İttifak halinde oldukları zaman bile, işler bazen karışıyor ve ittifak ve savaşım aynı anda bile olabiliyor. Eğer çelişkilerin bu yönlerinin özelliklerini incelemezsek, yalnız her iki hareket ile diğer güçler arasındaki ilişkiyi anlamamakla kalmayız, iki parti arasındaki karşılıklı ilişkiyi de kavrayamayız.” Mao Zedung, Çelişki Üzerine (1937)

İkinci Dünya Savaşı sonrası, Kuzey Atlantik Antlaşması’nda vücut bulan ABD ve Batı Avrupa ülkeleri arasındaki ittifak çatırdıyor.

Almanya ve Fransa’nın merkezinde bulunduğu Avrupa Birliği(AB) ve Trump yönetimindeki ABD arasındaki anlaşmazlık, Birinci Dünya Savaşı’nın 100.yılı törenleri sonrasında yapılan karşılıklı sert açıklamalarla su yüzüne çıkıverdi.

MÜTTEFİKLERİN ÇELİŞKİSİ

Anlaşmazlığın iki yüzü var;

Bir yüzde, Trump’un alışılagelen ABD dış siyasetinden farklı olarak sürdürdüğü, Avrupa’yı yok sayan icraatları yer alırken, diğer yanda, Berlin/Paris bloğunun, ABD’den bağımsız bir kuvvet haline gelme çabası var.

Trump yönetimindeki ABD’nin izlediği siyasetler mi AB’yi Washington’dan uzaklaştırdı, yoksa Berlin/Paris hattının bağımsız çizgisi mi Washington’da siyaset değişikliğine neden oldu sorularına kestirme bir cevap vermek zor.

Modern Çin’in kurucusu Zedung’un, Çelişki ve Diyalektik kavramlarını incelediği Türkçe’ye “Teori ve Pratik” olarak çevrilen eserinde de ifade ettiği gibi ittifak halinde olan kuvvetler dahi, aynı zamanda bir savaşımın içindeler. Atlantik’in ayaklarını oluşturan ABD ve Almanya/Fransa bloğu arasındaki anlaşmazlık, müttefikler arasındaki çatışmaya iyi bir örnek teşkil ediyor.

Emperyalist Atlantik bloğu ile mücadele edenlere ise müttefikler arasında yaşanan bu çelişkiyi derinleştirecek, kopuşa götürecek adımlar atmak düşüyor.

Bu bağlamda, Rusya Devlet Başkanı Putin’in, ABD ve Fransa/Almanya arasındaki anlaşmazlığın temel noktalarından birini oluşturan Avrupa Ordusu’na destek yönünde yaptığı açıklama, çelişkiyi derinleştirme yolunda bir adım olarak değerlendirilebilir.

Rus Dışişlerinin uzun süreden beri izlediği, Avrupa’yı, özellikle enerji alanında hamlelerle, ABD’den uzaklaştırma siyasetinin, son yaşanan gelişmelerle beraber hız kazanması muhtemel.

MERKEZKAÇ ETKİSİ

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, “Kendimizi Çin, Rusya ve hatta Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı saygı sınırları içerisinde korumamız gerekiyor (…)Başkan Trump, 1980’lerde Avrupa’yı vuran füze krizinden sonra şekillendirilen büyük silahsızlanma anlaşmasından çekildiğinde, bunun en büyük kurbanı kim olacak? Avrupa ve kıtanın güvenliği” ifadelerinden de anlaşılacağı gibi Avrupa Ordusu ve ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) çekilmesi, Atlantik İttifakı içinde yaşanan krizin görünen kısımları.

Fransa siyasetinin önemli isimlerinden eski Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin ise, “ Trump kartını oynadı. Oynadığı kart neydi? Avrupalıların bölünmesi kartı” açıklaması ile anlaşmazlık buzdağının, suyun altında kalan kısmına, yani Trump’un, birleşik bir Avrupa karşıtı siyasetlerine işaret etti.

Villepin, Macron’un açıklamalarını bir adım ileri götürerek, “Güvenlik ve ekonomi alanlarında, Avrupa’da, ABD ile çıkarlarımızın ortak olduğuna inanmıyorum” ifadeleri ile ABD’den bağımsız bir Avrupa hayalini açıkça seslendirdi.

Trump ve Macron gerginliği sonrası, Fransa’da yükselen ABD karşıtı havaya, merkez sağın önde gelen gazetelerinden Le Figaro da “ABD, şirketlerimizde nasıl casusluk yapıyor?” manşetiyle katıldı. Haberin kaynağı olarak, Fransa’nın iç istihbarattan sorumlu kuruluşu olan DGSI’nin gösterilmesi ise dikkat çekici.

Fransa’da popülaritesi gittikçe artan solun adayı Melenchon ise, “Trump, NATO’ya gönüllü hizmet eden Avrupalıların aynasıdır” ifadeleri ile ABD ve NATO karşıtı bir tutum takındı.

YENİ DÜNYANIN ÇELİŞKİLERİ

Peki, nasıl oldu da, ABD’nin yakın müttefiki olarak kabul edilen Fransa’dan, ABD karşıtı sert bir çıkış geldi?

ABD’yi merkez olarak addedersek, zayıflayan ve/veya siyaset değiştiren merkezden uzaklaşma sadece Avrupa’da görülen bir belirti değil. Bugün, ABD’nin adeta bir eyaleti olarak kabul edilen Suudi Arabistan dahi, Washington’la pek çok anlaşmazlık yaşar bir noktaya geldi.

Emperyalist kuvvetler arasında bugün yaşanan çatışma ilk değil. 1956 senesinde, Süveyş Krizi esnasında, Fransız ve İngiliz emperyalizminin Ortadoğu’daki yerine göz diken ABD, izlediği siyasetlerle Sovyetlere karşı aynı kampta yer aldığı müttefiklerini bir başka cephede hedef almıştı.

Mısır’ın efsanevi lideri Nasır’ın yükselişi de emperyalist kuvvetler arasındaki çelişkiyi başarılı bir biçimde değerlendirmesi sonucunda gerçekleşmişti.

Çok kutuplu bir dünya, çelişkileri ile beraber doğuyor.

Son sözü, Mao Zedung’a bırakalım; “Yeni bir sürecin ortaya çıkması nedir? Eski birlik ve onu meydana getiren karşıtlar, yeni bir birliğe ve onu meydana getiren karşıtlara yerlerini bırakırlarsa, eskinin yerine yeni bir süreç ortaya çıkar. Yeni süreç de yeni bir çelişkiyi içinde taşıdığından, şimdi de o çelişkinin gelişme tarihi başlar.”

Aydınlık