Zaman zaman yazdığı yazılarla muhafazakar camiayı eleştiren Abdurrahman Dilipak, bugünkü yazısında yine dikkat çeken bilgiler paylaşarak eleştirilerini sıraladı.

"Gözümüzü kapadığımız gerçekler bugün başedilmesi kolay olmayan sorunlar olarak önümüzde" ifadelerini kullanan Dilipak, "Bugün yazdıklarımız birilerinin canını sıkıyor. Biliyorum. Yazdığım gerçeklere göz yumacak olursanız karşılaşacağınız gerçekleri size bugünden haber veriyorum" dedi.

FETÖ ile gerçek anlamda mücadele etmek isteyenlerin hep önünün alındığını ve birtakım "muteber" adamların FETÖ'cü olduğu bilinen kişileri daha üst makamlara taşıdığını belirten Dilipak, "FETÖ ile mücadele işini ciddiye alan birtakım yurttaşlar kendilerine sahip çıkan fazla bir çevre bulamadıklarından yorgun düştüler.. Bu kişiler davalara müdahil ettirilmedi. Üniversitelerde yöneticiler öğretim üyeleri ve öğrenciler üzerinde baskı kurarak sürecin dışına itilmeye çalışıldı. HSK’nın ve Anayasa Mahkemesi'nin yolunu tutanlar oldu. Sonuç ortada" ifadelerini kullandı.

'15 TEMMUZ'U ANMAYI UNUTUN'

23 Haziran'daki seçimden sonra 15 Temmuz anmalarının başlayacağını dile getiren Dilipak, "15 Temmuz’da sokağa çıkan insanlar gelinen noktadan ve gidişattan rahatsız!" diye yazdı. Dilipak'ın 15 Temmuz 'a ilişkin sözleri şöyle:

"Haziran sonu seçim var. Seçim sonuçları açıklandıktan sonra 15 Temmuz başlayacak. Bu işler böyle gidecek olursa 15 Temmuz’u anmayı unutun. 15 Temmuz’da sokağa çıkan insanlar gelinen noktadan ve gidişattan rahatsız! 15 Temmuz bir övgü ya da sövgü günü olmamalı. Yapılması gereken çok daha önemli ve ciddi işler var. Yeni 15 Temmuzlar yaşanmasın istiyorsanız aramızda kılık değiştirip dolaşanları, onları kurtaranları, suçsuz insanları suçlu ilan ederek cezalandıranları tesbit edip cezalandırın. Bakın, bir “15 Temmuz dayanışması”ndan söz ediyoruz, ama bakıyorum, siyaset safları arasında, bürokraside, Üniversitelerde ve yargıda hâlâ bir hayalet gibi “FETÖgiller” dolaşıyor. Vakıflar, dernekler, odalar, sendikalar bu virüse yakalanıyorlar sanki. Bu lanetli mirasın mirasçısı olmaya aday olan yığınlar görüyorum."

'CAMİ AVLUSUNDAKİLERİ UYARIYORUM'

Reklamdan sonra devam ediyor 

Dilipak yazısının devamında şunları ifade etti:

"Bakın, bazan biz Şeytan’ın uşaklarını gözümüze o kadar yaklaştırıyoruz ki, arkasındaki Şeytan’ı görmüyoruz bile. Biz Şeytanı ötekilerin arasında, başka yerlerde ararken o açık bıraktığımız kapımızdan içeri giriyor. İşte o Şeytan aynı zamanda bizin nefsimizde de bulunuyor. Nefsine taht kurup oturan Şeytanlarıyla sorunu olmayanlara benim söyleyecek sözüm yok. Bakın Şeytanın meyhanede fazla işi yok. Oraya gelenler, zaten onun misafirleri, onun piyonları. O cami avlusunda fazla mesai yapıyor. Ve ben cami avlusundakileri uyarıyorum. Cami avlusundakiler ise meyhanedekilere sataşarak görevlerini yaptıklarını sanıyorlar.

Emin misiniz, biz Taif’e giden Peygamber gibi mi davranıyoruz ötekilere, ya da Yunus aleyhisselam gibi mi! Ya da onları dönüştürelim derken, biz mi dönüşüyoruz. Servet ve iktidar dönüştürücüdür. İnsanlar onları önce başkalarını dönüştürmek için isterler, ama o imkan önce kendine sahip olanı dönüştürücü bir etki gücüne sahiptir.

Adalet mülkün temelidir. Çözülmenin de toparlanmanın da başlangıç noktası adalettir. Bu anlamda Hukuk Reform Paketinin bir milat olmasını ümid ediyorum. Sadece bugünkü sorunların çözülmesi değil, 2025 digital devrim sürecine gidişte bir ara dönem olarak da son derece önemli bir gelecek tasavvuru sunması gerek bize.

Ve yine felsefi bir derinliği olmalı bu reform paketinin, kavramları, kurumları ile alameti farikaları ile İslam dünyasına değil sadece, tüm dünya için model oluşturacak bir derinlikte olmalı. Yoksa sükutu hayale sebeb olur. Hele hele bir paket açıklarsanız, sonra da bu makamlara böyle bir derdi olmayan, derinliği olmayan insanları tayin eder, kağıtlara yazdıklarınızı hayata geçirmezseniz, bu iş öfkeli tepkilere dönüşebilir. Hani derler ya, et kokarsa ne yaparsınız, tuzlarsınız. Peki ya tuz kokarsa!

'ADALETİN ÜZERİNDE DOLAŞAN KARABULUTLAR...'

Adaletin üzerinde dolaşan karabulutlar ve şaibeler dağıtılmalı. Bakın Türkiye bir kanun devleti değil, Hukuk devleti olmalı. Hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir. Türkiye yasa teknisyenlerinin ahkam kestiği bir ülke olmamalı. Rüşvet ve torpil pisliğinden, hastalığından ilk kurtarılması gereken kurum olmalı. Adalet yoksa Barış da yok. Adalet olmadan Barış var deniyorsa o teslimiyettir. Adalet ve Barış yoksa, hiçbir özgürlük güvende olmayacaktır. Mal, can, namus, akıl, inanç ve nesil tehlike altında demektir. Allah adil şahidler olmamızı istiyor. Barış’a gelince, Allah’ın bir diğer adı “Selam”dır. İslam, “SLM” kökünden üretilmiştir. İslam “barışa giden yolun adı”dır."