Güneş Erkul yazdı...

Atatürk’ün naçiz vücudunun toprak olmasından cesaret alan Sevr özlemcileri 10 Kasım 1938’den itibaren Sevr’i aşama aşama gerçekleştirme planları uyguladılar.

Kastedilen en kıymetli hazinemiz; İstiklal ve cumhuriyetimizdi.

Kurtuluş Savaşında Kemalistlere karşı kullandıkları gerici ve bölücü unsurları kullanarak milli uyanış ve direnişleri bastırarak iç cephemizi çökertmek istediler.

İşler emperyalistlerin kontrolünden çıktığında darbelerle kontrolü ele aldılar.

İşler kontrolden çıktığında, milli uyanış yükseldiğinde milli uyanışın öncüsü aydınları hapsettiler, katlettiler.

Terör, kaos, korku iklimleriyle köşe başlarına yerleştirdikleri görevlileriyle kontrolü sağlamayı başardılar. Ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler.

Özetle; İstiklal ve Cumhuriyetimize kast ettiler, kast etmeyi sürdürüyorlar.

Hedef aynı Sevr, yani hedef Türk devletini paramparça etmek, Türk’ü kendi vatanında köleleştirmek, sömürgeleştirmek. Hedefte istiklal ve cumhuriyetimiz var. Gençliğe Hitabe’de sayılan şartları gerçekleştirmek var, tüm kaleleri zapt etmek, bütün orduları dağıtmak…

Emperyalistler bu amaç doğrultusunda; gün oldu Evren oldu, asker kılığında, Atatürkçü kılığında karşımıza çıktılar,

Gün oldu dindar kılığında FETÖ, gün oldu Türkçü, gün oldu solcu, gün oldu özgürlükçü liberal

Türlü türlü maskelerle Türk milletini çeşitli kamplara bölüp, çarpıştırıp, enerjimizi tüketip, bizi yönetmeyi başardılar.

Etki ajanlarını tüm siyasal cenahların köşe başlarına yerleştirdiler, birbiriyle çatışıyor sanılan aktörler aslında Karagözle , Hacivat misali birer kuklaydı ve ipleri okyanus ötesindeydi.

Bu özetten sonra gelelim AKP dönemine,

Bildiğiniz üzere emperyalizm kullanır ve atar,

Kurtarıcı diye getirilen Evrenler, Özallar ve niceleri görevlerini yaptılar ve tarihten silindiler, yerlerine yeni kurtarıcılar getirildi, devran hep böyle sürdü, A, B, D planları uygulamaya kondu, C planını ortaya koymak isteyenler kaza süsü verilerek şehit edildi, faili meçhul denildi.

AKP hikayesi de işte böyle başladı.

Emperyalizmin Irak’ı işgal ve Ortadoğu’da devletleri yüzlerce etnisite ve mezhebe dayalı devlete bölme projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi’ne Ecevit engel oluşturunca veya uyumlu görülmeyince medya destekli bir ekonomi darbesiyle iktidardan düşürüldü.

12 Eylül darbesiyle “ılımlı islam projesi”ne hizmet için hızla büyütülen FETÖ’nün yanına, yenilikçi adlı emperyalistlerle göbek bağı olan Güller, Babacanlar, Şimşekler gibi İngiliz derin devletiyle içli dışlı, hatta İngiliz vatandaşı olan isimler, İslamcı cenahta ağırlığı ve özellikle hitabetiyle liderlik vasfı olan Erdoğan’a iktidar ortağı olarak sunuldu, bir mağduriyet senaryosuyla yeni bir kahraman yaratıldı, TÜSİAD medyasının, Aydın Doğan’ların büyük desteğiyle iktidar yapıldı.

 

BOP eşbaşkanı olmakla övünen Erdoğan’ın çevresi tamamen Amerikancı isimlerle doluydu, ittifakçı , yararcı yapısıyla bilinen Erdoğan, amaca giden yolda bu yolu mübah görüyor olabilirdi, ayıya dayı diyor ya da , Büyük Ortadoğu Projesine Büyük Osmanlı Projesi olarak bakıyor olabilirdi.

Ne istedilerse verilen FETÖ ise özellikle devleti ele geçirmek için özenle yetiştirilen militanlarıyla, adliyede, mülkiyede, emniyette, askeriyede hızla örgütlenmekte, kadrolaşmaktaydı. Bu devasa örgütlenme, artık bir paralel devlete dönüşmüş, ülkeyi Erdoğan değil, FETÖ yönetir hale gelmişti.

Beraber yürünürken o yollarda,  ne olduysa açılım döneminde oldu. Açılım adı verilen Sevr’e yumuşak geçiş planı, terör örgütüyle müzakere, teröristlere taviz, haburculara yol verme, megri megrili süreç derken, devlet kurumlarından TC’nin kaldırılma girişimleri, akil adam heyetleri kurularak bölünmeye ikna süreci dipten dibe Türk milletinde büyük tepki yarattı, özellikle AKP’ye oy veren milliyetçi muhafazakar seçmenin bol olduğu İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde yapılan anketler tepkinin bir dip dalgasına dönüşeceğini göstermekteydi. AKP’nin yurt genelinde yüzde 50’lere varan oyunun yüzde 30’lara düştüğünü gösteren anketler, yani "çomar" diye hakaret edilen Türk milleti açılıma dur dedi.

Artık açılım ilerlemiyor, birbirini alkışlayan AKP ile terör örgütü PKK’nın siyasal uzantısı BDP artık karşılıklı olarak birbirini suçluyordu. Bu arada Obama açılımın ilerlemesi için beyzbol sopalı bir fotoğraf yayınlayarak mesaj vermiş , mesajın gereği yapılmayınca FETÖ sopasını devreye sokmuştu.

İşte emperyalistlerin maşası olan FETÖ , Erdoğan yönetimine şah çekecek cesareti okyanus ötesinden ve devletin her köşesine sızmış militanlarından almaktaydı. Yargıç, savcı , polis, gazeteci görünümlü kollarıyla FETÖ ahtapotu dört koldan saldırıya geçti. Hedef önce Erdoğan’ı kontrol altına almakken, sonra Erdoğansız AKP ile kaset operasyonuyla AKP’leştirilen, BDPleştirilen Yeni CHP’nin koalisyonuna ülke yönetimini verme planları devreye sokuldu.

Tüm bu planlara Erdoğan yönetimi, gücünü Türk devletinin asli unsurlarına, Türk milletine, milliyetçilere, Avrasyacılara sarılarak yanıt veriyor, emperyalistlerin maşası PKK hendeklere gömülüyor, açılımla işgal edilen yurt toprakları yeniden yurda kazandırılıyor,

ABD maşası PKK, ABD'nin terör örgütleri eliyle oluşturduğu egemenlik bölgelerine girilerek,  Zeytindalı, Barış Pınarı, Fırat Kalkanı gibi adlar verilen operasyonlarla boğuluyor, terör koridoru ve devleti planları paramparça ediliyor, ABD derin devleti hüsrana uğruyordu.

ABD’nin FETÖ eliyle saldırıları büyük kentlerdeki terör eylemlerine katkılarıyla sürüyor, Türk devleti buna yanıtını FETÖ unsurlarını devletten temizleyerek veriyordu.

15 Temmuz 2016’da  asker kılığına girmiş FETÖ, Türk milleti ve askerinin ayakları altında ezilirken, FETÖ temizliği büyük bir hızla sürüyor, emperyalizmin elleri kolları kesiliyordu.

Türkiye artık Türkiye’den yönetiliyor, ABD Davutoğlu’nun görevden alınmasıyla son güvenilir adamlarından birini daha yitiriyor, artık ABD Türkiye’yi değil, Türkiye Erdoğan’ı yönetiyordu.

ABD derinleri tabii ki boş durmadılar, HDP hızla şişirildi, CHP’yi ele geçirmesi sağlandı, MHP bölündü, NATOtürkçüler devreye sokuldu, Amerikan projesine eklemlendi.

Türkiye’yi Rusya ile savaş noktasına getiren uçak düşürme emrini veren, stratejik maşalığı ile Suriye bataklığının müsebbibi ve ABD’nin "güvenilir adamımız" dediği Davutoğlu, AKP’nin kuruluş ayarlarından vazgeçtiğini ileri sürerek yeni bir parti kurdu.

Yine aynı şekilde Irak işgalinin , 1 Mart tezkeresinin hızlı savunucusu Ali Babacan aynı gerekçeyle AKP’nin kuruluş ayarlarından uzaklaştığını ileri sürerek yeni bir parti kurdu.

Karnından konuşan Abdullah Gül, Erdoğan’ın son yıllardaki emperyalist planlara taş koyan milliyetçi siyasetlerine eleştiriler yöneltmeye başladı.

Ülkedeki bu gelişmeleri çözümleyemeyenler, istemeden de olsa emperyalistlerin safına geçtiler. Süreci, olan biteni, saflaşmaları anlatmak bunca algı operasyonun ortasında birinci görevimiz.

AKP’ye karşı olanlar AKP’ye neden karşı olduklarını unuttular.

Biz AKP’ye muhaliftik zira FETÖ’ye iktidar olanakları veriliyordu.

Muhaliftik zira, FETÖ kumpaslarıyla vatansever aydınlar ve komutanlar zindanlara dolduruluyor, düşman önce Türk subayını hedef alıyordu. TGB’si, Cumhuriyet kadınları, ADD’leri Bursa Nutkundan aldığı ilhamla; bu tertipleri gaz yeme pahasına bozuyor, Vardiya bizde diyordu.

AKP’ye muhaliftik zira, terörle müzakere edilmez, mücadele edilirdi, açılım bir ihanet projesiydi.

Şimdi süreç içinde gelinen noktada AKP’nin AKP’yle, geçmişine karşı mücadele verdiğini, bunu hayatta kalmak için verdiğini, AKP kurucularından neredeyse kimsenin yönetimde kalmadığını, AKP’nin hızla kabuk değiştirdiğini, daha önce Türk, Atatürk demeyenlerin, 19 Mayıs’ın 100. Yılı etkinliklerinde Bandırma Gemisi önünde “aynı gemideyiz” pozu verdiklerini, yine 23 Nisan’ın 100. Yılında da Türk milletini İstiklal Marşıyla ayağa kaldırdıklarını, “Ya istiklal, ya ölüm” dediklerini, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Atatürk’ün resmini astıklarını, Atatürk’ün “Egemenlik milletindir” sözünü yurdun her köşesine astıklarını görmekteyiz. Bu değişim ve dönüşümler ülke ve ulus yararınadır. 

Devlet kurumlarından FETÖ temizlendikçe ordumuz, emniyetimiz, yargımız diğer hiçbir tarikatın ve siyasi partinin yetişmiş insan gücü olmadığı için tarafsız ve  sadece devletine bağlı devlet görevlilerine kalmıştır, devlet görevinin başındadır, Türkiye Cumhuriyeti emperyalist tahakkümden kurtuldukça kuruluş ayarlarına dönecektir. Ama falanca yerde şu oldu, bu oldu vb. münferit vakalar, istisnalar kaideyi bozmaz, devletin genel yönelimi budur, bu saatten sonra değişmesine de olanak yoktur.

Samimi dindar Türk milleti 15 Temmuz’da tarikat, cemaatlerin emperyalistlerce kullanılabilir gerçek yüzünü görmüş, dolayısıyla bu yapılar zayıflamıştır, daha da zayıflayacaktır.

COVİD 19 ile mücadelede de, savaşın öncüsü ve karargahı olan Bilim Kurulu yine ülkemizin aydınlık yüzlü, Cumhuriyete, bilime bağlı bilim insanlarından oluşmakta, bilimin gücü, Türk hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının kahramanlıklarıyla insanlığa savaş açan virüse karşı vatanı ve insanlığı başarıyla savunmaktadır.

Tüm bu tablo içinde AKP’ye muhalif diye kahramanlaştırılmak istenenlerin çoğunun eski AKP’nin amansız savunucuları olduğunu görmek, araştırınca bulmak gerekir. FETÖ’lü, PKK’lı günleri özleyenler bugün AKP’nin milliyetçi ortaklarından ve siyasetlerinden rahatsız olmakta, okyanus ötesine ve terör örgütlerine yeni açılım, yeniden açılım, yeni anayasa vaad etmektedir.

Muhalefet eski AKP’den katılan isimler ve AKP’leşen zihniyetlerle hızla AKP’leşmekte, kendilerine yeni dedikleri halde ülkemize ve milletimize eski AKP’den başka hiçbir şey vaad edememektedirler.

Sosyal medyadan başka tutunacak dalı kalmayan FETÖ’nün sosyal medya operasyonlarına sarılmaktan başka bir icraatı kalmayan bir muhalefet , umut vaat edememektedir.

Sevr haritalarının çizildiği Chatham House’lardan icazet alarak iktidar olacağını sananlar, ABD derinlerinin kanalı Foxlarda muhalifçilik oynayanlar,

İktidara muhalefet ediyorum ayağına, devletimize, askerimize, polisimize, yargıç ve savcımıza ve hatta milletimize muhalefet edenler bu ülkenin geleceğinde yoktur.

İktidarınsa kurucu ayarlarına dönerek, ABD derinleriyle uzlaşarak, Atatürk ve kurumlarıyla çatışarak iktidarda kalma şansı…

Çünkü artık dünyada doların saltanatı bitmektedir, dünya başka bir dünyadır, yeni bir dünya kurulmaktadır ve Türkiye de o dünyada yerini alacaktır.

Üreten , millileşen, emperyalizme karşı mazlum milletlerle dayanışan bir anlayış tüm işaretlerini vermektedir. Koşullar, tarihi zorunluluklar bunu dayatmaktadır. Bu gerçeği görenler işte bu nedenle umut doludur, bunu göremeyenler ise ya sahte kahramanlara olan umutlarla dolu ya da depresyon nöbetleri içinde…

İLK KURŞUN