Ercan Dolapçı

Önceki gün 78 yaşında kaybettiğimiz gazeteci yazar Afet Ilgaz, bir Cumhuriyet kızıydı. Yazılarında vatanseverliğin, Cumhuriyet’in ağırlığı vardı. Zaten gazi dedesi de adını Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’a ithafen ‘Afet’ koymuştu. Ünlü yazar Rıfat Ilgaz’ın son eşi olan Ilgaz, onun sevgisi nedeniyle ‘Muhteremoğlu’ soyismi yerine ‘Ilgaz’ ismini kullandı. ‘Ben onunla tanındım’ demişti. Ona özel sevgi ve saygısı vardı. “Onun en çok Hababam Sınıfı’na aşıktım” diye ekleyen Ilgaz, onunla kısa süren evliliğinden bir de Defne’si vardı.

EN ÇOK AKP’DEN ÇEKTİ

Sıkıntılar çektiğini söylerdi, ama en çok da AKP döneminde baskılar ve sıkıntılar yaşadı. Kurucusu olduğu Yeni Şafak’tan, AKP yandaşı diye ayrılmıştı. Ayrılığı ise “Biz gazeteyi AKP’nin yayın organı olsun diye kurmadık” diye açıklamıştı. 11 yıl Milli Gazete’de yazan Ilgaz, orada da “Fazla Ulusalcı” bulunarak 2009 yılında işine son verilmişti. Geçtiğimiz Nisan ayında evinde yaptığımız görüşmede “Ilımlı İslâm siyaseti manevi olarak da bitti. AKP iyi örnek veremedi. İslâmı tahrif ettiler.” eleştirisinde bulunmuş ve “Milli Hükümet şart” demişti. O günlerdeki en büyük mutluluğu ise Ergenekon tertibinin son bulması ve yurtseverlerin serbest bırakılmasıydı. Ilgaz “Devrimi görmeden ölmek yok!” diye eklediğinde yüzü gülüyordu. 27 Mayıs 1960 İhtilalini 23 yaşında görmüş ve o günün mutluluğunu unutamamıştı.

BABASI GİBİ DİK DURUŞLUYDU

Cumhuriyet’in dik duruşlu kızı Afet Ilgaz, 1937 yılında Çanakkale’de dünyaya geldi. Babası Zekeriya Bey polis amiriydi. Annesi Ayşe Hanım ise ev hanımı. Polis baba, dayağa karşı olduğu için sürekli yer değiştirir. Tabii Afet Hanım da... Buna rağmen hayatının büyük kısmı İstanbul’da geçer. Kişiliğini ve mesleki kariyerini de burada tamamlar.

Ilgaz yazarlıkta 61. yılındaydı... 17 yaşında Falih Rıfkı Atay’ın Dünya gazetesinde başlayan yazarlık hayatı, edebiyat dergileri ve günlük gazetelerdeki makaleleriyle sürmüştü. 30 kitaba imza attı. Yaz tatillerinde bile yazılarını aksatmıyordu. Kısmi felç olmasına rağmen sol eliyle kağıda yazıyor, sonra da telefonla gazetesine geçiyordu. 8 Nisan 2013’te geçmiş olsuna gittiğimde son yazdığı makalesinin müsvettesini hatıra olarak imzalayıp vermişti. Ondan en değerli hatıra olarak arşivimizde kalacak... Bir de bize özel verdiği gençlik yıllarına ait fotoğrafları... Hayatını yazmak için sözleşmiştik. Ona da sağlığı elvermedi. Son günlerinde yanında bakıcısı Melek Hanım ve kedisi ‘Pamuk vardı. Masasında Yeniçağ ve Aydınlık, televizyonunun kanalı ise Ulusal’dı. Hasta haliyle çuval eyleminden sonra Ulusal Kanal’a gelip, TGB’li gençlerden duyduğu heyecanı anlatmıştı.

RIFAT ILGAZ’LA DAVETTE TANIŞTI

 Ilgaz, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fatültesi mezunuydu. Kırklareli Pınarhisar Ortaokulu’nda bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul’a gelmiş ve burada emekli olana kadar çeşitli okullarda Türkçe, Edebiyat ve Müzik öğretmeni olarak 30 yıl çalışmıştı. Keman tahsili de almıştı. Hocası ise ünlü bestekâr Ekrem Zeki Ün’dü. Marmara Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu’nda Türkçe okutman olarak da görev yapan Ilgaz’ın ilk evliliğinden iki oğlu, Rıfat Ilgaz’dan da bir kızı (Defne) vardı. Sohbetimiz haliyle Rıfat Bey’den başladı:

“Rıfat Bey’le, Sovyetler Birliği’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nun Ekim Devrimi resepsiyonunda tanıştık. Sene 1968. Çok güzel ve yakışıklı bir insandı. Doğrusu etkilendim. Bu beraberliğimiz evlilikle noktalandı ve ondan kızım Defne oldu. Evliliğimiz beş yıl sürdü. Hep saygıyla anarım.

Çok değerli bir yazardı. En çok sevdiğim kitabı Hababam Sınıfı’ydı. Rıfat Bey’in en çok Hababam Sınıfı’na aşık oldum.

Evliliğimiz süresince Şişli, Harbiye, Küçükçekmece, Çengelköy ve biraz bizim evde oturduk. Çok sıkıntılı günlerimiz de oldu. Ama sevgi ve dayanışmayla aştık.

İLK TELİFİ 15 TL İDİ

Ilgaz, yazarlık hayatını ise şöyle anlatır: “17 yaşında başladım. Hiç unutmam. Yazdığım bir yazıyı okuyucu mektubu olarak Dünya gazetesine yolladım. O zaman Dünya’yı Falih Rıfkı Atay yönetiyordu. Mektubumu fıkra şeklinde yayımladılar. Doğrusu bu beni çok etkiledi ve hoşuma gitti. Yazarlık hayatımı bununla başlatıyorum. Bu beni heveslendirdi ve sonra sürekli olarak yazmaya ve Dünya’ya yazılar göndermeye başladım. İlk telifim de 15 TL idi. Onun mutluluğunu da hiç unutmam. Atay bana ‘Bizim kız’ dermiş. O da usta kalemdi. Dünya’ya dışardan yazı verirdim. Sıkışınca Hasan İzzettin Dinamo’dan borç aldığımı bilirim.

27 MAYIS DEVRİMİ HEYECANI

Afet Ilgaz, üniversite yıllarında 27 Mayıs devrimini yaşadı. Devrim öncesi öğrenci hareketlerine katıldı. İsmet Paşa’nın Uşak’ta taşlanmasından sonra İstanbul’a gelişini, “Sultanahmet Meydanı’na geldiğinde biz de koştuk gittik. Ne mahşeri gündü. O anları hiç unutmam. Menderes yönetiminin son yıllarıydı. Tahkikat Komisyonları kurulmuştu. Gençlik ve halk ayaktaydı. 27 Mayıs bir devrimdir. Bakmayın birilerinin ‘darbe’ demesine. Biz o günleri yaşadık. Hiç unutmam, halk Aksaray’dan Beyazıt’a yürüyor. Bayraklar altında... Başörtülü annem de onların içinde. Düşünebiliyor musunuz? Böyle bir coşku” sözleriyle açıklamıştı.

GAZİ DEDENİN, TÜRKÇÜ KIZI!

“Öğretmen aileyiz. Babam Bulgaristan Şumnu Muallim Mektebi çıkışlı. Kaçarak Türkiye’ye gelmiş. Çünkü arkadaşları ve o Türkçülük yapıyormuş. İdama mahkûm edilmişler. Romanya Köstence üzerinden Gelibolu’ya gelmiş. Babam şöminenin üzerine bayrak asıp altında yatardı. İlk olarak Ezine’de bir köye öğretmen olarak atanmış. Bir süre sonra sıkılmış ve Ezine merkeze gelmek istemiş. ‘Orada kadro yok’ diye atamamışlar. Ona ‘karakol polisliği var. Olur musun?’ diye sormuşlar. O da kabul etmiş ve meslek değiştirmiş. Annemle de orada tanışmış. Son derece insani bir yanı vardı. Karakolda dayak atılmasına karşı olduğu için de hep sürgün edilmiştir. Ben ilkokula Iğdır’da başladım. Sürekli yer değiştirirdi.

Dedem Çanakkale ve Sina’da savaşmış; gazi olmuş. Ezine’de ilk fötr şapka ve takım elbise giyen insandı. Atatürk öldüğünde ben bir yaşındayım. O yıllarda ‘kim ölmüş?’ diye sorduklarında ‘Atatürk ölmüş’ diye ağlamışım. Ayrıca çok iddialı bulduğum adımı da severim. Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’dan esinlenerek dedem ‘Afet’ diye koymuş. Afet Hanım’la da 1965 yılında TDK kokteylinde tanıştım. İsmet İnönü bize ödül veriyordu. Hem de ‘Böşörtülüler’ kitabımla o yıl hikâye ödülü almıştım.”


19 Ocak 2015 Aydınlık