Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’e konuşan TBMM FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Başkanvekili Selçuk Özdağ, 15 Temmuz ve FETÖ'nün bilinmeyenlerini anlattı.

2011 yılında ABD'ye giderek Gülen'e “Cemaat demokrasi dışı işlere karıştı, Türkiye'ye dönün” çağrısı yaptığını söyleyen Özdağ, “‘Hakkınızda tahkikat, takibat yok. Gelin cemaatinizi kontrol edin' dedim. ‘Gelmeyeceğim' dedi” ifadesini kullandı.

Sözcü'yü ziyaret eden Özdağ, hem 15 Temmuz süreci hem de 8 yıllık milletvekilliği dönemine ilişkin görüşlerini anlattı:

ABDÜLHAMİT İLE ATATÜRK'Ü KIYASLAMAYIN

“İki yıl önce Manisa Büyükşehir Belediye Başkanlığım konuşuldu. Önce milletvekili listesine alınmadım. Partide aykırı fikirleri gündeme getirdim. Parti içi disipline uyarak parti için demokrasiyi işlettim. Tek tip kıyafete karşı çıktım. Tarihi şahsiyetlerle uğraşılmasın, Abdülhamit'le Atatürk'ü kıyaslamayın, laiklikle uğraşmayın dedim. Laiklik bizim için çok önemli. Dini, din düşmanlarından korumak lazım dedim. Lozan'a birileri hezimet, birileri zafer diye bakar. Birileri kötü anlaşma, birileri de en iyi anlaşma diye bakar. Dönemin içinde yapılan en ili anlaşma olarak görüyorum.

15 TEMMUZ’DA BİN MERMİ ALARAK MEYDANA İNDİM

Darbe gecesi önemli bir rol oynadım. Darbeyi Başbakanı arayarak, bakanları arayarak haber verdim. 15 Temmuz akşamı ‘bu darbe' diye ilk twiti atıp insanları sokağa davet ettim. ‘Demokrasiye, seçilmiş hükümete sahip çıkacağız' dedim. Eğer tersi olsaydı ilk hesap sorulacak kişi ben olacaktım. Şoförümü çağırdım ‘bu gece birlikte ölebiliriz, benimle gelmek istemeyebilirsin' dedim, evden 500'lük iki torba mermiyi alıp çıktım.

KILIÇDAROĞLU, BAŞBAKANA ULAŞAMADI

15 Temmuz gecesi Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli'yi aramak aklıma geldi. Bahçeli'ye özel kalemi üzerinden ulaştık; “Darbeye karşıyız. Seçilmiş hükümetin yanındayız.” O kadar rahatladık ki. Çünkü ben darbe nedir biliyorum. 28 Şubat'ı yaşadım, 12 Eylül' ü yaşadım,7 sene cezaevinde kaldım. 68 gün işkencede kaldım. Hele ki böyle lokal darbe olursa onun çok acımasız olacağını düşünüyorum. Sonra Kılıdaroğlu'nu aramak geldi. Engin Altay'ı aradım. Döndü bana Genel Başkanla görüştüm. “Darbeye karşıyız. Seçilmiş hükümetin ve Cumhurbaşkanının yanındayız” dedi. Onu da arkadaşlarıma söyledim. Sonra Kılıçdaroğlu Başbakanla görüşmek istedi. Abdülhamit Gül de buna şahittir. Özel kalemine ulaştık başbakanın. Başbakan yanımda yok dedi. O zaman Başbakana söyle Kılıçdaroğlu'nu bir arasın dedik.

GÜLEN’E ‘ÜLKEYE DÖNÜN’ DEDİM ‘GELMEYECEĞİM' DEDİ

Ben milletvekili olduktan sonra ABD'ye gittim. 2011'in sonunda dedim ki (Fettullah Gülen) ‘Türkiye ye dönün' Gayem işte bunu Türkiye'ye davet edelim, cemaatini kontrol etsin. Bu cemaat demokrasi dışı işlere bulaşıyor, onu seziyorum. Kendisini Türkiye'ye davet ettim. ‘Hakkınızda tahkikat, takibat yok. Gelin cemaatinizi kontrol edin' dedim. Biz iyi niyetle düşünüyoruz. Adam meğerse cemaatin bu şekilde olmasını kendisi istiyormuş yani. Ondan sonra ‘gelmeyeceğim' dedi.

GÜLEN: ‘GELİRSEM BELALARI KÖPÜRTÜRÜM’ DEDİ

Gelirsem ‘başımızdaki belaları köpürtürüm' dedi. Ak Parti'yi, hükümeti kast ederek. Ben de niye belalar köpürsün ki dedim. Köpürürse hep beraber görevimiz dedim. Menderes asıldı, Demirel altı defa gitti, 7 defa geldi dedim. Özal bedel ödedi. Muhsin Yazıcıoğlu büyük bedel ödedi, Erbakan, Çiller bedel ödedi. Şimdi de Recep Tayyip Erdoğan bedel ödüyor dedim. Recep Tayyip Erdoğan da burada direniyor gelin dedim beraberce direnin birlikte Türkiye ye demokrasiyi getirin, birlikte getirin bedel ödeyelim dedim.

FETÖ KONUSUNDA UYARDIM AMA KAALE ALINMADIM

İlginç, ondan sonra meğerse üç dönem sonra şöyle gelmeyi düşünüyordu herhalde. Üç dönem sonra İstanbul'a bir uçak inecek Washington'dan, Humeyni gibi gelecek herkes üç dönem sonra da yaşarsa. Bu üç dönem içerisinde gayesine ulaşacak. Türkiye' ye döndüm. Partinin yetkililerine bazı bilgiler verdim, bu adam dönmek istemiyor diye söyledim. Parti yetkililerine de ‘bunlar devleti ele geçirmek istiyorlar dikkat edelim. Türkiye Olimpiyatlarını alkışlıyoruz ben de alkışlıyorum ama bunlar ağır ağır devleti ele geçirme çalışması yapıyorlar' dedim. Ama pek kaile alınmadım.

FETÖ KONUSUNDA 3 PARTİNİNDE AYNI HAREKET ETMESİNİ İSTEDİM

Darbeden sonra ben CHP ile MHP ile AK Parti'nin birlikte hareket etmesini istiyorum. Türkiye'yi beraberce normalleştirelim. FETÖ'den PKK'dan kurtaralım. Başka iç yapılar varsa bunlarla yine beraber mücadele edelim. Özellikle CHP'yi ön planına alalım dedim. Sebebim de şuydu; CHP Sosyalist Enternasyonel üyesiydi ve o dönemde de dönem başkanıydı. CHP ile yapacağımız bir FETÖ mücadelesinin Avrupalıları daha rahat ikna edebileceğimizi düşündüm. Çünkü FETÖ'nün Amerika tarafından yönlendirildiğini biliyorum çünkü oraya gidişi belli zaten.

FETÖ'YÜ SOL VE MİLLİYETÇİ KESİM YAZDI

Ben size teşekkür ederim Saygı bey. Türkiye'de FETÖ'yü bir siz yazmışsınız, sol yazmış bir de bazı milliyetçiler yazmış bir iki tane. Türkiye'de bu insanlar ‘sol yazmışsa ideolojik yazmıştır' önyargısıyla baktı.

MİT'İ KURDUKARI 5 KATLI BİNADAN DİNLEDİLER!

MİT'i ele geçirmeye çalışmışlar bunlar. MİT'in dışında beş katlı bir bina almışlar. Yenimahalle'de. Daha büyük bir teknolojiyle MİT'i dinlemişler bunlar. Çok önemli bir şey o. Ele geçirme çalışması yapıyorlar ama geçiremiyorlar. 7080 adamı MİT'e sokuyorlar. Bazı MİT elemanlarımızın PKK'nın eline geçmesi dedikleri de budur zaten. Sonra MİT hemen uyandı.

ERDOĞAN 1725'TEN SONRA UYANDI

Bunlar yola devam edelim deseler, 15 Temmuz'da darbe yapmasalar, bir 10 yıl sonra yine devleti ele geçirirlermiş. Ama 1725 Aralık'tan sonra Recep Tayyip Erdoğan uyandı. Bunlar devleti ele geçirme çalışması yapıyorlar. İktidara ortak olmak değil, iktidarı ele geçirmek istiyorlar. Sen sandıkla geleceksin bunlar senin üzerinde vesayet kuracaklar. Erdoğan bunu anlayınca bunlarla mücadele etmeye başladı. Bunlar onun üzerine darbe hazırlığı yapmak istediler. Ordu içindeki kazanımlarını kaybedeceklerini anladılar. Erdoğan burada direnmeseydi. Bana gelen askerler, MİT mensupları dediler ki; Erdoğan değil de başka bir siyasetçi olsaydı bunlar çoktan devleti ele geçirirlerdi. 15 Temmuz'da darbe gerçekleşirdi dediler. Çünkü 17/25 Aralık sonrası emniyetten ve yargıdan çok tasfiyeler olunca, 15 Temmuz akşamı bunlar çok yalnızlaştı.

ERDOĞAN'I ELE GEÇİRSELER, DARBE OLURDU

Recep Tayyip Erdoğan'ı ele geçiremediler. O gece 2324 sularında Erdoğan'ı ele geçirselerdi yine darbe olurdu. Kesinlikle olurdu. Çünkü sokakta kimse kalmazdı. Bazı askerlerde bunlara raam olurdu yani darbeyi başarmışlar işte. İnsanlar güce karşı bir meyil gösteriyorlar maalesef. Türkiye'nin demokratikleşmesi, şeffaflaşması, özgürleşmesi lazım. Yani bu mücadelede de hukuktan ayrılmaması lazım. Türkiye de her cemaat, her dernek maliye ve hukuk tarafından denetlenmelidir. Bu çok önemlidir Türkiye'nin geleceği açısından.

BU SEÇİMLERİN BEKA İLE BİR ALAKASI YOK

Ben meseleye beka diye bakmıyorum. Yani bu seçimlerin beka ile bir alakası yok. Beka ile alakasının olmasının sebebi şudur; eğitimde fırsat eşitliğini ve gelir dağılımında adaleti sağlarsanız, şeffaf bir demokrasi anlayışınız, liyakat ve ehliyet esasına dayalı bir devlet dairelerine giriş sisteminiz olursa beka sorununuz olmaz. Bir Kürt, alevi, Sünni bu devlet benimdir demeli. Hala beyin göçü devam ediyor. Devleti yönetenler bunu durduramıyorlarsa beka sorunumuz vardır.

ÇOK BÜYÜK SÜRPRİZLER DE OLABİLİR

Çok büyük sürprizler de olabilir. Çok umulmadık yerde umulmadık başarıları BBP, Saadet Partisi bazı illerde alır. AK Parti'nin çok güçlü olduğu bir yeri CHP alır, İyi Parti alır. CHP'nin bazı güçlü olduğu yerlerde Ak Parti alabilir. Hem parametre hem barometre millet. Bir yandan siyasetin ısısını ölçecek bir yandan sizler yolunuza devam edin veya etmeyin diye mesajlar verecek. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir noktada denemesi olacak. Ak Parti burada bir sınavdan geçecek. Geçecek mi geçemeyecek mi onu göreceğiz.

Yeni parti söylemleri var ama Sayın Gül'den, Babacan'dan, Davutoğlu'ndan kendi ağızlarından bir şey duymadıkça hepsinin sadece rivayet olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu çok konuşuluyor. Gül'ün Babacan başkanlığında bir parti kurduracağı. Bir de Sayın Davutoğlu'nun parti kuracağı. Bir de Babacan'la Davutoğlu'nun birlikte olduğu noktasında, üç tane görüş var.

Eğer bunlar çok konuşuluyorsa ve bunu herkes konuşuyorsa bir ihtiyaca mı var da konuşuyor demektir. İhtiyaç olmasa bu konuşulur mu? Domates, nohut fiyatları, tanzim satışlar neden konuşuluyor? Bir problem var. Bunların konuşulması dolaylı olarak doğru olduğunu ortaya koyuyor bir noktada dolaylı olarak. Türkiye de bir arayış da var. Bu arayışı birileri olgunlukla karşılamalı, herkes olgunlukla karşılamalı.

FP'den sonra SPAK Parti kurulurken, MÇP'den MHP ye doğru geçerken bir ihtiyaç manzumesinin karşılığında çıktı bunlar. Cumhurbaşkanı diyor ki ‘daha önce de parti kuranlar oldu gördük sonucunu' diyor. O zamanlar bir talep yokmuş demek ki. Bir de rahatsız olmaya gerek yok.