YUNUS EMRE ÖZGÜN

ABD’nin Ortadoğu’daki operasyon elemanlarından emekli Albay Richard Outzen, Stanford Üniversitesi’ne bağlı Hoover Enstitüsü’nde bir analiz yayınladı. Analizde, Fransa ile ABD’nin Yunanistan üzerinden uyguladıkları sert politikalarla Türkiye’nin “tekrar kazanılamayacağı” ifade edildi ve Batılı devletlerin Doğu Akdeniz politikalarını gözden geçirmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca, Doğu Akdeniz’de Rusya’ya karşı Türkiye, Libya ve Katar gibi yakın ilişkilere sahip bölge devletlerini; İsrail, Yunanistan ve GKRY’nin bulunduğu cepheye dahil etmek için NATO’da Türkiye’ye dair ayrışmaların önüne geçilmesi gerektiği belirtildi.

‘BATI, TÜRKİYE’Yİ DOĞRU OKUYAMIYOR’

Amerikalı araştırmacı Outzen, makalesinde birçok Batılı uzmanın, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası üzerine yapılan yorumlarının gerçeklikten kopuk olduğunu söylüyor. Yazar, bu tür yorumların Türk mercilerinin görüşlerini iyi okuyamamaktan kaynaklandığına dikkat çekerek şöyle diyor: “Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikaları, Batı’da alarm durumu yaratarak ’yayılmacılık’, ‘YeniOsmanlıcık’, ‘İslamcılık’ ve ‘pervasızlık’ şeklinde nitelendi. Bu gibi indirgemeci yorumlar, Türkiye'nin güvenlik yetkilileriyle ilişkisi olmayan ve Türk görüşlerini dikkate almayan kişilerce yapılıyor. Bu yorumu yapanlar, Doğu Akdeniz'deki Türk atılganlığının sistematik ve stratejik olduğunu göz ardı ederek, Türkiye’nin pragmatik şekilde pratik çıkarları için hareket ettiği gerçeğini kaçırıyorlar.”

Yazar, Türkiye’ye karşı politikalar geliştirilmesi için de önce mevcut durumun anlaşılması gerektiğinin altını çiziyor:

“Türkiye, şimdiye kadar kara odaklı güvenlik politikaları ve denizlerdeki gevşek iddiaları nedeniyle, Yunanistan ile GKRY’ye karşı Ege ve Doğu Akdeniz’deki Türk haklarını koruyamadığını gördü. Bu nedenle Türkiye, son yıllarda güvenlik politikasında değişikliğe giderek, Doğu Akdeniz’deki provokasyonlara karşı siyasi ve askeri güç etmenlerini kullanmaya başladı. Uzmanlar, bu konuya dair bir formül geliştirmek istiyorlarsa, önce bu politika değişikliğinin dayandığı mantıksal temelleri anlamalıdır.”

‘BATI DESTEKLİ TÜRKYUNAN ÇATIŞMASI’

Yazıda, Doğu Akdeniz’deki Türk çıkarlarının hassasiyetini anlatmak için tarihsel örnekler de veriliyor. Yunanistan’ın 100 yıldan fazladır Avrupalı devletler tarafından Türkiye’ye karşı kullanıldığına işaret edilerek, Türkiye’nin jeopolitik gerçekleriyle ilgili şunlar kaydediliyor:

“1897 itibarıyla Giritli Türkleri hedef alan etnik temizlik, Türklerin Akdeniz politikasını tayin eden bir başlangıç ​​noktasıdır. Batılı devletler, Osmanlı’yı bölgeden kovarak ve Türklerle Müslüman Rumları dışlayan Yunanları güçlendirerek YunanTürk çatışmasını hükme bağladılar. 19621974 arasında Kıbrıs’ta diğer garantör devletlerin görmezden geldiği radikal Yunan milliyetçilerinin artan ihlalleri ve dağılan ortak ada hükümeti, Türklerin anlatısında belirgin bir şekilde yer alıyor. Öte yandan Avrupalılar; Yunan, Fransız ve İtalyan ordularının bir asırdan kısa bir süre önce, Anadolu'nun Ege ve Akdeniz kıyılarını işgal ettiğini de unutmuş olabilir.”

‘YUNANİSTAN’IN TALEPLERİ GERÇEKÇİ DEĞİL’

Yazıda dikkat çeken bir başka nokta da, Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de iddia ettiği deniz yetki alanlarının, maksimalist olarak nitelenmesi. Yazar, Yunanistan’ın taleplerinin gerçekleşmesi halinde, Türkiye’nin deniz ve hava yetki alanlarını kullanamayacağını belirtiyor. Buna benzer anlaşmazlıkların, emsal kararları örnek göstererek Türkiye lehine sonuçlanabileceğine dikkat çekiyor. Yazıda ayrıca İtalya tarafından Yunanistan’a bırakılan ada ve adacıkların silahlandırılmasının da Türkiye’yi kışkırtan bir nokta olduğu vurgulanıyor:

“Yunanistan’ın (İtalya’dan devralıp silahlandırdığı) ada ve adacıklarla ilgili, Türk anakarası ve kıyı şeridi ölçeğiyle denk haklara sahip olduğu argümanları pek gerçekçi değil. Nitekim Uluslararası Adalet Divanı'nın, Tunusİtalya ve Maltaİtalya gibi benzer davalarda verdiği karar, özellikle adil mesafe tavizleri ilkesinde Türkiye'nin konumunu güçlendirmiştir. Yunanistan henüz maksimalist konumundan vazgeçmedi ve Kıbrıs Cumhuriyeti (GKRY), adanın kuzeyindeki veya Türkiye'deki Türklerle istişare etmeden resmi olarak deniz bölgelerini sınırlamaya başladığında mesele daha da kötüleşti. Lefkoşa (GKRY Yönetimi), 2003'te Mısır ve 2007'de Lübnan'la bu tür anlaşmalar yaparak Ankara'yı kızdırdı ve Annan Planı’nı reddederek Kıbrıs’taki barışı bozdu. Bundan kısa bir süre sonra, GKRY’nin Avrupa Birliği'ne girmesi, Ankara'nın kaygısını derinleştirdi.

‘TÜRKİYELİBYA ANLAŞMASI STRATEJİK CEVAP’

Yazıda, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e deniz yetki alanlarıyla ilgili argümanlarını bildirdiği ve Libya’yla yaptığı anlaşmayla; İsrail, GKRY, İtalya, Ürdün ve daha sonra da Mısır’ın, Türkiye’yi dışlayan doğal gaz anlaşmalarına karşı sert bir ekonomik ve stratejik cevap verdiği belirtiliyor. Bu anlaşmayla Türkiye’nin, enerji güvenliğini birinci öncelik olarak gördüğü ve enerji yollarını korumak için elinden geleni yapacağı da ifade ediliyor.

Diğer taraftan Fransa’nın Doğu Akdeniz’de artan Türk etkinliğine karşı askeri gemilerle ve Yunanistan’a yaptığı askeri anlaşmalarla bölgede Türkiye’nin çıkarlarını tehdit ettiği belirtiliyor. Aynı şekilde ABD’nin de Karadeniz’de faaliyetlerini artırmasının yanında, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’a güven vermek için askeri ortaklıklar kurduğu kaydediliyor.

‘TÜRKİYE TEHDİTLERE BEŞ KOLDAN CEVAP VERİYOR’

Yazının son bölümünde, Türkiye’nin yukarıda sayılan kışkırtma ve tehditlere karşı birebir ve çok taraflı diplomasi; Mavi Vatan doktrini; savunma sanayi projeleri; askeri iş birlikleri ve sondaj filosu yoluyla yanıt verdiği belirtiliyor. Diplomasinin, Türkiye’yi hedef alan provokasyonları engellemek için kullanıldığı belirtilirken; Katar, Libya, Arnavutluk gibi denizcilik potansiyeli olan ülkelerle milli gemi, denizaltı, füze ve SİHA anlaşmaları üzerinden Türk donanmasının menzilinin arttığına dikkat çekiliyor. Buna koşut olarak, Türkiye’nin Mavi Vatan doktriniyle denizcilik yeteneği ve kapasitesini artırdığına ve uluslararası hukuk bağlamında saldırgan değil savunmacı bir politika geliştirildiğinden bahsediliyor. Ayrıca enerji keşfi için kullanılan sondaj filosundan, “bölgede hiçbir ülkenin sahip olmadığı bir üstünlük” şeklinde bahsediliyor.

‘TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ ALTYAPISI VAR’

Yazar ayrıca, uzlaşma seçeneği haricinde Türkiye’nin zor kullanılarak haklarından vazgeçirilemeyeceğini vurguluyor:

“Bu adımlar, Türkiye'nin uzun Akdeniz kıyı şeridi ve kıyıya yakın güçlü altyapı desteğiyle birlikte, Ankara'nın sakıncalı bulduğu askeri veya ekonomik faaliyetler üzerinde Türkiye'ye etkili bir denetim sağlıyor. NATO'nun Türkleri suçlamayı reddettiği Fransız ve Türk gemileri arasında yaşanan olaydan sonra Fransızların öğrendiği gibi, Türkiye bu sularda askeri olarak yıldırılamaz. Türkler’e karşı zor kullanılamayacağı ve Türkiye’nin haklarından vazgeçmeyeceği düşünüldüğünde, uzlaşma daha umut verici bir yol gibi görünmektedir.

‘RUSYA’YA KARŞI NATO FORMÜLÜ’

Yazar, Paris ve Washington yönetiminin tek taraflı yaklaşımının, Yunanistan’ın uzlaşmadan uzak militarist tavrını pekiştirdiğini söyleyerek, Türkiye’yi caydırma politikalarının sonuç vermeyeceğinin altını çiziyor. Batı’nın Türkiye’yi “geri kazanması” için tek yolunun, Türk hükümetinin açık bıraktığı uluslararası hukuk ve diplomasi kanallarını kullanarak kazankazan temelinde bir yaklaşımdan geçtiğini ifade ediyor. Amerikalı yazar, en son, bölgede önemli bir güç olan Türkiye’nin NATO bünyesinde “yeniden değerlendirilmesi” tavsiyesinde bulunuyor. Yazar, NATO içindeki ayrışmaların salt Rusya’nın çıkarına olacağını söyleyerek; İsrail, Yunanistan, Libya, Türkiye, Katar ve Mısır’ın aynı cephede yer alacağı bir anlaşmayla, Kıbrıs’ta “kârlı bir çözümün” mümkün olduğunu savunuyor.

RİCHARD OUTZEN KİMDİR?

Outzen'in ilk görev yeri Ankara. 20012003 yılları arasında ABDTürkiye Güvenlik İşbirliği Anlaşması kapsamında 2 yıl faaliyet yürüttü. 2003'te Ankara'dan ayrılan Outzen, 2005 yılında İsrail’in başkenti Tel Aviv'e atandı.

20052008 yılları arasında Tel Aviv'de ABD Silahlı Kuvvetleri Ateşe Yardımcısı olarak görev yapan Outzen, 2008 yılında ABD Savunma Bakanlığı tarafından koordine edilen Irak Masası’nda görevlendirildi ve 2009 yılına kadar burada faaliyet yürüttü.

2009 yılında Pentagon Müşterek Operasyon Subayı olarak AfganistanPakistan danışmanı olarak görev yapan Outzen, 2011 yılına kadar bu görevde kaldı. 2012'de ABD Güvenlik Koordinatörü olarak Kudüs'e atandı ve Kudüs merkezli 5 ülkenin operasyon hattını yönetti.

20122013 yılları arasında Kudüs merkezli operasyon hattını yürüten Outzen, 2013'te Pentagon Savunma Üniversitesi Öğretim Üyeliği görevine getirildi ve başta İsrailFilistin Barış Süreci olmak üzere ABD'nin Ortadoğu politikaları için strateji üretti.

Hali hazırda Pentagon Savunma Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Outzen, 2014'te Afganistan/Kabil ABD Büyükelçiliğinde Savunma ve Ordu Ateşesi olarak göreve başlarken, üniversitedeki görevi 2016, Kabil'deki göreviyse 2015'te sona erdi.

15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden 1 hafta önce ABD Silahlı Kuvvetleri Kıdemli Danışmanı olarak Pentagon Politika Planlama Merkezi'ne atandı.

Buradan 2018'de emekliye ayrılan Outzen, Ağustos 2018'de ABD Merkezli Yürütülen Suriye Katılımı projesine kıdemli danışman olarak atandı. Şu an, James F. Jeffrey'in yardımcısı.

Aydınlık