, bölücü taleplerini CHP'ye yakın Halk Tv ekranlarından dile getirdi. Özlem Gürses’in sunduğu 20. Saat programına katılan Babacan, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Babacan’a son dönemde tartışılan yeni anayasa konusu da soruldu. Deva Partisi’nin konuyu Kürt meselesi olarak tanımladığını vurgulayan Gürses, Babacan’a, “Şu anda gündeme getirilen bir anayasa çalışması veya değiştirilemez yasaların değiştirilmesi konusunda bir talebiniz, çalışmanız var mı?” diye sordu. Babacan verdiği yanıtta, her kararın Ankara’dan alınmasının yanlış olduğunu savundu, ademi merkeziyetçilikle yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istedi. Babacan, anayasadaki vatandaşlık tanımının da değiştirilmesi gerektiğini istedi. Babacan şunları söyledi:

‘YENİ BİR VATANDAŞLIK ANLAYIŞINA İHTİYAÇ VAR’

“Kürt meselesi dediğimizde öncelikle anadilin yaşatılması, kullanılmasıyla ilgili bir ortam hazırlamak ve gerekli adımları atmak meselesi vardır. Yine bir ademi merkeziyetçilik yani yerinden yönetim anlayışı. Yerel yönetimlerin biraz daha sorumluluğunun fazla olması lazım. Ve Türkiye için de yeni bir vatandaşlık anlayışına ihtiyacı vardır. Etnik kökenine bakmadan dinine mezhebine bakmadan inanıp inanmadığına bakmadan her bir vatandaşımızın devlet tarafından aynı samimiyetle kucaklanabilmesi vardır.”

Babacan, “Bir üniter yapıdan mı bahsediyoruz başka bir yapıdan mı bahsediyoruz?” sorusuna da şu yanıtları verdi:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısı zaten üniter bir yapıdır. Başta bahsettiğim toprak bütünlüğü ve siyasi birlik bizim 1923’te atılan temellerden bugüne kadar gelen çok önemli bir ilke. Ondan asla taviz, bir değişiklik olmaz. Ama 84 milyonluk bir ülke, bu kadar büyük bir coğrafyaya sahip bir ülkede de her kararın Ankara’dan alınması son derece yanlış. Kongreler vesilesiyle ben depremin olduğu illere gittim. İzmir depreminden hemen birkaç gün sonra oradaydım. Yerelde inanın küçücük kararlar bile 50 tane 100 tane konutun kime nasıl dayatılacağıyla ilgili kararlar için bile Ankara’dan talimatlar bekleniyor. Halbuki bir yerel prensipler konsa çerçeve çizilse ve dense ki ‘bu konuya siz Elazığ’da kendiniz karar verin’ işler çok daha hızlı gidecek. En ufak konuda sürekli Ankara’ya soru sormak zorunda kalan yerel yönetimler eli kolu bağlanıyor. Sorunları yerinde çözemiyorlar. Her küçük detayın Ankara’ya kalması koca ülkenin yönetilememesini beraberinde getiriyor. Bütün bunlar çok önemli konular. Ve biz Kürt meselesi dediğimiz konuyu partimiz kurulmadan önce düzenlediğimiz geniş katılımlı bir çalıştayla da masaya yatırdık. Konunun uzmanı işin içinde olan bu konunun mağdurları düşünce kuruluşları önde gelen kanaat önderleri kim var kim yoksa topladık. Çok detaylı bir şekilde çalıştık. Ve parti programımızdaki Kürt meselesiyle ilgili konuları bu şekilde oluşturduk.”

‘VARLIK FONU İTİRAZ ETTİĞİM İÇİN KURULAMADI’

Babacan programda kendisine Varlık Fonu konusunda çok baskı yapıldığını söyledi. Varlık Fonu'nun kurulmasına karşı çıktığını belirten Babacan şunları söyledi:

“Kendim direkt sorumlu olduğum, kendi imzamla yapılan işler konusunda içim çok rahat. Ben doğru olmadığını düşündüğüm tek bir görevlendirme yapmadım. Tek bir atama yapmadım. Benim tek başıma imza atmayıp da bloke ettiğim çok konu oldu. Örnek Varlık Fonu. Varlık Fonu konusunda çok baskı yapıldı. Ben Hazine’den sorumluydum Başbakan Yardımcısıydım. Fakat ben itiraz ettiğim için, ben onay vermediğim için o fon kurulamadı. Çünkü sorumluluk alanım. Ben itiraz ederken yapmaları mümkün değil. Bir konuda dendi ki bana ‘madem sen imzalamıyorsun yurtdışına çık bir vekil bakan olsun o vekil bakan imzalasın’ denildi. Ben yurtdışına çıkmadım o iş olmadı.”

HALK TV’YE ÖVGÜ

Babacan, programda Halk TV’yi övmeyi de ihmal etmedi: “Türkiye tek bir sesin, tek bir görüşün yankılarıyla yönetilecek bir ülke olmamalı. Eğer çoğulcu demokrasiye inanıyorsanız, farklı yayın çizgilerinin olması da gayet doğal. Halk TV de oldukça özgün, kendine özel bir yayın çizgisi var. Ara ara RTÜK mağduru da oluyor.”