Son dönemlerde Doğu Türkistan İslami Hareketi (DTİH)’nin yönlendirdiği Seyit Tümtürk’ün Türkiye’deki akıl almaz faaliyetleri basın yayın organlarında sıkça yer buldu. DTİH’nin IŞİD ile bağlantısı su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

HEM TÜRKİYE’YE HEM DE UYGUR TÜRKLERİNE DARBE

Uzun yıllardır CIA güdümünde olan bu grubun Suriye’ye gönderdiği teröristler sınır ötesi harekâtlarda Türk ordusuna da silah çekti. Uygur Türklerine Çin tarafından zulüm uygulandığını ileri sürerek Türkiye’de zemin kazanmaya çalışan DTİH ve benzeri kuruluşlar, gerçekte hem Türkiye’nin çıkarlarına hem de Uygur Türklerine büyük bir zarar veriyor. IŞİD içinde şimdiye dek kandırılan 15 bin Uygur Türkünün bulunması bunun en güçlü kanıtıdır. Bu kirli propaganda savaşının tek kazanını ABD’dir. Çünkü hem Çin’in hassas bir bölgesinde karışıklık yaratmakta hem de TürkÇin dostluğuna bel altından yıkıcı darbeler indirmektedir.

AÇIK BİR CIA OPERASYONU

Seyit Tümtürk’ün Türkiye’deki faaliyetleri tam bir provokasyondur. Bir bakıma Türkiye’de ikili oynayan, nabza göre şerbet veren ABD yanlısı güçlerin açığa çıkması için bir vesile olmuştur. İyi Parti Grup Başkanvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun bu konuda Meclis’e sunduğu araştırma önergesine siyasi partilerin verdiği tepkiler bir röntgen filmi mahiyetindedir. Önergeye kabul oyu veren CHP, İyi Parti, BBP ve HDPKK Amerikan cephesinde mevzilendiklerini ilan etmiştir. ABD üç partiyi bu oylamada HDPKK ile buluşturmuştur. İyi Parti, Uygur Türkleri konusunda geleneksel olarak ABD çizgisinde yer alan MHP’ye gol attığını düşünmektedir. MHP oylamada çekimser oy kullanmıştır. AKP iktidardaki sorumlu parti olarak doğal olarak ret oyu vermiştir. İktidarın gizli ortağı olan MHP çekimser oy kullanarak, AKP’yi rahatlatmıştır.

VALİ BÖYLE BİR ADAMI KABUL EDER Mİ?

Önerge Meclis’te reddedilmesine rağmen AKP ikircikli bir tavır almıştır. Kararlı bir tutum sergileyememiştir. Seyit Tümtürk, Uşak ve Isparta valileri tarafından kabul edilmiştir. Devletin bu şaibeli şahsı kabul etmesi ilgili ülkeler için kötü bir mesaj olmuştur. Camilerde Tümtürk propaganda yapmıştır. Uluslararası ilişkilerde şark kurnazlığı yaptığını sananlar sürecin sonunda kötü bir fatura ile karşılaşır. Devleti yönetenler kritik dönemlerde oy kaygıları ile hareket edemezler. Hem İsa’ya hem Musa’ya yaranmak için çelişkili adımlar atamazlar. Aldıkları karara uygun siyasetler yürütür, samimi olduklarını uygulamada ortaya koyarlar. Devlet ciddiyeti bunu gerektirir.

DÜNYA DENGELERİ BİLİNİYOR MU?

Uluslararası konjonktür Türkiye’nin Batı’ya karşı denge sağlamak için Doğu’ya dayanmasını zorunlu kılmaktadır. Zaten Türkiye jeopolitik nedenlerle Batı yanlısı siyasi partilere rağmen Avrasya’ya kaymaktadır. Türkiye’ye yönelik risk ve tehditlerin neredeyse tamamı Batı kaynaklıdır. Türkiye belki de önümüzde günlerde Batı’dan gelen tehdidi karşılamak için ciddi bir askeri harekât yapmak zorunda kalacaktır. ABD Dışişleri Bakanı, “Türklerin Kürtleri katletmesini önlemeliyiz!” diyerek açıkça PKK’yı Kürtlerle özdeşleştirmiş ve koruma altına almıştır. Bunun ne anlama geldiğini TBMM’deki partiler iyi tahlil etmelidir. Böyle bir dönemde BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan Çin’in desteğini almak son kerte değerlidir. Böylesine kritik aşamada CIA denetimindeki DTİH’nin yıkıcı ve bölücü eylemlerini hem de Meclis gündemine taşımak, gerçekçi siyaset ve sağduyu ile açıklanamaz! Türkiye’nin tali mevzularla kaybedecek bir dakikası bile yoktur. İktidar bu konuda kafaları karıştırmayacak net bir tavır almalıdır.

KOŞULLAR İYİ ANALİZ EDİLİYOR MU?

TBMM’deki partiler Türkiye’nin partileridir. Öncelikle Türkiye’ye yönelik tehlike, risk ve tehditleri doğru ve gerçekçi olarak değerlendirmek zorundadır. Hem dünya dengeleri hem de bölgesel dengeler iyi bir şekilde analiz edilmelidir. Muhtemelen, “Türkiye’nin Ege’den başlayarak Doğu Akdeniz ve güney sınırlarımız boyunca kuşatma altında olduğu” anlaşılmamıştır. Türkiye’yi yönetmeye talip olan her siyasi parti aynı zamanda Türkiye’yi savunacak asgari bilgilere de sahip olmalıdır. Bu kritik aşamada oy devşirmek, rakip partiyi zor duruma düşürmek için tehlikeli sulara yelken açmak en büyük zararı Türkiye’ye verir. Ehem ile mühimi ayıramayanlar siyaseti yanlış yönlendirir. Bilerek ya da bilmeyerek hem kendilerini hem de seçmenlerini gerçek sorun sahalarının dışına çeker. ABD’nin Suriye’de her gün yeni bir açıklama ile kafaları karıştırdığı bir dönemde, CIA güdümündeki yıkıcı ve bölücü örgütlerin peşine takılmak, en masum açıklamayla gerçeklerden kopmaktır. Umarım sağduyu ve aklıselim galip gelir.


Soner Polat

Aydınlık