2018 yılını geride bırakıyoruz. Bu köşeyi düzenli okuyanlar 21’inci yüzyılın deniz ve okyanuslar yüzyılı olduğunu savunduğumu çok iyi bilirler. 2018, gerek dünya, gerekse ülkemiz için bu yönelişi her yönü ile ispat eden bir yıl oldu. Geniş bir perspektifte jeopolitik düzlemden, teknik gelişmelere hemen her hafta tarihte örneği az görülen süreçleri yaşadık.

GERGİN 2018

Güney Çin denizinde artan ABDÇin rekabeti sonucu iki tarafın savaş gemileri arasındaki gergin karşılaşmalara şahit olurken, Baltık ve Kuzey Denizlerinde soğuk savaş döneminde bile yaşanmayan çok büyük çaplı Rus ve NATO tatbikatlarını ve en önemlisi ABD Atlantik Filosunun 7 yıl aradan sonra tekrar aktive edildiğini; sorumluluk sahasına Arktik Okyanusunun eklendiğini gördük. Hint Okyanusunda Hindistan’ın ilk nükleer balistik füze denizaltı karakolunun başlaması ya da ABD Pasifik Komutanlığının adının törenle HintPasifik Komutanlığı olarak değiştirilmesi dikkat çekerken, Pasifik Okyanusunda Çin ve Japon donanmalarının her alanda gövde gösterilerinin artışı bölgede yaşananlar arasına girdi. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol (BRI) girişimi çapını, kapsamını ve etkisini genişlettikçe özellikle deniz ipek yoluna (MSR) yönelik yatırımlarının jeopolitik sonuçlarına bağlı olarak büyük bir batı propagandası ile karalandığını ve ABD’nin adeta ticaret savaşları üzerinden Çin’e OBOR cephesinde ilan edilmemiş bir savaş açtığını gördük. Dünyada denizaltıya sahip olmak için sahildarlar adeta birbirleriyle yarışırken, Brezilya’nın nükleer denizaltı sahibi ülkeler arasına girmek için tedarik ve inşa sürecini başlattığına şahit olduk. Sadece denizaltılar değil, değişik platformlardan atılabilen gemiye karşı güdümlü mermi, gezgin (cruise) füzeler ve balistik füze proliferasyonunun, küresel etki ve erişime sahip donanmaların karşısında büyük bir engel olarak çıkmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.

ÇEVRE DENİZLERİMİZ BARUT FIÇISI

Diğer yandan Karadeniz ve Doğu Akdeniz, kutuplaşma, gerginlik ve ganbot diplomasisi uygulamalarının en yoğun ve uç örneklerinin yaşandığı deniz alanları oldu. Kerç Boğazı krizi, Atlantik cephenin Ukrayna Donanma unsurlarının jeopolitik kobay statüsünde bir nevi kışkırtma enstrümanı olarak Rusya üzerine sürülmesinin son derece onur kırıcı örneğini teşkil etti. Rusya gemileri tutukladı. Doğu Akdeniz ise Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların kendi güçlerine dayanmadan emperyalizmin ihtiraslı vekilleri olarak Türkiye’ye hayati sorunlar çıkarmaya devam ettiği bir alan oldu. Bu ikili, AB’nin sözde deniz yetki alanı haritalarına ve 2004 yılında Güney Kıbrıs Rumlarının tek taraflı ilan ettiği sözde sınırlara göre arkalarına ABD, İsrail, Mısır ve AB ülkelerini alarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki mavi vatanından 100 bin kilometre kareye yakın bir alanı gasp etmeyi hedeflemeye devam ettiler. Doğu Akdeniz’de 2018 yılında yaşanan Türkiye karşıtı eylemler, 1974 yılından bu yana Ege’de Yunanistan’la yaşanan kriz ve sorun alanlarından çok farklı şekilde cereyan etti. Ege sorunlarında Türkiye ve Yunanistan arasına üçüncü taraflar girmemişti. Başta NATO ve ABD söz konusu krizlerde Türkiye’yi doğrudan karşısına alacak politik söylem ve eylemlere başvurmadan dolaylı tutum stratejisi ile Yunanistan’ın tarafını tutmayı tercih ederdi. Doğu Akdeniz’in ispat edilmiş enerji kaynakları potansiyeli ve özellikle başarısız FETÖ darbesi sonucu Atlantik sistemi ile Türkiye arasındaki bağların kopma derecesine girmesi, yeni ve farklı bir durum arz ediyor. 2016 sonrası Atlantik sistemi sadece söylemle değil, eylemleri ile Türkiye karşıtı cepheyi sadece kurmuyor aynı zamanda büyütüyor ve yönetiyor. 2018 yılı, Türkiye’nin 21’inci yüzyılda çok büyük mücadele vereceği Doğu Akdeniz cephesinde açık düşmanlığın net bir şekilde ilan edildiği yıl oldu. Bu aşamanın bir sonraki adımının Yunan ve Rum ikilisinin kışkırtmalarına dur diyen olmaz ise Türkiye’ye karşı silahlı müdahale olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Böyle bir aşamaya Atlantik sistemin izin verip vermeyeceğini zaman gösterecektir. Ancak tetiğin çekildiği anda Türkiye’nin Atlantik sistemden tamamen kopacağı unutulmamalıdır.

2019'DA BEKLENENLER

Büyük güç rekabetinin ilan edildiği bir dönemde en büyük çekişmenin denizde yaşanması kaçınılmazdır. Zira tarih boyunca hegemonya denizde el değiştirdi. 11 Eylül sonrası küresel terörle mücadele paradigması altında öne çıkan denizde güvenlik kavramı 2019’da yerini tamamen denizde savunma paradigmasına bırakacaktır. Yeni jeopolitik iklimde okyanus ve deniz alanlarında gerginliklere paralel, deniz tatbikat sayıları, süreleri ve kapsamları Kuzey Atlantik, Akdeniz ve Pasifik harekat alanında artacaktır. Özellikle Karadeniz’de Ukrayna’ya destek üzerinden NATO’nun deniz varlığı kışkırtıcı şekilde artış gösterecektir. Denizde stratejik nükleer denizaltı karakolları ile diğer sınıf denizaltıların rakip devlet yetki alanlarına sızmaları ve bu kapsamda denizaltı savunma harbi alanında insansız araçlar dahil yoğun faaliyet artışı yaşanacaktır. INF anlaşmasından çekilecek ABD’nin Avrupa’da uygulayacağı yeni silahlandırma programında Rusya’ya karşı harcanabilir (ucuz kan) statüsündeki cephe ülkeleri olarak, Romanya ve Polonya ile birlikte Baltık Cumhuriyetleri öne çıkacaktır. Bu ülke donanmalarına ABD’nin yeni savaş gemisi hibe kararları sürpriz olmayacaktır. Romanya’nın Karadeniz’de sürekli NATO’nun deniz gücü varlığı talepleri artış gösterecektir. Diğer yandan Tayvan Boğazı, Güney ve Doğu Çin Denizinde ABD, bölgedeki müttefiklerine danışmadan tek taraflı olarak Çin ve Rusya’yı silahlı çatışma sınırına taşıyacak şahin tutumlu kışkırtmalarını artırabilecektir. Benzer şekilde ABD’nin Çin’le Rusya arasındaki ittifakı zayıflatmak için Hindistan’ı denizde yanına çekecek Malabar serisi tatbikatlar gibi her türlü işbirliğini deneyeceğini söyleyebiliriz. Aynı durum Vietnam ile artacak deniz işbirliğinde gözlenecektir. İran ile taktik sahada gerek Hürmüz Boğazında gerekse Arap Denizinde bilek güreşi devam edecektir. Ancak bu güreş kapsamlı silahlı çatışmaya dönüşmeyecekse de Bab el Mendeb Boğazını kontrol eden Yemen’in İran kontrolüne girmesine vekil savaşları üzerinden izin verilmeyecektir. Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege’de Yunanistan ve Atlantikçi müttefiklerinin tahrik ve kışkırtmaları devam edecektir. Türkiye sabır, dikkat ve soğuk kanlılıkla kışkırtmalara dengeli ve etkili cevaplar vermeye devam etmelidir. 21’inci yüzyılda kaçınılmaz şekilde Asya Pasifik cepheye yaklaşan Türkiye Akdeniz’deki düşman cepheyi yarabilmek için Rusya ve Çin ile her alanda ilişkilerini geliştirmek ve her şeyden önce Libya, KKTC ve Suriye ile MEB sınırlandırma anlaşmalarını tamamlamak zorunda kalacaktır.

“Tüm okuyucuların yeni yılını kutlar, sağlıklı, huzurlu, mutlu ve müreffeh günler dilerim.”

Aydınlık