ORÇUN GÖKTÜRK

Washington yönetiminin dış politikasındaki etkin kuruluşlardan olan Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS), Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ABD’nin karşı karşıya olduğu güvenlik alanındaki ve askeri alandaki zorluklarla ilgili yeni bir çalışma yayımladı. (1)

CSIS uzmanı Anthony H. Cordesman imzası taşıyan çalışmanın başlığı ‘MENA Bölgesinin Değişen Askeri Dinamikleri’ (MENA: İngilizce Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kısaltması). Raporun odak noktası ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki hemen her devlet ile güvenlik ilişkilerinde büyük zorluklar ile karşı karşıya olduğu üzerine. Analizde, ABD’nin hala bölgede baskın güç olduğu varsayılsa da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın güvenlik dinamiklerinin son yıllarda büyük değişiklikler yaşadığı ve yaşamaya da devam edeceği kaydediliyor. Bölgede ABD ve Avrupalı müttefiklerin, Rusya ya da Çin gibi küresel güçlerle rekabetinde belirleyici olan etmenin ise, Türkiye’nin rolü olduğu vurgusu dikkat çekiyor.

ARAP BAHARI İSTİKRARI BOZDU

Çalışmada 2011 yılı başlangıcında hemen bütün bölge ülkelerinde istikrar olduğu, Kuzey Afrika ülkelerinin bazılarında otoriter rejimler olsa da birçok ülkenin nispeten barış ve istikrarlı koşullar altında olduğu savunulmuş. Bugün ise bunların hiçbirinin geçerli olmadığı öne sürülüyor:

“Bugün bunların hiçbiri doğru değil. Bölgesel rekabetler, aşırılıklar ve bir zamanlar ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan bir dizi siyasi ayaklanma ve çatışma, MENA bölgesini parçalanmış bir karmaşaya dönüştürdü. 2011’de başlayan siyasi ayaklanmalardan önce görece istikrarlı bir ulusal güvenlik ve dış destek gibi görünen şey, şimdi yerel iktidar mücadelelerine sahne oldu; iç çatışmalar, aşırılık yanlısı hareketlerle yeni savaşlar ve İran, Libya, Suriye ve Yemen’deki büyük iç savaşlar.”

‘TÜRKİYE’NİN  SİYASETLERİNE BAĞLI’

Raporda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde karşı karşıya gelen ABDAvrupa ve RusyaÇin küresel güç rekabeti ile ilgili I. Dünya Savaşı öncesi duruma benzetme yapılıyor ve durum üzerinde Türkiye’nin kritik rolü şöyle yorumlanıyor:

“Genel olarak, ABD ile Batı Avrupa ortakları ve Çin ya da Rusya arasındaki artan küresel rekabetin hem MENA ülkelerine hem de büyük dış rakiplere ne yapacağı sorusu gündemde. Birinci Dünya Savaşı’ndan yarım yüzyıl önce Avrupa sömürge güçleri arasındaki rekabete talihsiz paralellikler var. Daha modern oyun teorisi açısından, nihai sonucun herhangi bir dış oyuncuya gerçekten fayda sağlayacağı belli değil. Bu, ‘kazanmanın’ nihayetinde diğer oyuncudan daha az kaybetmekten oluştuğu bir ‘oyun’ haline gelir. Bunların çoğu Türkiye’nin siyasetlerine bağlı. Eğer Erdoğan iktidarda kalmaya devam ederse, Türkiye Akdeniz, Lübnan, Suriye, Irak, Katar ve Umman gibi Körfez ülkelerinde bölgesel nüfuzunu genişletmeye çalışmaya devam edecektir.”

‘ÜLKELER KENDİ YÜKSEK BAĞIMSIZLIK ROTASINI ÇİZİYOR’

Bölge ülkelerinin ABD ile ortak güvenlik ilişkileri ile ilgili şunlar vurgulanıyor:

“Burada, MENA ülke güçlerindeki bu değişikliklere, ABD'nin güvenlik yardımında ve güvenlik ortaklıklarının oluşturulmasında oynadığı role veya diğer dış güçlerin rolüne dair açık bir bölgesel model yoktur. Her MENA ülkesi, yüksek derecede bağımsızlık ile kendi bireysel askeri ve güvenlik gücünü geliştirme çabasına devam ediyor ve her biri, sınırlı yardımdan savaşla mücadele ve büyük caydırıcılık yeteneklerinin konuşlandırılmasına kadar değişen farklı ABD güvenlik yardım seviyelerine sahip.”

Bölgeyi Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve Basra Körfezi olarak 3 farklı alana ayırmaları gerektiğini söyleyen CSIS uzmanı, bölgelerin her birinin ABD’nin güvenlik çabalarını ilgilendiren farklı gereksinimleri olduğunu kaydediyor.

ABD KARŞITI KOALİSYON

Hizbullah, Haşdi Şabi ve Husiler gibi devlet dışı aktörlerin ABD’nin bölgedeki güvenlik faaliyetlerine ciddi tehdit oluşturduğunu ifade eden Cordesman, Rusya’nın da bu ve benzeri askeri tugayları hem lojistik hem de istihbarat olarak desteklediğini ve Suriye’de Esad güçleri, Yemen’de Husiler, Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi ve İran’ın oluşturduğu bir “ABD karşıtı koalisyon” un geliştiğinin altını çiziyor. İngiltere ve Fransa’nın bölgedeki geçici rollerine değinen yazar, Rusya, Çin ve Türkiye’nin bölgedeki rollerini ise şu şekilde dile getiriyor:

“Rusya, ABD ve Avrupa’ya karşı büyük bir güç ve rakip olarak kendini yeniden ilan etti ve Libya ve Suriye'de de silahlı bir şekilde önemli bir güvenlik rolü oynuyor. Çin; Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da büyük bir küresel güç ve potansiyel rakip olarak ortaya çıktı. Türkiye ise Libya, Suriye ve Irak'ta aktif bir askeri rol oynamaktadır.”

RUSYA’NIN BÖLGEDEKİ ROLÜ

Rusya’nın Suriye’de büyük bir varlık kurduğunu, Mısır’a en büyük silah satıcılardan biri haline geldiğini, modern hava savunma sistemlerinden S300’ü İran’a, S400’ü de Türkiye’ye sattığını belirten yazar şöyle devam ediyor:

“İsrail raporları, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Ocak 2021’de Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmek üzere Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Moskova’nın Tahran ile yeni bir istihbarat anlaşması imzaladığını gösteriyor. Bu, ABD ve İsrail’in istihbarat faaliyetlerine karşı Rus seçkin istihbarat yapısının bilgi güvenliği ve karşı istihbarat alanlarına yoğunlaştığını ve bölgedeki etkisini artırdığını bize gösteriyor. Rusya ayrıca bölgedeki askeri gücünü daha az görünür kılmak için Libya ve Suriye’de özel askeri bir şirket olan Wagner’i kurdu, Sudan ile Kasım 2020’de önümüzdeki 25 yıl kullanabileceği deniz üssü kurma anlaşması imzaladı. Bu gibi değişimler, ABD’nin artık güvenlik yardımı çabalarını, Moskova’nın hem silah satışları hem de İran, Libya, Mısır, Suriye ve Irak gibi kilit devletlerdeki rolü düşünüldüğünde, Rusya’nın aktif olarak yeniden ortaya çıktığı bir bölgede rekabet edecek şekilde uyarlaması gerektiği anlamına geliyor.”

ÇİN ÜZERİNE

CSIS uzmanı Cordesman’ın çalışmasında üzerinde uzunca durduğu bir diğer ülke ise Çin. Çin’in açık bir süper güç olarak ABD karşısında konumlandığını, Cibuti’de bir deniz/hava üssü için liman satın aldığını ve Kızıldeniz’deki etkisin artırdığını, yine Pakistan, Doğu Afrika ve Hint Okyanusunda önemli transit yollarda ve limanlarda etkisini genişlettiğini belirtiyor ve Çin hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Çin lideri Xi Jinping ‘Doğu’nun yükseldiği Batı’nın düştüğü’ bir dünya görüyor ve ABD’yi küresel bir rakip olarak belirttiklerini açıkça ortaya koyuyor. Şubat ayındaki bir parti toplantısında ‘ABD, ülkemizin kalkınması ve güvenliği için en büyük tehdittir’ dediği bildirildi. Çinli yetkililer ‘Çin’in düzeni ile Batı arasında açıkça bir zıtlık var’ görüşünü dile getiriyor. Çin, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesine halihazırda nispeten küçük bir silah tedarikçisi. Fakat son yıllarda deniz ve havadan kullanılan füze silahlarında gelişmiş teknoloji ile yeni silahlar üretmekte ve yakında bölgenin önemli bir silah tedarikçisi haline gelecektir. Çin, Rusya gibi İran ve Arap ülkeleri arasında denge sağlamada problem yaşayabilir. BAE ve Suudilerin büyük ithalatçısı durumunda. Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Libya’ya 50’den fazla altyapı projesine yatırım yaptı. Libya’da iç savaşa pek müdahale etmiyor görünse de Ulusal Mutabakat Hükümeti ile işbirliği yapmaya ve Libya’yı ana petrol kaynağı olarak kullanmaya hazırlanıyor.”

BIDEN’IN BÖLGEYLE İLGİLİ GENİŞ BİR STRATEJİSİ YOK

Biden yönetiminin şimdilik askeri ve güvenlik yardımı ve bundan sonrası için bölgede ABD varlığının net duruşu ile ilgili herhangi bir stratejik yaklaşım sunmadığı belirtilen çalışmada, bölge ülkelerinin askeri gelişmişliğinin ABD ile ortak çalışmada ortaya çıkan yapısal sorunları şöyle ele alınıyor:

“Şimdiye kadar Fas, Tunus, Mısır, Ürdün, İsrail, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Katar , Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri çeşitli biçimde ABD filo ve komutanlıklarına barış zamanı tatbikatlarında ve operasyonlarda aktif biçimde destek vermiştir. Fakat çoğu ülkenin konuşlandırılamayacak kadar küçük ve yetersiz askeri imkânları var ve ABD desteği ile bile savaş durumunda gelişmiş operasyonları yapmak oldukça karmaşık ve güç olacaktır. Bu gibi bölge ülkelerinin bu seviyede askeri faaliyetleri sergileyebilmesini sağlayacak tek yetenek ABD, Rusya ve Çin’de var ve ülkeler bunların dış destek ve güvenlik işbirliğine muhtaç. Bu nedenle bölgenin ABD, Rusya ve Çin’e bağımlılıkları artıyor ve gelecekte de kesinlikle bunun azalmayacağını söyleyebiliriz.”

(1) Analizin tamamı için: https://csiswebsiteprod.s3.amazonaws.com/s3fspublic/publication/210302_Cordesman_Military_Dynamics.pdf?aFbaUdiB0knUgNbAmZ_SEJOABTSDemZ7

Aydınlık