25 Nisan 1915 günü başlayan büyük kara taaruzlarının sonuncusu, Anafartalar Savaşı'nda gerçekleşti. Müttefik Ordular Komutanı General Hamilton'un son büyük taarruzu olan Anafartalar Savaşı, Mustafa Kemal'in komutanlık yeteneğiyle hüsrana uğratıldı ve General Hamilton'un da bölgeden alınmasına neden oldu. Bu başarıdan sonra büyük tarruzlar durdu. 9 Ocak 2016'ya kadar siper savaşlarına dönüldü. Atatürk bu savaşta sağ göğsünden şarapnelle yaralanarak gazi oldu.

KUŞATMA HAREKATI

General Hamilton, Seddülbahir ve Arıburnu'nda başarılı olamayınca yeni bir cephe açarak Çanakkale Boğazı’nı, geriden sarkma suretiyle ele geçirme plânı yaptı. Plâna göre General Hamilton, Büyük ve Küçük Kemikli Burunları arasında yeralan Suvla sahillerine birliklerini çıkaracak, Anafartalar’da üçüncü bir cephe açma suretiyle, Türkleri beklemediği bir yerden vuracaktı. Hamilton plânı başarıyla uygularsa Conkbayırı ve Koçaçimentepe blokunu ele geçirerek buradan ilerleyecek ve Çanakkale Boğazı’nı kontrol ettikten sonra aşağıya ilerleyecek ve çemberle kuşatılmış olan Türk ordusunu imha edecekti.

Bu amaçla da, 9. İngiliz Kolordusu'nu, 6-7 Ağustos gecesi karanlıktan yararlanarak bölgeye çıkartır. Bu taarruzu öğrenen 5. Ordu Komutan Limon von Sanders Paşa, Saros Grup Komutanına 7. ve 12. Tümenlerle süratle, Anafartalar kesimine gitmesini ve karaya çıkan İngiliz birliklerine 8 Ağustos sabahı erkenden taarruz edilmesi emrini verir. Anafartalar Müfrezesi Komutanı Yarbay Vilmer’e de, Saros’dan iki tümenin gelişine kadar, İngilizlerin ilerleyişine engel olunmasını emreder.

ŞAŞKINA DÖNDÜLER

5'nci Ordu Komutanı Liman von Sanders, bundan sonra, Kurmay Albay Mustafa Kemal’i, 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’de, Anafartalar Grup Komutanlığına atar. Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal, 9 Ağustos sabahı, 12. Tümenle 9. İngiliz Kolordusuna. 7. Tümenle de Anzak Kolordusu ile işbirliği yapmasına engel olmak amacıyla, Damakçılık Bayırı yönünde saldırıya geçer. Her iki tümenin saldırıları da başarılı olur. İngiliz birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk taarruzu ile şaşkına dönerek, ağır kayıplar verirler.

Birinci Anafartalar Muharebeleri olarak adlandırılan bu harekât sonunda, durum değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal şöyle der: "Gerçekte, düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş, Tuzla Gölü'ne kadar takip ederek orada tesbit etmiştim."

10 AĞUSTOS SABAHI DOĞAN GÜNEŞ

Diğer taraftan yeni çıkan birliklerle güçlendirilen 9. İngiliz Kolordusu, Anafartalar yönünde iki kanat harekâtı daha denediyse de başarılı olamaz. Ancak, Türkler açısından bu bölgede durum, savunulması açısından güç bir durumdur ve acilen tedbir alınması gerekmektedir. Tehlikeli durumu düzeltmek için Liman von Sanders, Kuzey Grubundaki 8. Tümeni iki alayla takviye ederek, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal’in emrine verir. Tümen karargâhına 9-10 Ağustos gecesi gelen Grup Komutanı Mustafa Kemal, takviyeli 8. Tümeni 10 Ağustos sabahı karanlıkta, sadece süngü kullanarak hücuma geçirir. İngilizlere çok ağır kayıplar verdirilerek harekâtı başarıyla sonlandırır. Daha sonra, savunma yapılabilecek ek arazinin ele geçirilmesi harekâtı sürer. Bu da başarılı olunca birlikler savunma pozisyonuna geçer...

BÜYÜK TAARRUZLAR SON BULDU

Bu başarıdan sonra artık bölgede büyük taarruzlar son bulur. Her iki taraf da siper savaşlarıyla 9 Ocak 1916'ya kadar bölgede kalırlar. İngilizler, iklim şartlarının da ağırlaşması üzerine daha fazla başarı elde edemeyeceklerini de hesaba katarak, Ekim ayından itibaren bölgeyi boşaltma hazırlıklarına başlarlar. General Hamilton da görevden alınır. İngiliz ve Fransızlar, 9 Ocak 1916 günü bölgeden tamamen çekilirler. Bu savaşta Mustafa Kemal'in komutanlık yeteneği çok büyük bir harekâtı bertaraf ettirir. Tarihi zaferi tarihe yazdırır. Eğer başarılı müdahale olmasaydı, savaş bu son hücumda kaybedilebilirdi.

GENERAL HAMİLTON'UN GÜNLÜĞÜNDEN ANAFARTALAR SAVAŞI

'Düşman fevkalade bir şevkle savaşıyor'

8 Ağustos 1915: "Conk Bayır'ı ele geçirmek üzereyse de, Koca Çimen Tepe henüz düşmanın elinde. Conk Bayırını işgal edeceğiz, savaşı biz kazanacağız." (Ian Hamilton, Gelibolu Günlüğü, Çeviri: Osman Öndeş, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1972, s.226.)

 

General Stopford, 'Türkler Küçük Anafarta ve 10 Numaralı Tepe üzerinde öyle sert bir mukavemet gösterdiler ki, ertesi sabah ümitlerimizi kaybetmek üzereydik' diye ilave etti. Mamafih, sonunda tepe yamaçları işgal edilmiş. Ancak asker öylesine yorgun ki, bitkin ve susuzmuş ki, çekilen düşmanı izlemek için dermanları kalmamış.

- 'Şimdi neredeler?' diye sordum.

- 'Orada, yine yamaçtaki mevzilerde.' Kuzeyden güneye uzanan bir hattı işaret ederek gösterdi.

  • 'Fakat, o hattı zaten dün ele geçirmiştik' dedim.

  • 'Evet!' dedi.

General Stopford ve tugayların muhtelif arazileri ciddi çarpışmalar yapmadan işgal ettikleri bir vakıa idi ama, düşmanı nüfuz altına alacak taktik noktalar henüz işgal edilmemişti. Askerler, Türklerle boğuşmadan son derece yorgun çıkmışlardı. En kısa zamanda su ikmallerini tamamlamaya ve topları ümit ettikleri kadar çabuk nakle imkân yoktu. Bu nedenle, daha emniyetli yerlere çekilmişlerdi. Mecburen vadinin işgal harekâtını ertesi sabaha kadar erteledim. (s.228)

"10 Numaralı Tepeye yapılan tarruz aksilik sonucu yine kendi birliklerimizin hücumu ile parçalandı. Zira evvelce bu tepeyi işgal eden kuvvetlerimize, bir başka birliğimiz karanlıkta saldırarak geri püskürtmüş. Hatırladığım keder verici haber bu!" (s.230)

9 Ağustos 1915: "İkindi üzeri, saat 18.00'de bütün cephe kâmilen ve aniden, çökmüş gibiydi. Yalnız arazi kaybetmekle kalmamış, fakat denize doğru yarı yola kadar da itilmiştik. Düşman fevkalade bir şevkle savaşıyor. (...) Geri çekilenler hâlâ bizim askerlerimiz. (...) Sabah saat 07.30 ila 8 arasında Suvla'daki Türkler yeterli takviye almış görünüşteler. Welsh Tümeni bu sabah geliyor, ama artık çok geç. Baskın fırsatı kayboldu ve elden kaçırıldı. Ne söylense faydasız." (s.131-232)

10 Ağustos 1915: "Suvla'da kaybettiğimiz toprakları derhal kazanmamız gerektiğine inandım ve daha fazlası Conk Bayırı merkez olmak üzere, bu havaliyi işgal ettiğimiz takdirde Sarıbayır'ın bütün diğer bölgelerine hâkim olacaktık. Kesin bir zafere varmak için, tek yol budur."

Azizim General Braithwaite, General Hammersley ile konuştum. Birliklerimizin çok çetin savaşlar verdiğini ve tamamen bitkin halde olduklarını, manen ve fiziki bakımdan çöktükleri gibi, ağır kayıplar verdiklerinden yeni bir harekâta başlamalarının imkansızlığını bildirdi. Bu bakımdan yarın sabah Hammersley Tugayı'nın saldırısını tazelemeyi düşünmüyor." (s.235-236)

"Conk Bayırı tepelerine yaklaşmış ve düşmanla 30-40 metrelik mevzilerde iki gün, iki geceden beri karşı karşıya idik. Tutunmuştuk. Türkler bu ana kadar işgal ettiğimiz mevzileri geri alamamışlardı. Conk Bayırı'nda Türkler çok iyi bir kumandaya sahipler, bunu ilave etmeliyim. Başlarındaki Generaller bizi baskınla bastırmadıkça yenemeyeceklerini biliyorlar. Haliyle durmadan baskın tarruzu deniyorlar. Zararı yok, ölmeyeceğiz ve asla teslim olmayacağız.(s.237)

11 Ağustos 1915: General Stophford diyor ki: Askerler birlikler savaşma ruhuna artık sahip değil. (...) Askererin çoğu da sağda solda gizleniyor.(s.237)

13 Ağustos 1915: Kavak Tepe'yi işgal ettik mi, Sarıbayır'ın arka yamacından Çanakkale Boğazı'na kuşbakışı bakmak imkânımız olacak veya en azından Anafarta yamacındaki toplarımız için güçlü bir el kazanacağız. Oradan Marmara'ya ilerleyecek filomuz, düşmanın arkadan vuruşunu önleyeceğiz.

Türklerin taarruz ve baskılarından ötürü hiçbir komutanın ümidi kalmamış. Kolordu Komutanının bana verdiği vaaz bu. 'Bu akşam veya yarın için düşman karşısındaki durum ümitsizmiş!' Söyledikleri bu!

Şöyle diyordu: "Durum, çok tehlikeli. Önümüzdeki veya ondan sonraki hafta ya da bir başka zamanda, ama bize çok yakında, yakınımızdadır."

Bir tabur, Türk ileri kolları tarafından feci şekilde hırpalanmıştı, doğru. Fakat kuvvetlerimizin tümü ayakta ve Kavak Tepe alınacaktır. Ama imkânsızmış. General Stopford ve General Reed şöyle sıraladılar: 53. Tümen çökmüş halde, 54. Tümen hücuma geçmeye muktedir değil ve 9. Kolordunun geri kalan bütün birlikleri Conk Bayır'ı, Koca Çimen ve Anafarta savaşlarında aldığımız yaralardan, düşmanın korkunç saldırılarından dolayı kımıldayamaz halde. Hani kabul etsem, mücadeleyi kaybetmiş olacağız. Başka kurtuluş yolu da yok. Görünüşte çok kuvvetli bir ordumuz var kanısı mevcut bulunsa bile, biran Allah bilir ya, bundan şüphe ettim! Stopford, Mahon ve Hammersley gibi komutanları asla istememiştim. Birlikler ağır kayıplar verebilir, ama onları ayakta tutan komutanlarıdır. (s.239-240)

MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ZAFERE İLİŞKİN SÖZLERİ

'Kanlarını emiyorlar'

Anafartalar Grup Kumandanı Albay Mustafa Kemal Bey tarafından, 12 Ağustos 1915 günü Beşinci Ordu Komutanlığı'na gönderilen telgrafta savaşın hangi şartlarda yapıldığı bildirilir:

"Kireçtepe karşısında bulunan düşman, sağ kanadında tahkimatla meşgul oluyor. Lalebaba civarında bir buçuk tabur kadar tahmin edilen bir kuvvet, Pınartepe sırtı gerisinden gözüktüğü bir topçumuz tarafından ateşimizle dağıtıldı. Ve Kükürtlüpınar ağaçlıklarıyla Sülecek civarında kuvvetli keşif kollarımız düşmana baskın yaparak, her iki taraftan ikişer esir ile döndükleri ve bu esirIerin ifadesinden, düşmanın manen ve maddeten bozuk olduğu ve yiyecek kıtlığından başka, susuzluktan bileklerini ısırarak kanlarını emdikleri anlaşılmıştır.(ATABE, C. 1, 4. Baskı, Kaynak Yayınları, 2009, s.261.)

'İngilizlerin kayıpları büyük'

22 Ağustos 1915, Anafartalar Grup Kumandanı Albay Mustafa Kemal Bey'den 5. Ordu Komutanlığı'na: "Bugün yaptığım gözlemlere göre İngilizlerin zayiatı çok fazladır. Buradaki İngiliz kuvvetlerinin bundan sonra faal bir hareket beklemiyorum." (ATABE, C.1, s.264)

Ruşen Eşref Bey'in mülakatından:

'Bütün kuvvetlerin bir kumanda altında bulunmasından başka çare kalmadı'

Bugüne kadar Anafartalar bölgesi, Kuzey Grubu Kumandanlığı'na bağlıydı. Ve Kuzey Grubu Kumandanlığı tarafından idare edilmekteydi. O gün emir ve kumandada bir değişiklik yapıldı. Saros Grubu Kumandanı Albay Fevzi Bey'in Conkbayırı ve Kocaçimen'deki kıtaları da kumandası altına alarak "Anafartalar Grubu" adıyla bir grup oluşturulduğu resmen bildirilmişti. Conbayırı'ndaki büyük tehlikeyi yakından görüyor ve çok üzülüyordum. Onun için Kuzey Grubu Kumandanlığı'na şu tarzda maruzatta bulundum:

"Conbayırı'ndaki vaziyetin henüz dikkat çekici ve nazik olduğu anlaşılıyor. Bu hususta Ordu Kumandanı'nın ciddi surette dikkatlerini çekmeye yardım buyurmanızı memleketin selameti adına istirham ederim."

Bu anda bütün büyük kumandanlarda bir asabiyet vardı. Ordu Kumandanı Liman Paşa hazretleri tarafından Kâzım Bey telefonda benimle görüştü. Görüşümü sordu. Vaziyetin nezaketini söyledim, dedim ki: "Daha bir an vardır. Bu anı da kaybedecek olursak bir genel felaket karşısında kalmamız pek muhtemeldir." Vaziyetin genelleşmiş olduğunu, Anafartalar'da çıkmış ve çıkmakta olan düşman kuvvetlerini göz önüne almak, ona göre genel tedbirler almak gerektiğini, sevk ve idareyi birleştirmek ve sağlamak için bütün kuvvetlerin bir kumanda altında, vasıtasız bir kumanda altında bulunmasından başka çare kalmadığıru söyledim.

26/27 (8/9 Ağustos 1915) gecesi saat 9.30 sonra'da idi ki, Kuzey Grubu Kumandanı, Ordu Kumandanı Liman von Sanders Paşa hazretleri tarafından Anafartalar Grubu Kurnandanlığı'na tayin edildiğime dair olan emri bildirdi. Aynı emirde, hemen hareket ederek 27 Temmuz'da (9 Ağustos 1915) yapılması emredilmiş olan taarruzu uygulamam da vardı. Bu emir üzerine 27. Alay Kumandanı Şefik Bey'i 19. Tümen Kurnandanhğı'na vekil bıraktım. Yanıma tümen baştabibi Hüseyin Bey'i aldım.

Niçin?

Hasta idim çünkü... Yaverim Kâzım Efendi o gün şehit olmuştu. Rasim Efendi adında diğer bir süvari subayını da aldım. Dört aydır o yerde, yani ateş hattından 300 metre geride cesetlerin kokmasıyla bozulmuş bir hava teneffüs etmekteydim. O gece saat on birde, zindan gibi zifiri karanlıklar içinde oradan çıkınca ilk defa temiz bir hava karşısında bulundum. Fakat bu güzel havayı karanlıklar ve belirsizlikler içinde teneffüs etmek nasip oluyordu.

Paşa hazretleri. benim anladığıma göre siz henüz ne düşman kuvvetinin derecesini, ne de başına yeni tayin edildiğiniz bizim kuvveılerimizi biliyorsunuz. Fazla olarak da, dediğiniz gibi, bu karanlık ve belirsizlik içinde meçhullere doğru gidiyorsunuz. Bu kadar ağır bir sorumluluğu nasıl bir düşünce ile kabul ediyorsunuz?

Gerçi böyle bir sorumluluğu üstlenmek, takdir buyurduğunuz gibi, basit bir keyfiyet değildir. Fakat ben, vatanım mahvolduktan sonra yaşamamaya karar verdiğim için bu sorumluluğu iftiharla üstlendim. Ve hemen saatlerce mesafe uzakta bulunan Çamlıtekke karargâhına hayvanla hareket ettim. İşte bu şekilde benim Arıburnu ile olan kumanda ilişkim sona ermiş oluyor.

9 Ağustos 1915

"27 Temmuz (9 Ağustos 1915) 5.50 evvel'de 12: Tümen, taarruzunun ilerlediğini ve tertibatını raporla bildiriyordu. 7. Tümen'den de taarruza başlandığına dair bilgi alındı. Taarruz her iki tümende başarıyla devam etti. Artık o günkü muharebenin çeşitli safhalarda sevk ve idaresi için verilmiş emirlerle alınmış raporlar vesair uygulama ayrıntılarından vazgeçelim de neticeyi söyleyelim: Suvla doğusunda bulunan düşmanın bir kolordusu ve Büyük Anafarta istikametinde de bir tümen kadar kuvveti mağlup edilmiş ve tamamen elverişsiz bir vaziyete atılmıştır. Ben mağlup düşmanın bu derece üstünlüğünü gördükten sonra kazanılan başarıyla yetindim. Taarruzu durdurdum. Elde edilen siperlerin tahkim edilmesini, orada yerleşilmesini emrettim.

Bu kadar üstün olduğunu söylediğiniz bir kuvvet böyle bir gün içinde neden mağlup oldu?

Bunun cevabını en iyi Hamilton'un kendi raporunda okuyabilirsiniz! Benim o gün gördüğüm sebep şudur: Düşman çeşitli kollarla toplu düzende ilerliyordu. Bu yürüyüş kolları önlerinde henüz ne hiçbir varlığa, ne de hiçbir faaliyete rastlamayacaklarını sanıyorlardı. Onun için önlerinde hafif avcı hattı bulundurmakla yetinmişlerdi. Bir taraftan kuvvetli ve fedakâr avcılarımızın hakim sırtlardan inerek söz konusu düşman kollarının başlarına atılmaları, bir taraftan da topçularımızın isabetli şarapnellerinin yanaşık düşman kolları üzerine tesir etmesi, düşmanda disiplini de, manevi kuvveti de, kumandayı da bozdu. Baş taraftan püskürtülen hafif avcı hatları. bu sebeple geriden takviye edinemedi. Düşman da tümüyle gözlerini geriye çevirmek ve kaçmak yolunu tercih etti. Hakikaten düşman kolordusundaki kumandanların etkili olmadığını da Hamilton daha sonra itiraf etmiştir. Fakat benim garibime giden tarafı, Hamilton'un bizzat kendisi oraya geldiği halde emrini gene uygulatamamış olmasıdır. Herhalde Hamilton da dahil olduğu halde İngiliz kumandanları arasında çok müzakere, çok tereddüt olması ve özellikle sorumluluk korkusu, bize kendilerini mağlup etmek fırsatını vermiştir. Hakikaten sorumluluktan korkan kumandanların hiçbir zaman gereken kararı veremediklerini, bunun neticesinde ise acı felaketler ortaya çıktığını ben de çeşitli zamanlarda görrnüşümdür.

O gün elde edilen başarı çok memnuniyet vericidir. Fakat genel vaziyetin iyileştirilmesi, korunması ve netice olarak payitahtın tamamen emniyetili bir şekilde muhafazası bakış açısıyla beni henüz tatmin etmiyordu. Çünkü düşman üç gündür Artburnu ile Azmak arasında başkaca önemli kuvvetlerle yaptığı arka arkaya ve fedakârca hücumlar sayesinde Conkbayırı ve Şahintepe'de mevcut tehditkâr vaziyete sahip bulunuyordu. Hakikaten Hamilton bütün Kocaçimen silsilesine sahip olmak bakış açısıyla Conkbayırı'nın ele geçirilmesini başarısının başlangıcı sayıyor, bu mevziyi harekâtının ekseni olarak görüyordu.

Conkbayırı ve Şahintepe'nin korunması için benim kumandayı alışımdan evvel orada muharebe eden askerlerimizin çok büyük kahramanlık ve fedakârlık gösterdiğini tam bir takdirle yad ederim. Ancak şunu da ilave etmeye lüzum görüyorum ki; bu birlikler çok fazla zayıflamış ve yorulmuş bulunuyordu." (Ruşen Eşref, Anafartalar Kumundanı Mustafa Kemal ile Mülakat, Devlet Matbaası, İstanbul, 1930; Anafartalar Hatıraları, Sel Yayınları, 1955'den aktaran; ATABE, C.2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1999, s.159-160.)

10 Ağustos 1915

Mustafa Kemal Bey anlatmaya devam ediyor:

"Ortalık açıldıktan sonraydı ki, düşman hakikaten Conkbayırı'nı cehenneme çevirmişti. Denizden, karadan büyük çaplı topların çeşitli cinste mermileri Conkbayırı semasında bitmez tükenmez yıldırımlar oluşturuyordu.

Buraya kadar konuşmamızı sakin bir vaziyetle dinleyen Yüzbaşı Cevat Bey, Paşa'nın yaveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle, "Bu şarapnel misketlerinden bir tanesi Paşa'nın göğsünü okşamıştır!" dedi. "Nasıl?" dedim.

Evet, sağ tarafta ceketimde bir kurşun yeri gördüm. Yanımda bulunan subay, "Efendim, vuruldunuz" dedi. Ben böyle bir söz yayılırsa askerimizin manevi kuvveti üzerinde yapacağı etkiyi düşündüm. Elimle subayın ağzını kapadım. "Sus" dedim.

Cevat Bey devamla: "Bir şarapnel misketi göğsünün sağ tarafında tam saatinin bulunduğu cebe isabet etmiştir. Saat parça parça oldu. Fakat o darbe Paşa'nın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan başka ileri geçememiştir" dedi.

"O saat sizin için tarihi bir saattir. Görebilir miyim efendim?" dedim. O saatin kalıntısını bu muharebeden sonra Liman Paşa hazretleri hatıra olarak aldılar. Bana da kendilerinin aile asalet armasını taşıyan saatlerini verdiler. (Bu saat daha sonra kaybolmuştur. ED.)

Pekiyi, siz bu yaranızla uğraştığınız sırada askerleriniz ne yapıyordu? Hücuma devam ediyor muydu?

Tabii. O kahramanlar, başlarında fedakâr subayları olduğu halde, durdurulması imkânsız atılışlarıyla ilk düşman hattını bire kadar boğdular. Bundan başka önlerine rastlayan, yardıma gelen bütün düşman birliklerini perişan ettiler. Hatta bizim bazı kısımlarımız boş buldukları istikametlerden denize kadar gitmişlerdir. Bence maksada ulaşılmıştı. Karşımda bulunan İngilizleri tümüyle imha etmeye kalkışacak kadar, şartları elverişli görmüyordum. Onun için verdiğim emirle taarruzu kestim. Conkbayırı'nda ve Şahintepe'de yerIeştik kaldık. Bu muharebede düşmana binlerce ölü, binlerce yaralı verdirdik. Birçok silah aldık. O cephede bulunan makineli tüfeklerini ele geçirdik. Birçok da esir alındı." (s.162)

Bu hücumumuz Sir Harnilton'u bazı abartılı anlatımlara sevk etmiş. Bunu sonra, raporunu okuduğum zaman anladım. (Raporu açıp orada bir sayfa arayarak:) Bakınız, adı geçen diyor ki: "Askerlerini biz, mevcut bütün toplarımızla topa tutturmuşuz." Bu doğru değil, tabanca bile attırmadım. Çünkü, attırsaydım o zaman baskın tarzında yapmak istediğim hücum başarılı olamazdı. Zaten onun askerleriyle benim askerlerim değil, bizzat benim ve kumandanlarımın onlarla arasındaki mesafe 15-20 adım idi. Bu kadar yakın mesafede düşman hattına topçu atışına imkân olmayacağını uzmanlar bilir, özellikle gece vakti... Bir de Hamilton iki taburunun boğazlanıp yere serildiğinden bahsediyor. Bu doğrudur. Fakat bizim 28 Temmuz'da (10 Ağustos 1915) Conkbayırı'nda yaptığımız hücumla mağlup ettiğimiz İngiliz kuvveti, Arıburnu ve Damakçık bayırı arasındaki bölgede bulunan bütün kuvvetleridir. Bu harp meydanında şan ve şeref kazandıklarından bahsettiği General Kayley, bütün kurmaylarıyla beraber ölen General Baldwin, tehlikeli şekilde yaralanan General Koper nelere kumanda ediyorlardı, yalnız iki tabura mı?

Bununla birlikte, Sir Hamilton'un askerimizin hücumunu anlatmadaki maharetini pek takdir ederim. Doğrudur! Onun kullandığı deyimleri kullanarak diyebiliriz ki, bu muharebede askerlerimiz İngilizler için o gün bir afet oldular. Önlerinde durmaya yeltenenleri cansız yere serdiler. Conkbayırı tepesinin zirvesini tamamen tarayıp temizledikten sonra, gene Hamilton'un deyimiyle söylüyorum, "kovanından çıkan arı sürüleri gibi güç halle yakalarını muhakkak bir ölümden sıyırabilen öteki kollar üzerine saldırdılar." İngilizler için bu derece ümitsiz ve kan dökücü olan muharebenin ayrıntıları asla ve asla kâğıt yaprakları üzerine konamaz. Türkler birbiri ardınca muharebe meydanına atıldılar. Ve Allah'ın adını zikrederek hakikaten çok yiğitçe, aslanca harp ettiler" diyor.

Bu hücumlara karşı duran İngiliz erleri, oldukları yerde telef oldular. Ha, bir şey daha söylemeli. Hamilton askerimizin cenk meydanında yorulmuş oldukları, tükenmiş oldukları zehabında bulunuyor. Aldanmıştır zavallı. Bizim askerimiz hücum için vermiş olduğum emirde olduğu gibi, tayin ettiğim hatta durmalarına dair olan emrimi de aynı itaat ve çabayla uygulamaktan başka bir şey yapmamışlardır. Bu muharebenin daha fazla ayrıntısını gene Hamilton'un raporunda okumak mümkündür. Onun için, biz bu kadarla yetinebiliriz. Yalnız şunu diyeyim ki, 28 Temmuz'da (10 Ağustos 1915'te) gerçekleşen Conkbayın muharebesi, Anafartalar başarısının en şanlı safhasıdır. (s.163.)

MAREŞAL FEVZİ PAŞA KARDEŞİNİ ŞEHİT VERDİ

Atatürk'ten Fevzi Paşa'ya başsağlığı mesajı

Ağustos sıcağında geçen Anafartalar Şavası sırasında Atatürk ve İsmet Paşa döneminde aralıksız 23 yıl Genelkurmay Başkanlığı yapan Mareşal Fevzi Paşa'nın kardeşi de şehit olur. Atatürk'ün emrinde savaşmaktadır. Anafartalar Grubu Kumandanı Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey, 8 Eylül 1915 günü Fevzi Paşa'ya başsağlığı mektubu gönderir. Fevzi Paşa da aynı cehpede savaşmaktadır:

"Mukaddes vatanımızı çiğnemeye çalışan hain düşmana ancak arkadaşlarımızın yüksek gayreti ve canlarını vermeleri sayesinde iyi dersler verilmektedir. Vatanı kurtarmak için şerefli kanlarını büyük bir şevkle veren arkadaşlarımın gayretiyle düşmanın gelecekteki her türlü teşebbüsüne mani olunacağına güvenim tamdır.

Ancak bu derecedeki fedakârlık abidesinin gerektirdiği bazı acılara tahammülün zaruri olduğu zatıâlilerince de tasdik edilmiştir. Bu zaruretin mecbur etmesiyle sizi acılara düşüreceği tabii olan biraderinizin şehadeti haberi bendenizi cidden üzmüş ve ağlatmıştır.

Merhum şehit biraderiniz 26.5.33'de (8 Ağustos 1915) millet ve memleketin hayat ve memat noktası olan Conkbayırı'nda düşmana atılan safların önündeydi. Üzüntünüze bütün saflığım ve kalpten samimiyetimle katılır ve cenab-ı hakka zatıalilerine ve kederli ailenize iyilik ve sabır ihsan buyurması için yalvarır, sevgi ve dostluğumu arz ederim efendim." (ATABE, C.1, Kaynak Yayınları, s.268.)