Bugün 10 Kasım,

Köşemin Atatürk gerçeğine ışık tutacak iki konuğu var:Birisi bizden, birisi dışardan.

Birsi, dünyaca ünlü siyaset bilimci Prof. Maurice Duverger. Ötekisi ise, yaşamı doyunca Mustafa Kemal’e karşı savaşım vermiş solcu bir yazar Zekeriya Sertel

Birisi olayı, bilimin ışığında değerlendiriyor, ötekisi de aklın.. Kemalizme yönelik akıl ve bilim dışı değerlendirmelerin gerçek niteliği, belki böylece daha iyi anlaşılır diye düşündüm…

★★★

“Atatürk’ün ölümü, geniş halk kitleleri arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu. Halkın Atatürk ’ü ne kadar sevdiği şimdi daha iyi belli oluyordu.”
Zekeriya Sertel, anılarında önce bu manzarayı çiziyor.
Sonra da geçmişe yönelik bir özeleştiri yapıyor:

“Vicdanımla bir hesaplaşma yapmak gereğini duydum. Sağlığında biz bu adama karşı hürriyet ve demokrasi savaşı yapmıştık. O’nun hareketlerini diktatörce buluyorduk. Ağaçları görüyorduk, ama ormanı bütün büyüklüğüyle göremiyorduk. Halife ve padişahtan yana olanlar O’na cephe almışlardı. İttihatçılar O’na karşı suikast düzenlemişlerdi. Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmışlardı. İstanbul’da bütün halifeci, padişahçı ve gerici basın, Atatürk’e karşı yaylım ateşi açmıştı. Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi?”

Bütün bu olumsuz ortama karşın acaba Atatürk bir diktatör müydü? Sertel, bu sorunun yanıtını da veriyor:

“Kişi yönetiminden çok Meclis egemenliğine, yani halk egemenliğine önem verdi. Bütün koşullar O’nun Doğulu bir diktatör olmasına elverişliydi. Fakat, asker olmasına rağmen, yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu. Bu
otorite diktatörlükte olduğu gibi korkuya değil, sevgiye dayanıyordu… Günün koşullarının elverdiği ölçüde hür bir rejim kurdu. Biz eleştirilerimizi özgürce yapabildik. Nazım Hikmet en devrimci şiirlerini O’nun döneminde
yazdı. ”

Sertel, yaşamının son dönemlerinde Atatürk’ü şöyle
değerlendiriyordu:

“Bugün memlekette ilerici kuvvetler Atatürk ilkelerine dayanarak savaşabiliyorlar. Onun için Atatürk dün de büyüktü bugün de büyüktür, yarın da büyük kalacaktır. Biz, uğrunda savaştığımız özgürlüğe de, demokrasiye de ancak O’nun açtığı yoldan ulaşabiliriz. ”

★★★

Sertel,Atatürk öncesini, Atatürk’ü, Atatürk sonrasını yaşamış. Sonuçlar çıkarmış.. Duyguların yerim aklın aldığı bir yaşam döneminde, tarihe karşı tanıklık görevini yerine getiriyor…

Prof. Maurice Duverger ise bir “siyasal rejimler” uzmanı. Ayrıntılar içinde kaybolup ormanı görememesi olanaksız.

İncelediği somut verilerden yola çıkarak yapıtlarında
özel bir önem verdiği Kemalizmi hak ettiği yere oturtuyor:

Kemalist tek partinin birinci özelliği, demokratik bir ideolojiye sahip bulunmasıydı. Tek partinin şefleri için, ideal çoğulculuktu. Mustafa Kemal ‘in siyasal rejimi, çoğulculuğun üstün bir değer olduğunu kabul ediyor ve çoğulcu bir devlet felsefesi içinde işlevini yerine getiriyordu Üstelik, tek Türk partisinin, yapısal açıdan da totaliterlikle hiçbir ilgisi yoktu.”

Yani Duverger’ye göre, Kemalizm demokratik bir ideoloji Kemalist tek parti de, oldukça demokratik bir yapıya sahip… Peki, bütün bunlara karşın, Atatürk yönetimi bir diktatörlük müydü?

Duverger, bu sorunun yanıtını vermeden önce, Kemalist devrimin özürde neler yaptığını sıralıyor; Geleneksel soylu sınıfın yerine, halktan gelen yeni bir seçkin kesimi geçirmek. Eski toplumsal eşitsizliklerin yerine, belli bir
toplumsal eşitlik getirmek.

Ve hükmünü veriyor “Yeni rejim, eskiye göre daha demokratikti!”

Atatürk döneminde niçin demokrasinin tüm kurum ve kuralları yoktu?

Olamazdı da, onun için…

Fransız devriminden yarım yüzyıl sonra bile, Fransız işçisinin oy hakkı var mıydı? Amerikan devriminden birbuçuk yüzyıl sonra bile. ABD’de ırklar arasında tam bir hukuksal eşitlik sağlanmış mıydı?

Atatürk bir ortaçağ toplumundan yola çıktı. Cumhuriyet’i kurduktan sonra 15 yıl yaşadı. Ve sınıfcinsiyetırk din ayrımı olmadan tüm yurttaşlar arasında “hukuksal eşitliği”, o inanılmaz kısa süreye sığdırdı.

Bilim her olguyu “kendi koşulları içinde” değerlendirir.

Atatürk yönetimi, kendi koşulları içinde, olabilecek “en demokratik” yönetimdi. Ve bu açıdan, Türkiye’nin bugünkü yönetiminden ‘daha demokratik’ ti!..

Ölümünün 55. yıldönümünde… Sağdan vs “sol” (!) dan
en aşağılık saldırıların üzerinde yoğunlaştığı bir “diktatörü”(!). En içten saygı ve sevgilerimle anıyorum …

Başlık:Bir ‘Diktatör’e Saygılar!
Kaynak:Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih:10 Kasım 1993, Çarşamba