Mustafa Mersinoğlu / Brighton

1975’in sonbaharındaki güzel Amerikalının ekonomi dersinden sonra bir kaç kız beni akşam yurtlarının oturma odasında bir partiye çağırdılar. Partide dersteki konu açıldı. Ben dilimin döndüğü kadar emek değer teorisini, kapital birikimini, yabancılaşmayı “Simon ve Garfunkel, Ben Bir Taşım” adlı şarkısı ile anlatmaya çalıştım. Saygon’un Vietkong tarafından kurtarılması ve ABD’nin helipkopterle elçiliklerini boşaltmalarını anlatmaya başlayınca bir erkek öğrenci ayağa kalktı, “Sen Amerikan düşmanısın, burada ne işin var” dedi kızgınlıkla. Bir ikisi daha ona katıldı, diğerleri ortalığı yatıştırsa da partinin tadı kaçmıştı.

Kampüs, Pittsburg’un dışında çok izole bir yerdeydi. Hemen hemen tüm öğrenciler beyazdı. Afrika Amerikalılar benim yakınımdaki odalarda yan yana kalıyorlardı. Hepsi burslu sporculardı. Kendi kendilerine takılıyorlardı. Hiçbir beyazla ben ilişkilerini görmedim. Bunlardan birinin yakını üniversitede okumayan bir Afrikalı Amerikalı üniversitedeki tanıdıklarına “Türk var mı” diye soruşturmuş. Beni görmeye özel olarak şehirden geldi. Bana Adana’dan yeni döndüğünü, İncirlik’te asker olduğunu, üslerin Türk Hükümeti’nce yaz sonunda kapatılması dolayısıyla ABD’ye döndüğünü ama bir Türk kıza aşık olduğunu söyledi ve ona mektup yazmamı istedi. Memnuniyetle kabul ettim. İyi arkadaş olduk.

Afrika Amerikalı asker annesiyle kaldığı evine arada sırada çağırıyordu. Bu bana siyahilerin de nasıl yaşadığını yakından öğretiyordu. ABD’de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çıkarılan bir yönetmelikle askerden dönenlere başta eğitim olmak üzeri birtakım yardımlar yapılıyordu. Birçokları bu yüzden askere yazılıyordu. Bu da öyleydi. Gitar çalan, duygusal, çok nazik ve ince bir insandı. Yazışmalar sonunda Afrika Amerikalı asker, benden de öğrendiği Türk gelenekleriyle yazın Türkiye’ye gidip kızı istemeye karar verdi.

ABD’nin çelik şehriydi Pittsburg. O yüzden Erdemir’in ufak bir irtibat ofisi vardı. Amerikan futbolu takımlarının adı da Çelikçilerdi. Bu bölge demir madenleri bakımından çok zengindi. 1830’larda Galler’de, Merthyr Ayaklanması diye bilinen bölgede borca batmış binlerce maden ve çelik işçisi, kızıl bayrak altında ayaklanmış ve kasabayı ele geçirmişler. Sonra kanlıca bastırılmış ve birçoğu ABD’ye göç edip yine burada emekçi olarak maden ve çelik fabrikalarında yaşamlarını devam etmişler. Bu şekilde Pittsburg ve çevresi büyük bir çelik merkezine dönüşmüş. Hatta ABD Bağımsızlık Savaşı'ndan bir gazi liderliğinde aşırı vergilenmeden çıkan ve üç yıl süren tarihte Viski Ayaklaması da var. 1919 yılında gerçekleşen sekiz saat ve diğer haklar için 365 bin işçinin katılımıyla yapılan çelik sanayi grevi hala en büyük grevlerden sayılıyor. ABD tarihinde meşhur güvenlik firması Pinkerton’un adamlarının gücü bu grevi bastıramaya yetmemiş, eyalet askerleri getirilmiş ve kasabada askeri sıkı yönetim ilan edilmiş.

Ben Pittsburg’dayken Birleşik Çelik İşçileri (BÇİ) Sendikası hala çok güçlü idi ve merkezi buradaydı. 1976 yılı yazı gelince Dallas, Teksas’ta ablamların yakınında okumaya karar verdim. Bu eyalet Türklerden, başka eyaletlerden gelenlerden bile ucuz üniversite ücreti alıyordu. Zaten Texas eyalet üniveriteleri oldukça ucuzdu. 1976 yılı ABD’nin kuruluşunun 200. yıldönümü idi. Birçok kutlama ve tarihi yorumlar yapılan bir yıldı. Ben de bir karar verdim, ABD’de kalıp iyice sosyal yapısını öğrenecektim. ABD’nin tek ve çok tanınmış Greyhound otobüs şirketi il­e 36 saatlik kovboyların diyarına yola koyuldum.