Sayın Cengiz Özakıncı,
Kanal B'de 04.02.2017 tarihinde yayımlanmış olan “Küreselci Emperyalizmin Ulus Devlet Düşmanlığı, Etnik Bölücülük ve Tek Dünya Devleti Düşleri” konulu “Tarihin Bilinmeyen Yüzü” programı, 4 yıl sonra tekrar sosyal medyada paylaşılınca dikkatimi çekti. Programın YouTube'da 14 bin küsur kez izlenen videosunun altında “Türkçü Ziya Gökalp ve Türkçü Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Küreselci Söz ve Davranışları” açıklaması var. Benim, bu video içeriğinde YANLIŞ bulduğum konu da, Ziya Gökalp ile ilgili yapmış olduğunuz değerlendirmeler. Sizin de aynı programda belirttiğiniz gibi; “çok sevdiğimiz insanlar da yanlış yapabilir, buna da tolerans tanımamız lazım, herkese yanlış yapma hakkı var ama biz onların yanlışını görmeme hakkına sahip değiliz, ders çıkaracak olan biziz” çünkü Cumhuriyetimiz bize emanet. Dolayısıyla sizin yanlışınızı düzeltmek ve tarihe not düşmek adına aşağıdaki açıklamayı yapmayı görev bildim.
Saygılarımla,
Dicle Eroğul
Açıklamamda sizin söz konusu “Tarihin Bilinmeyen Yüzü” programında (bundan sonra Program olarak anılacak) Ziya Gökalp ile ilgili olarak söylediklerinizin yazıya dökülmüş halini, metnin içinde veya dipnot halinde sundum. Yazımda atıf yaptığım tüm belgeler de, dipnotlarda referanslarıyla veya Ekler'de sayfaların fotoğraflarıyla yer alıyor.
I. BÖLÜM
Sayın Cengiz Özakıncı, Programın 4.30 dakikasından başlayan cümlelerinde (1) “küreselleşme kavramı altında ulus devletlerin tamamen ortadan kalktığı tek Dünya Devleti” tasarımından bahsedip, kavramın tarihi boyutunu anlattıktan sonra Tevfik Fikret'e atfen “Vatanım ruyı zemin, milletim nevi beşer” sözünü vurguluyor. Özakıncı, “Tek Dünya Devletçileri böyle başlıyorlar, Uluslar yok, Tek Dünya Devletçilerinin ideolojisi buymuş, Dünya vatandaşı, ulusları reddediyorum, ulusal aidiyetleri reddediyorum” diyerek devam edip bu ideolojiyi benimseyenleri “Herhangi bir ülkenin yurttaşı olmayı reddediyorum diyen, etnik bağlardan kurtulmuş, ulusal aidiyetlerden, her türlü bağdan sıyrılmış” kişiler olarak tanımladıktan sonra 16.10 dakikada, “TÜRK'ÜM BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR” diyen Ziya Gökalp'i de, her nasılsa, bu ideolojiyi benimseyen kişiler arasına katıyor ve şöyle devam ediyor:
“Osmanlı'da sadece Tevfik Fikret'le kalsa iyi; Ziya Gökalp, Türkçülüğün kuramcısı ve çok saygın bir sosyolog aynı zamanda Ziya Gökalp. Evet, şimdi Ziya Gökalp, Yeni Mecmua'nın 10 Ocak 1918, henüz savaş sürmekte, 1. Dünya Savaşı henüz sona ermemiş, burda İçtimaiyat Bölümü, burda TÜRKÇÜLÜK NEDİR Başlıklı yazısının 2. bölümü, 10 Ocak 1918, ne diyor, Ziya Gökalp'in imzası, ne diyor:
'İşte görülüyor ki, Türkçülük evvela yeni hayat namıyla felsefi bir cereyan suretinde başlamış ve bilahare içtimaiyat aleminin amil olduğu neticeye kendi kendine ulaşmış hayati bir harekettir. Bu müşterek neticeyi, yukarıda izah edildiği veçhiyle insani irfanın, hars ile beynelmilel medeniyetten mürekkep olması ve insaniyetin, müstakil milletlerin federasyon husule getirmesi ile...'
Yani Tevfik Fikret 1915'te öldü, Ziya Gökalp de Türkçülük şey yapıyor ve gidişatı budur, bu yöndedir diyor. Atatürk'ü Ziya Gökalp'in taklitçisi zannedenler, birazdan çok yanıldıklarını anlayacaklar.”
Bu bölümle ilgili açıklamalar:
1. Ziya Gökalp, “Milletim nevi beşerdir, vatanım ruyı zemin” diyen küreselci ya da tek dünya devletçilerini, o zamanki deyimle “kozmopolitler” olarak tanımlıyor ve onlara karşı çıkıyor.
TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI adlı kitabının “HARS VE TEHZİB” başlıklı bölümünde, bu ayrım gayet açık olarak izah edilmektedir:
“Harsla tehzibin bu ikinci farkı, bizi 'milliyetçilik ve beynelmileliyetçilik' meselesinin ta'mikine sevk ediyor.
'Millet', aynı harsta müşterek olan fertlerin heyeti mecmuasıdır. 'Beynelmileliyet', aynı medeniyette müşterek olan milletlerin heyeti mecmuasıdır. Beynelmileliyete, 'medeniyet zümresi' de denilebilir.
Fakat, medeniyet zümresini, hususi bir medeniyete mensup milletlerin heyeti mecmuası gibi telakki etmeyen adamlar da vardır. Bunlara göre, ayrı ayrı medeniyetler yoktur; bütün insanların mecmuu, bir tek medeniyet zümresinden ibarettir ve bu bir tek medeniyet zümresi, milletlerden değil, fertlerden mürekkeptir. Bu fikirde bulunan insanlara 'kozmopolit' adı verilir. Kozmopolitler, 'Milletim nevi beşerdir, vatanım ruyı zemin' diyen dünyacılardır. Bunların medeniyet zümresi hakkındaki telakkileri, milliyetperverlikle itilaf edemez. Çünkü milliyetçilere göre beşeriyet, hayvanat ilminde sair hayvan nev'ileriyle beraber tetkik olunan 'beşer nev'i'nden ibarettir. İçtimai fertler demek olan 'insanlar' ise, milletler halinde yaşarlar. Türkçülük, 'millet' esasını kabul etmeyen hiçbir sistemle itilaf edemeyeceğinden kozmopolitleri içine almaz.
Beynelmileliyetçiliğe gelince, bu tamamen kozmopolitliğin zıddıdır. Çünkü beynelmileliyetçilere göre, medeniyet zümresi bütün insanların heyeti mecmuası demek değildir. Zaten medeniyet bir değil, müteadditdir. Her medeniyetin kendine mahsus bir camiası, yani bir medeniyet zümresi vardır. Aynı zamanda, bu medeniyet zümreleri fertlerden değil, milletlerden mürekkeptir. Medeniyet zümresi bir cemiyete benzetilirse, onun fertleri de, milletler olur. Medeniyet zümresine 'milletler cemiyeti' denilmesi de bundandır.
Bu ifadelerden anlaşıldı ki her medeniyet zümresi, bir beynelmileliyet dairesidir. Bir cemiyetin milli bir harsı olması, onun beynelmilel bir medeniyete de mensup olmasına mani değildir. Medeniyet, aynı beynelmileliyete mensup milletlerin arasında müşterek bulunan müesseselerin heyeti mecmuası demektir.
Demek ki bir beynelmileliyet dahilinde hem onu terkib eden bütün milletlere şamil müşterek bir medeniyet hem de her millete has milli harslardan mürekkep bir harslar kolleksiyonu vardır.
Bu izahlar gösteriyor ki Türkçülük kozmopolitlikle itilaf edemez. Hiçbir Türk kozmopolit olamadığı gibi, hiçbir kozmopolit de Türkçü olamaz. Fakat Türkçülükle beynelmileliyetçilik arasında itilafa mani hiçbir zıddiyet yoktur. Her Türkçü aynı zamanda beynelmileliyetçidir.
………...
Fakat hars itibarıyla hiçbir milleti kendimizden üstün göremeyiz. Bize göre Türk harsı, dünyaya gelmiş ve gelecek olanların en güzelidir.”(2)
2. Sayın Cengiz Özakıncı'nın, Program'da son paragrafını okuduğu, Yeni Mecmua'nın 10 Ocak 1918 tarihli sayısında yer alan “TÜRKÇÜLÜK NEDİR 2” başlıklı makalenin bütünü okunduğunda da, yukarıda “TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI”ndan yapılan alıntıda yer alan aynı kavramların, aynı düşüncelerin yer aldığı görülür. Bu makalede Tanzimatçılar eleştirilmekte, Ziya Gökalp'in milli olarak nitelendirdiği hars (kültür) kavramı ile beynelmilel olarak nitelendirdiği medeniyet (uygarlık) kavramları işlenmektedir. Makalenin ana fikri ise “milli olmanın önemi” ve “milliyetçiliğin kıymeti”dir.
Makalenin tamamı, bir bütün teşkil eden 1. ve 3. Bölümleri ile birlikte Ek 1'de sunulmuştur. Alıntı yapılan TÜRKÇÜLÜK NEDİR 2 başlıklı makaleden bazı bölümler, ana fikri aydınlatmaya yetecektir:
“Milletlerin beynelmileliyet (uluslararasıcılık) mefkuresinden (idealinden) evvel millli mefkurelere gönül bağlamaları ve ancak milli harsların kıymeti tamamıyla anlaşıldıktan sonra bir 'Milletler Cemiyeti' tasavvurunun mümkün olabilmesi buna bir delildir. Milliyet mefkuresinin hakimiyetinden evvelki kozmopolitlikle bugünün milliyetler hukukuna istinat eden (dayanan) beynelmileliyetçiliği birbirinin tamamıyla zıddıdır. Bugün Avrupa'da eski zamanlarda olduğu gibi tam manasıyla bir kozmopolit görülemez. Avrupa'da her fert önce milliyetçi, sonra beynelmileliyetçidir. Bizde ise henüz milliyetçiliğin kıymeti hakkıyla anlaşılmadığı için beynelmileliyetçilik fikri yerine kozmopolitlik hayali batılı (çürük hayalleri) revaçtadır. Yine Avrupa'da her fert, evvela harsçı, sonra medeniyetçidir. Çünkü bir adam harsçı olduğu nispette medeniyetin mahiyetini anlayabilir. Bizde ise henüz harsçıların miktarı gayet az, medeniyetçilik de ancak doğmak üzeredir. Tanzimatçıların medeniyet namını verdiği şey, metotsuz bir irfanla sistemsiz bir ümranın halitasından (karışımından) ibarettir.
………………..
O halde, medeni unsurlar milli hars tarafından kabul edilmedikçe, milletin hayatına geçemez. Avrupa ilimleriyle fenlerinin milli örfümüz tarafından kabule mazhar olmadıkça mekteplerimize ve hayatımıza girememesi buna bir delildir. İşte bundan dolayıdır ki bir millet, harslılaşmadıkça medenileşemez. Medeniyet bir nebattır ki ancak milli hars üzerine aşılandıktan sonra yemiş verebilir. Tanzimatçılar milli harsı teşkile çalışmadan, Avrupa medeniyetini almaya çalıştıkları için muvaffak olamadılar.”
3. Programda okunan TÜRKÇÜLÜK NEDİR 2 başlıklı makalenin son paragrafında da, makalenin bütünüyle uyum halinde sosyolojik bir tanım yapılmaktadır. Bu paragrafta geçen “İnsani irfanın, milli kültür ile uluslararası uygarlıktan oluşması ve insanlığın bağımsız milletlerin birliğinden meydana gelecek uluslararası bir cemiyete doğru gitmesi” hükmünün, içinde “Federasyon” geçiyor diye, tek dünya devleti propagandası olarak nitelendirilmesi, bırakın makalenin tümünü değerlendiren birini, sırf bu cümleyi değerlendiren biri için bile yapılmaması gereken bir yanlıştır.
4. Ziya Gökalp'in TÜRKÇÜLÜK NEDİR 2 başlıklı makalenin son paragrafındaki cümlesinden, tek dünya devleti propagandası çıkaranlar, Atatürk'ün “Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.” sözünden farklı anlamlar çıkarılmasının yolunu açarlar.
5. Ziya Gökalp, birçok eserinde “millet ve beynelmileliyet” kavramlarının sosyoloji ilmine göre tanımlarını yapmıştır. TÜRKLEŞMEK, İSLAMLAŞMAK, MUASIRLAŞMAK adlı kitabının ÜÇ CEREYAN başlıklı bölümünde şöyle der:
“'Beşeriyata (Antropolojiye)' göre aynı teşrihi en müzece mensup fertler bir ırksa, 'içtimaiyata (sosyolojiye)' göre de bir medeniyete mensup milletler bir beynelmileliyettir.
Bir zamanın muasırları, o zamanda fen (teknik) hususunda en müterakki olan milletlerin yaptıkları ve kullandıkları bütün aletleri imal ve istimal edebilenlerdir. Bugün bizim için muasırlaşmak demek, Avrupalılar gibi dritnavtlar, otomobiller, tayyareler yapıp kullanabilmek demektir; muasırlaşmak, şekilce ve maişetçe Avrupalılara benzemek değildir. Ne zaman malumat ve masnuat iktibas ve iştirası için Avrupalılara ihtiyaçtan müstağni olduğumuzu görürsek, o zaman muasırlaşmış olduğumuzu anlarız.
Türkleşmek, İslamlaşmak mefkureleri arasında bir taaruz olmadığı gibi, bunlarla muasırlaşmak ihtiyacı arasında da bir tenazu mevcut değildir.
Asriyyet ihtiyacı bize Avrupa'dan yalnız ilmi ve ameli aletlerle fenlerin iktibasını emrediyor. Avrupa'da dinden ve milliyetten doğan, binaenaleyh bizde de bu menbaalardan taharrisi lazım gelen birtakım manevi ihtiyaçlarımız vardır ki, aletler ve fenler gibi bunların da Garp'ten istiaresi iktiza etmez.
O halde her birinin nüfuz dairelerini tayin ederek bu üç gayenin üçünü de kabul etmeliyiz; daha doğrusu bunların, bir ihtiyacın üç muhtelif noktadan görülmüş safhaları olduğunu anlayarak 'muasır bir İslam Türklüğü' ibda etmeliyiz.
Mamafih, bir müddetten beri asri aletlerle fenlerin inkişafından doğan asri medeniyet, müsbet ilimlere müstenit yeni bir 'beynelmileliyet' husule getirmektedir. Gittikçe, dine müstenit olan beynelmileliyetler yerine ilme müstenit hakiki bir beynelmileliyet kaim olmaktadır.
Yani bugün Türk milleti UralAltay ailesine, İslam ümmetine, Avrupa beynelmileliyetine mensup bir cemiyetten ibarettir.” (3)
6. Ziya Gökalp, yukarıda bahsedilen makalelerinde ve diğer tüm eserlerinde konuyu sistematik bir biçimde ele alan bir bilim adamı ve düşünür olarak çok net bir biçimde ortaya koymuştur ki, beynelmileliyetçilik ile tek dünya devletçiliği çok farklı iki kavramdır ve Ziya Gökalp, Cengiz Özakıncı'nın dediği gibi “Türkçülüğün gidişatı budur (tek dünya devleti), bu yöndedir” demiyor, tam tersini diyor. Milliyetçilik olmadan beynelmileliyetçilik olmaz diyor, yani ulus olmadan uluslararacılık olmaz diyor, millet olmadan beynelmilel cemiyet olmaz diyor, uluslararası camianın temeli milletlerdir diyor, uluslararası camia fertlerden değil, milletlerden oluşur diyor.
7. Cengiz Özakıncı, Programın, Ziya Gökalp'den bahsettiği ilk bölümünü şu cümle ile bitirmiş:
“Atatürk'ü Ziya Gökalp'in taklitçisi zannedenler, birazdan çok yanıldıklarını anlayacaklar.”
Bu cümle ile ilgili yorumum:
Ben, Ziya Gökalp'in doğup büyüdüğü evde yetişmiş bir Annenin kızıyım, Annem Ziya Gökalp'i görmemiş ama büyük Teyzem Fatma Gökalp, Ziya Gökalp'in Malta mektuplarında kendi kızlarından bahsederken adı geçen Yeğenidir, o sırada Teyzeme Ziya Gökalp'in Eşi bakıyormuş. Teyzem çoğunlukla bizimle beraberdi. Ziya Gökalp'in en yakınlarını, Kızlarını da tanıdım. Böyle yetişmiş biri olarak, ben Atatürk ile "taklitçi" sıfatını aynı cümlede kullanamam, kullanılmasından da incinirim. Böyle bir şey ne duydum, ne de aklımın ucundan geçti. Hiç kimsenin de böyle bir şey söylediğini duymadım. Tam tersi, hep şunu derim: Ziya Gökalp'in en değer verdiğim, en sevdiğim yanı, ilk tanıdığından son nefesine kadar Atatürk'e duyduğu samimi, içten, derin ve sarsılmaz sevgisi, saygısı, bağlılığıdır. Ziya Gökalp, yaşamının hiçbir döneminde çıkarını düşünmemiş, hiç kimsenin karşısında eğilmemiş bir kişilik, Malta'da esir iken İngilizler'e mektup yazıp aman dilemeyen tek kişi. Ayrıca sessiz biri, öyle etrafındakilere iltifatlar eden biri de değil, yağcılık yapacak biri hiç değil. Ama Atatürk için yazdıkları muhteşemdir, o kadar içten, o kadar samimi.
II. BÖLÜM
Sayın Cengiz Özakıncı, Programın 47.20 dakikasından başlayarak şöyle diyor:
“Doktor Kemal Tosun, az önce söylediğimiz gibi, Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti, cemiyetin adı bu, bu Cemiyette kimler üye derseniz, Adnan Adıvar, Ahmet Emin Yalman, Necmeddin Sadak, 67 tane milletvekili var bu Cemiyette üye, bakın sayıyor, Adnan Adıvar, Cihat Baban milletvekili, iktisatçı Atatürk'ün doktoru Nihat Belger, Dünya Federasyonu Derneği'nde, yani 1820 yaşlarında bir çocuğun kurduğu Dernekte ağır toplar var yani onu demek istiyorum, şaşıracaksınız Hamdullah Suphi Tanrıöver, Türkçü, Ziya Gökalp, bu kitap Ziya Gökalp'ten önsözle başlıyor. Buyrun göstereyim, kitap boyunca ulusal egemenlikten nefret…
kitapta Atatürk'ün adı geçmiyor, geçmeme nedenini birazdan göreceğiz.
Bakın bakın burda görelim,
Ziya Gökalp'den bir aforizma ile başlıyor. İşte az önce okuduğum o şeyle başlıyor burda, yani işte ne diyor; 'Her devletin istiklalinden ve hakimiyetinden bir kısmını terk etmesi ve bir cihan devletinin tabiyeti altına girmeyi kabul etmesi lazımdırrr.' İmza Ziya Gökalp'miş. Şimdi çok ilginç.
Bu kitapta sürekli bütün savaşların sorumlusu ulus devlettir, ulus devletler ortadan kalkmadıkça yeryüzünde savaş ta ortadan kalkmayacaktır. Tek bir dünya devleti… ulus devletlerin defterini dürmek gerekiyor… tek emperyalist Sovyetler Birliği…”
Bu bölümle ilgili açıklamalar:
1. Sayın Özakıncı, Dr. Kemal Tosun'un Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti yayını olarak 1952 yılında çıkan Dünya Devleti adlı kitabından (bu kitabın ilgili sayfaları Ek 5'te sunulmuştur) bahsediyor ve “Bu kitap Ziya Gökalp'ten Önsözle başlıyor.” diyor. Oysa söz konusu kitabın Önsöz'ünü yazarının kendisi, Mukaddime'sini ise A. Adnan Adıvar yazmış. Zaten Ziya Gökalp'in ölümünden 28 yıl sonra yayınlanmış olan bir kitaba, kitabın niçin ve nasıl yazıldığını, konusunu, özelliklerini vb. anlatan bölüm olan Önsöz bölümünü yazmış olması, tabiata aykırıdır.
2. Dünya Devleti adlı kitabın Mukaddime bölümünden önceki, Sayın Cengiz Özakıncı'nın ekranda gösterdiği, sayfasında Ziya Gökalp'den aktarılan cümleler yer alıyor. Bu cümlelerin altında “Ziya Gökalp Yeni Mecmua sayı 27, Türkçülük Nedir?” yazıyor. Oysa Ziya Gökalp'in bu cümleleri, ölümünden çok kısa bir süre önce 28 Temmuz 1924'te, Musul sorununun Milletler Cemiyeti'nde görüşüldüğü günlerde CUMHURİYET gazetesinde yer alan “MİLLETLER CEMİYETİ” başlıklı makalesinde yer alır. Özakıncı'nın “İşte az önce okuduğum o şeyle başlıyor burda” diyerek 16.15 dakikada bir bölüm okumuş olduğu YENİ MECMUA'DA yer alan TÜRKÇÜLÜK NEDİR başlıklı makale ve YENİ MECMUA'daki diğer makaleler ile bu cümlelerin bir alakası yok.
3. Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti yayını olan Dünya Devleti adlı bu kitap, Cemiyetin görünürdeki “barışçıl ve bütünleşmiş bir dünya idealini” destekleyen bir kitaptır, ancak Cemiyet gibi kitap ta paradoksal olarak, bir başka savaşın, Soğuk Savaş'ın açmış bulunduğu yeni ideolojik cephenin yerli bir uzantısından başka bir şey değildir. Kemal Tosun'un gazetelerde çıkmış olan köşe yazılarından oluşan kitap, Atlantikçi Cephenin propaganda malzemesidir. ABD güzellemeleri ile doludur ve Avrupa Birliği fikri işlenmektedir. Ulus devlet ile ulusal bağımsızlık karşıtlığı, milliyetçilik düşmanlığı ve Sovyetler Birliği ile Komünizm düşmanlığı ile dolu olan bu kitap, belli ki Ziya Gökalp'in cümlelerini, çarpıtarak kullanmıştır. ABD hayranlığını gizlemekten çekinmeyen bu kitapta Marshal Planına, Truman doktrinine övgüler düzülmektedir.
4. Ziya Gökalp'in, çarpıtılan bu cümlelerinin alındığı "Milletler Cemiyeti" başlıklı makalesinden, sözlerin önünü ve arkasını da içeren şekilde bir bölümü aşağıda aktaralım. “Milletler Cemiyeti” başlıklı makalenin tamamı da Ek 2'de sunulmuştur.
“Milletler Cemiyeti, bir gün olacak. Fakat bugün henüz zamanı değildir. Çünkü Milletler Cemiyeti vücuda gelmek için, çok kuvvetli bir cihan efkarı ammesinin (kamuoyunun) mevcut olması lazımdır. Halbuki bugün cihan efkarı ammesi, milli efkarı ammelere nisbetle çok zayıftır. Bugün zavallı kadınlar ve çocuklar üzerine tayyarelerle bomba atılmasını kabul eden bir efkarı ammeye, cihan efkarı ammesi denilemez. Hür milletlerin manda altına alınıp esaret içinde ezilmesini kabul eden bir heyete de, Milletler Cemiyeti denilemez.
Saniyen (ikinci olarak), her devlet istiklalinden ve hakimiyetinden bir kısmını terk ederek bir Cihan Devleti'nin tabiyeti altına girmeyi kabul etmelidir. Bu Cihan Devleti, yalnız Avrupa olamaz. Zira Avrupa efkarı ammesi, cihan efkarı ammesi demek değildir. Avrupa alemi tek başına insaniyeti temsil edemez. Ancak Avrupalı, Asyalı, Afrikalı, Okyanusyalı ve Amerikalı ne kadar iptidai, mutavassıt, müterakki (ilkel, gelişmekte olan, gelişmiş) aşiretler ve milletler varsa, bunların hepsinin mümessillerinden mürekkep bir meclise itimat edilebilir. Bugünkü Milletler Cemiyeti'nde böyle bir mahiyet var mıdır? Olmayınca, ona nasıl Milletler Cemiyeti namı verilebilir?
Salisen (üçüncü olarak), hakiki bir cihan efkarı ammesi ve bütün cemiyetlerin mümessillerinden mürekkep bir heyeti mevcut farz edelim. Milli teşkilatlarda olduğu gibi, teşrii, kazai ve icrai (yasama, yargı ve yürütme) namları verilen üç kuvvete malik değilse, yine onun hiçbir hükmü olamaz.”
Makalenin devamında Ziya Gökalp, gerçek anlamda bir uluslararası bütünleşme için gerekli gördüğü unsurları sıraladıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Şimdi, bu gibi teşkilatlar mevcut mudur? Hayır! Fakat böyle bir teşkilatın uzak, yahut yakın bir yarında vücuda geleceğine kuvvetle imanım ve ümidim vardır. İstikbale ait bu büyük mefkureye ruhen rabtı kalp edelim.”
5. Ziya Gökalp, “Milletler Cemiyeti” adlı makalesinde Musul sorununun havale edildiği Milletler Cemiyeti'nin yapısını eleştirmekte ve ideal olan bir uluslararası örgütlenmenin tanımını yapmaktadır. Ziya Gökalp yaşasaydı eminim Birleşmiş Milletler'in kuruluştaki ve günümüzdeki yapısını da eleştirirdi. Özakıncı'nın “Ziya Gökalp'den bir aforizma” diyerek okuduğu “Her devletin istiklalinden ve hakimiyetinden bir kısmını terk etmesi ve bir cihan devletinin tabiyeti altına girmeyi kabul etmesi lazımdır.” cümlesindeki “her devletin bağımsızlığından ve egemenliğinden bir kısmını terk etmesi ve bir cihan devletinin bağımlılığı altına girmesi” amaçlanan ideal bir beynelmilel (uluslararası) örgütlenme için gerekli olan koşullardır. Nitekim bugün Birleşmiş Milletler'in kurucu üyesi olarak bağımsızlığımızdan ve egemenliğimizden bir kısmını terk etmiş ve bir dünya yapılanmasına bağımlı hale gelmiş durumdayız.
Birleşmiş Milletler Andlaşması'ndan(4) tek bir madde bile bunu kanıtlamaya yeter:
Madde _ 43
Birleşmiş Milletlerin bütün Üyeleri milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazasını desteklemek üzere, Güvenlik Meclisinin daveti ile ve mahsus bir anlaşma veya mahsus anlaşmalar gereğince, milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası için Kurulun emrine gerekli silâhlı kuvvetleri vermeği ve geçit hakkı da dâhil olmak üzere yardım ve kolaylıklarda bulunmayı taahhüt ederler.
6. Sayın Cengiz Özakıncı'nın, bu sözler için "Ziya Gökalp'den bir aforizma ile başlıyor" demesi de yadırgatıcı. Aforizma, özdeyiş demek, özlü söz demek, Ziya Gökalp binlerce sayfa yazı bırakmış, Cengiz Özakıncı, Ziya Gökalp'in özlü sözü olarak bu cümleyi mi yakıştırıyor onca yazı arasından? O günlerde Milletler Cemiyeti tartışılıyor. Ziya Gökalp de bir fikir adamı, bilim adamı, fikir üretiyor. O günkü Milletler Cemiyeti'ne güvenmiyor, nasıl bir birlik olması gerektiğini anlatıyor. Milli devletten vazgeçmekten söz etmiyor. Elbette öyle bir uluslararası birliğe katılınca ulus devlet, bağımsızlığından ve egemenliğinden bir kısmından feragat etmek durumunda kalıyor zorunlu olarak, ancak ulus devlet kimliğinden vazgeçmiyor.
Ziya Gökalp'in, milliyet ve beynelmileliyet ile ilgili 2 ayrı yazısı; Yeni Mecmua'nın 14 Mart 1918 tarihli sayısında yayımlanmış “Milliyetçilik ve Beynelmileliyetçilik” başlıklı makalesi Ek 3'te ve Türkçülüğün Esasları adlı kitabının “Beynelmilel Ahlak” başlıklı bölümü Ek 4'te sunulmaktadır.
7. Dünya Devleti adlı kitabın Dünya Federasyonu ve Milli Hakimiyet başlıklı bölümünde (Sayfa 8490) “Hakiki milliyetçi büyük Türk Sosyoloğu Z. Gökalp” diye başlanarak ve bu sefer Osman Tolga'nın İş Mecmuası sayı 74'te yer alan “Ziya Gökalp'te milletlerarası hayat telakkisi” adlı makalesine atıf yapılarak, Ziya Gökalp'in, Kitabın en başında yer alan cümlelerine yine yer verilmiş. Ziya Gökalp'in fikirlerine tamamıyla ters görüşlerin yer aldığı bu Kitapta, Ziya Gökalp'in nasıl kullanılmış olduğu, bu bölümde ortaya çıkmaktadır. Gökalp'in “Milletler Cemiyeti” makalesinden alıntıladıkları sözlerinden, istedikleri sonuca varabilmek için kullandıkları “Esasen, hakiki bir insan, büyük bir sulhsever olan Gökalp, milletin, insan cemiyeti için bir intikal safhası olduğuna inanmaktadır.” çarpıtması ile amaçları aşikar hale gelmiştir. Ne yazık ki Sayın Cengiz Özakıncı da, Ziya Gökalp'in fikirlerine tamamıyla ters olan bu çarpıtmaya inanmış ve Programda aynı paralelde yorumda bulunmuştur. Bu büyük çarpıtmayı yalanlayan son bir alıntı, 10. Maddede yer alacak.
Dünya Devleti adlı kitabın yukarıda adı geçen bölümünün son paragrafında “… kurtuluşun sulh yoluyla, arzu ve irade ile birleşmekte olduğuna insanların inanmaları ve dünya birliğini sağlamalarıdır. Milletler bunu çoktan istemektedirler, ancak başlarında bulunan muhteris ve kötü ruhlu insanlar, Z. Gökalp'in ifadesile 'papazlarla emperyalistler' mani olmaktadırlar. Bu itibarla Einstein gibi büyük alimlerin gösterdiği yolu tutmakta tereddüt etmemelidir.” Ziya Gökalp'ten hiçbir referans göstermeden bahsettikleri bu bölümde geçen 'papazlarla emperyalistler' sözü Ziya Gökalp'in Yeni Türkiye Gazetesi'nde 5 Temmuz 1923 tarih ve 116447 nci sayısında yayımlanmış olan “Milletlerin Sevişmesi” (5) başlıklı makalesinden alınmıştır ve tamamıyla ilgisiz bir bağlamda çarpıtılarak kullanılmıştır. Makalenin ilgili bölümü şöyledir:
“Hususi harsları bir tarafa bırakalım. Milletler arasında iktisadi, ilmi ve medeni tesanütler, mübadeleler de yok mudur? O halde, milletler birbirine tabiaten düşman değildir, bilakis dostturlar. Milletleri birbirine düşman yapan, muteassıp papazlarla, emperyalist ve kapitalistlerdir. Bunlar ortadan çekilirlerse, milletler birbirini kardeş gibi seveceklerdir.”
Görüldüğü gibi hiç alakası olmayan bir cümlede Ziya Gökalp'den bahsedilerek kullanılan bu sıfatlardan “kapitalistler” beğenilmemiş çünkü kapitalizme karşı değiller, emperyalistler ise onlara göre sadece Sovyetler Birliği.
8. Dünya Devleti kitabının 85. sayfasında Ziya Gökalp'in “Milletler Cemiyeti” başlıklı makalesinden aldıkları cümleler için referans olarak verdikleri, Osman Tolga'nın İş Mecmuası sayı 74'te yer alan “Ziya Gökalp'te milletlerarası hayat telakkisi” adlı makalesine dair bir incelemeye (6) bakılırsa, Kitapta yapılan çarpıtmalarla söz konusu Makalenin alakası olmadığı görülür.
9. Dünya Devleti kitabının “Türkiye'de Federalist Hareketler” başlıklı son bölümünün (Sayfa 226232) son sayfasında “… memleketimizin fikir adamları da daima sulhçu olmuşlardır. Meşhur Türk Mütefekkiri Ziya Gökalp'in 3040 sene önce söylediği şu sözler, sonsuz misallerden bir tanesi olarak alabiliriz:...” diyerek, Ziya Gökalp'in aynı cümleleri, hiçbir kaynak gösterilmeden tekrar kullanılmakta ve böylece Dr. Kemal Tosun'un Ziya Gökalp'i kullanmaktaki amacı ortaya çıkmaktadır.
10. Ziya Gökalp'in bütün eserlerinde sistematik olarak işlediği “Milliyet Mefkuresi” ile ilgili Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak adlı kitabından son bir alıntı daha yapalım:
“Devlet ve vatan müesseseleri milli mefkureye istinad ederse, hayatları ebedidir. Fertlere istinad ettikleri takdirde inkıraza mahkumdur.
…..
Devletler, mutlaka, milli mefkurelere istinad etmeli ve her vatan behemehal bir milliyetin vatanı olmalıdır ki yaşayabilsin.
…..
Hülasa kavme, ümmete, devlete, vatana, aileye, sınıfa, hirfet ocağına ilh. mensup ne kadar mefkureler varsa, cümlesi milli mefkurenin muavinleridir. İçtimai tekamül maddi amiller yerine zihni ve hissi amiller ikame ettikçe bunların tebliğ vasıtası olan lisanın kıymet ve müessiriyeti gittikçe artacak ve bu suretle milliyet duygusu ebedi bir mefkure haline girecektir.
…..
Lisan, içtimai hayatın zemini, maneviyetin nesci, harsın ve medeniyetin temelidir. O halde – hangi zümreye ve hangi faaliyete ait olursa olsun – istikbaldeki bütün içtimai cereyanlar – gerek doğrudan doğruya gerek dolayısıyla – daima lisani zümreyi tekasüf ettirecek ve her buhrandan mutlaka – daha zinde ve daha kuvvetli bir surette – milliyet mefkuresi feveran edecektir.” (7)
11. Sayın Cengiz Özakıncı, Programın 48.35 dakikasında Dr. Kemal Tosun'un Dünya Devleti adlı kitabından bahisle, “kitapta Atatürk'ün adı geçmiyor, geçmeme nedenini birazdan göreceğiz.” demiş. Ancak Dünya Devleti adlı kitapta 4 ayrı yerde Atatürk'ün adı geçmektedir.
Sırasıyla;
a) Dünya Devleti kitabında “Atatürk” adının geçtiği sayfa 162164
“Cumhuriyeti gençliğe emanet eden büyük Atatürk, ona bu muasır vazifesinde takip edeceği yolların ışığını da bahşetmekten geri kalmamıştır. Büyük Ata, aramızdan ebediyyen ayrıldığı günden 8 ay evvel, 17 Mart 1937 de Ankara Palas salonlarında görüştüğü Romanya Devlet adamlarından Victor Antonesku ile yaptığı hasbıhal sırasında, Türkiye ve dünya gençliğini irşad eden şu kıymetli ifadelerde bulunmuştur: 'Bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla, insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine hâdim olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu vadide çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü, dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun, vuzuh ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaprasa yapsın huzurdan mahrumdur. Bunun için, beşeriyetin hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir uzvu addetmek icap eder. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün aza müteessir olur. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa, (bana ne) dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla alakadar olmalıyız. Hadise ne kadar uzak olursa olsun, bu esastan şaşmamak lazımdır. İşte, bu düşünüş insanları, milletleri ve hükümetleri hobdinlikten kurtarır. Hobdinlik, şahsî olsun, millî olsun daima fena telâkki edilmelidir.'
Türk Gençliği Atasının bu direktiflerini de benimsediğini, Avrupa Meseleleri Semineri ile başlayan Avrupa Kampanyası faaliyetlerile ispat yoluna girmiştir. Kore'deki kardeşlerinin yaptığını onlar burada fikir'le yapmağa çalışacaklardır. Kore'deki kardeşleri gibi, seslerini duyurmağa muvaffak olmalarını ve gazalarının onlarınki gibi mübarek olmasını kalben temenni ediyoruz.”
b) Dünya Devleti kitabında “Atatürk” adının geçtiği sayfa 176
“… Atatürk ve Venizelos'tan sonra bugünkü merhalesine ulaşan...”
c) Dünya Devleti kitabında “Atatürk” adının geçtiği sayfa 180
“Bugün bir Atatürk bekleyen ve ona şiddetle ihtiyaç duyan cemiyetler az mıdır?”
d) Dünya Devleti kitabında “Atatürk” adının geçtiği sayfa 229
“İlk sebep, Atatürk'ün (yurtta sulh, cihanda sulh) parolasını benimsemiş olan halkımızın esasen ve kalben sulh taraftarı olması ve bu gaye ile kurulmuş olan cemiyetlere resmen kaydolmak zaruretini hissetmemesidir.”
12. Mehmet Cevat Yıldırım'ın, “19481960 Döneminde Türkiye’de Avrupacılık: Avrupa Birliği Arşiv Belgelerine Göre Bir Değerlendirme”(8) başlıklı makalesinde; Dünya Devleti adlı kitapta Atatürk'e neden yer verildiği şu şekilde açıklanır:
“Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti Batı Avrupa’daki bütünleme tartışmalarını yakından takip eder. Cemiyet’in yayımladığı Kemal Tosun’un Dünya Devleti çalışması, Cemiyet’in inançlı bir Avrupacı düşünceyi savunduğunu gösterir. Tosun, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının da aynı yapı içinde yer almasının ancak egemenliği sınırlayıcı ulus üstü Avrupa projesinin Mustafa Kemal’in görüşleriyle bağdaştırılarak meşrulaştırılabileceğini düşünmüş olmalıdır ki Mustafa Kemal’den şu sözleri aktarır:...”
Ziya Gökalp te aynı amaçla kullanılmış, Cumhuriyet'in kurucu kadrolarının kendileri ile aynı yapı içinde yer aldığı algısı yaratılarak Avrupa Birliği ve Dünya Devleti projesinin meşrulaştırılması amaçlanmıştır.
13. Dünya Devleti kitabından anladığımız kadarıyla, Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti ve faaliyetleri gerek basın, gerek hükümet, iktidar ve devletin tüm kurumları tarafından olabildiğince desteklenmiş bulunmaktadır. Mehmet Cevat Yıldırım, “19481960 Döneminde Türkiye’de Avrupacılık: Avrupa Birliği Arşiv Belgelerine Göre Bir Değerlendirme”(8) başlıklı makalesinde; bu desteği şu cümlelerle vurgular ve somutlaştırır:
“1952’de gerçekleşen NATO üyeliğine kadar Türkiye, hem CHP hem de DP yönetimindeki dış politikasında belki de tarihinin en Batıcı dönemini yaşar.
Kongre’nin ardından ilk temas kurulan kişi Bayındırlık Bakanı ve Otuzbeşler önderi Nihat Erim’dir. Avrupa Federalistleri Birliği Genel Sekreteri Raymond Silva’nın 29 Haziran 1948’de gönderdiği mektuba cevaben Erim, 20 Temmuz 1948’de Silva’ya bir mektup göndererek TBMM bünyesinde bir “Avrupa Federalizmi Parlamenter Grubu” kurulduğunu bildirir. Bu grubun başkanı Urfa milletvekili ve yazar Suut Kemal Yetkin’in Avrupa bütünleşmesiyle ilgilendiğini belirtir. Erim ayrıca İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde akademisyenlerin dernekler kurmakta olduklarını ve bu derneklerin yakında bir federasyon kuracağını söyler. Avrupa Hareketi’nin Genel Sekreteri J. H. Retinger, 2 Eylül 1948’de Suut Kemal Yetkin’e bir mektup göndererek ismini ve adresini Nihat Erim’den aldığını bildirir. Retinger, Yetkin’e Kongre’de Ahmet Emin Yalman’la tanıştığından bahseder. Retinger’in isteği, Yetkin’in mümkünse Yalman’la birlikte hareket ederek bir an önce Avrupa Hareketi Türkiye Ulusal Konseyi’ni kurmasıdır. Mektubunun ekinde Yetkin’e aynı yıl içinde kurulan Uluslararası Avrupa Hareketi’ni tanıtan bir bilgi notu da gönderir. Suut Kemal Yetkin’in cevabının olumlu olduğunu yine Retinger’in 31 Aralık 1948’de Paris Büyükelçisi Oğuz Gökmen’e gönderdiği bir mektuptan öğreniriz.
2 Eylül’de Retinger’in teklifi ile bu teklifin olumlu karşılandığını öğrendiğimiz yazışma arasında Raymond Silva yeniden devreye girerek Retinger’i Türkiye’deki Avrupacılık hakkında bilgilendirir. Silva’nın “Avrupa Federalistleri Birliği” antetli ve 21 Eylül 1948 tarihli mektubu şüphesiz AB arşivlerindeki en ilgi çekici belgelerden biridir. Bu mektupta Silva, Nihat Erim’in 20 Temmuz’da yazdığı mektuba binaen, TBMM bünyesinde bir parlamenter grubun oluşturulduğunu bildirir ve bu grubun üyelerini şu sıfatlarla takdim eder: General Ali Fuat Cebesoy (TBMM Başkanı), Necmeddin Sadak (Dışişleri Bakanı), Nihad Erim (Bayındırlık Bakanı), Fuat Sirmen (Adalet Bakanı), Tahsin Bangüoğlu (Milli Eğitim Bakanı), Kasım Gülek (İletişim Bakanı), Şükrü Saraçoğlu (eski Başbakan), General Refet Bele (eski Milli Savunma Bakanı), Adnan Adıvar (Eski İçişleri Bakanı), Şemsettin Günaltay (TBMM Başkan Yardımcısı). “Eski CHP üyeleri” başlığı altında: Hasan Şükrü Aral (Bolu vekili), Atıf Akgüç (Bursa vekili), Vedat Dicleli (Diyarbakır vekili), Muammer Eris (Ankara vekili), Mekki Hikmet Gülanbek (İstanbul vekili), Fahri Kurtuluş (Rize vekili), Tezer Taşkıran (Kars vekili), Suud Yetkin (Urfa vekili ve Türk Parlamentolar arası Grup Başkanı). “Demokrat Parti’den üyeler” başlığı altında: Fuat Köprülü (İstanbul vekili) ve Adnan Menderes (Kütahya vekili). Lahey Kongresi’nden sadece birkaç ay sonrasına ait bu listede Kurtuluş Savaşı komutanları, kabinenin bir kısmı, CHP vekilleri ve DP’nin önde gelen iki ismi bir araya gelmiştir. Silva’nın mektubu resmi düzeyde hem CHP’nin hem de yeni kurulan DP’nin Avrupa federasyonu fikrine kayıtsız kalmadığını gösterir. Böyle geniş bir yelpaze tarafından hem de en üst düzeyde desteklenen Avrupacılık 1948’de özellikle resmi çerçevede son derece meşru karşılanan bir düşünce görünümü verir.
Nihat Erim’in ve Raymond Silva’nın mektuplarında sözünü ettikleri Avrupacı örgüt 1948 yılı içinde İstanbul’da kurulan Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti’dir.
AB arşivleri belgelerinden ilk çıkarılabilecek sonuç, 1948’den itibaren Türkiye’de son derece donanımlı ve etkili bir Avrupacı hareketin oluştuğudur. Bu hareket, geleneksel Batıcı politikanın Sovyetler Birliği’nden algılanan tehdidin etkisiyle güçlenmesi sayesinde yönetici kesimin desteğini kazanmıştır. Lahey Kongresi’nin yapıldığı 1948’de Kurtuluş Savaşı’nın öne çıkan isimlerini, CHP’li bakan ve vekilleri ve DP kurucularını da içeren bir Avrupa federalizmi parlamenter grubu kurulmuştur. Keza Eylül 1948’de Avrupa federalistlerinin Lüksemburg’daki ve Şubat 1949’da Avrupa Hareketi’nin Brüksel’deki toplantılarına hükümet adına en üst düzeyde katılım sağlanmıştır. İkinci olarak, Avrupa bütünleşmesi adına hayli erken denebilecek bir tarihte bu denli gelişkin bir Avrupacı hareketin varlığı, Avrupacılığın devlet katında son derece meşru görüldüğünü kanıtlar. Çıkarılabilecek üçüncü sonuç, bu tartışmaların devletin en üst düzeyinde takılıp kalmadığı, bir kitlesel propaganda kampanyasıyla Türkiye’nin her yerinde binlerce kişiye ulaştırıldığıdır. 1950’lerin ortasında Batı’nın güvenlik kaygısının azalması, bütün Avrupa’da Avrupacılığı bir krize sokarak Türkiye’deki Avrupacılığı kırılgan hale getirir. Kıbrıs gerilimi ve buna bağlı olarak Yunanistan’la ilişkilerin bozulması sebebiyle kamuoyunda artan milliyetçilik işte bu koşullar altında Avrupacılığın sonunu hazırlar. O halde dördüncü bir çıkarım olarak Türkiye’deki Avrupacı hareketin, Türkiye’nin siyasi koşullarından, dış politika tercihlerinden ve uluslararası konjonktürden olumlu ve olumsuz olarak etkilendiği söylenebilir. Son olarak not edilebilecek bir husus, Türkiye’de 1948’den 1950’lerin ortasına kadar güçlü bir Avrupacı hareketin yaşanmasının, 1959’da AET’nin Türkiye’nin ortaklık başvurusuna olumlu yanıt vermesinde önemli bir etken olmasıdır. AET’yle ilk temasların sadece birkaç ay sonrasında yaşanan askeri darbe, resmi ilişkileri tamamen engellemese de Türkiye’deki Avrupacılığın bu ilk dönemini bitirir.”
14. Dünya Devleti adlı kitabı yayımlayan Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti ve faaliyetlerini de içeren Avrupacı, Batıcı, Atlantikçi Dünya Devleti hareketi, İsmet İnönü'nün Devletin başında olduğu dönemde iktidarın ve devletin tüm kurumlarınca desteklenirken; Dünya Devleti kitabında Atatürk ile beraber yazdıkları, amacının dışında çarpıtılarak kullanılan Ziya Gökalp'in kitapları, fikirleri unutturulmak, hatta çeşitli iftiralarla kötülenmek istenildi, yeni harflerle hiçbir kitabı bastırılmadı, üstelik bunları yayınlayanların dernekleri kapatıldı, Halkevlerinde Ziya Gökalp hakkında bir gün tertiplemek, bir konferans verdirmek çok çetin mücadelelere yol açıyordu, Gökalp için hemen bütün resmi kapılar kapatılmıştı, bununla da yetinilmeyerek Ziya Gökalp resmi kanallardan karalanmaya çalışıldı, “Türkçülüğün Esasları”, “Türkçülük” kitapları da sanki suç unsuru ihtiva ediyormuş gibi toplatıldı, kaldırtıldı (1944). (9)
Anlaşıldığı kadarıyla dünya devletçilerini, Atlantikçileri destekleyenler, aslında Ziya Gökalp'den ve fikirlerinden hiç hoşlanmıyorlardı.
SONUÇ
Sayın Cengiz Özakıncı, Kanal B'de 04.02.2017 tarihinde yayımlanmış olan “Küreselci Emperyalizmin Ulus Devlet Düşmanlığı, Etnik Bölücülük ve Tek Dünya Devleti Düşleri” konulu “Tarihin Bilinmeyen Yüzü” programında; Ziya Gökalp hakkında çok vahim bir yanlışa imza atmış bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin kurucu ilkelerini ve düşünce yapısını oluşturmada emeği geçmiş, yaşamını bu mücadeleye adamış, Türkçü fikir ve bilim adamı Ziya Gökalp'in, Atlantikçilerin propaganda aracı olan bir Kitapta yansıtıldığı biçimde karalanmasının kimlerin işine yarayacağı açıktır.
Elbette herkes gibi Ziya Gökalp de eleştirilebilir. Ancak Sayın Özakıncı'nın bu eleştiriyi yaparken, “Kalemin Namusu Makaleler 1 Türk Savun Kendini”(10) başlıklı kendi kitabının ilk makalesi olan “Namus Manifestosu Kalemin Namusu” başlıklı makalesindeki ilkelere sadık kalarak eleştirisini yapması beklenilirdi. Ziya Gökalp'in, Dünya Devletçilerinin gözlüğüyle değil, kendi yazdıklarıyla değerlendirilmesi gerekirdi.
Ziya Gökalp, kendisinin bütün eserlerinde kullanmış olduğu bilimsel sistematik yöntemle eleştirilmeyi hak etmiştir. Ziya Gökalp gibi tarihe mal olmuş şahsiyetleri eleştirirken biraz dikkat ve özen gösterelim lütfen.
Dipnotlar:
(1) “Bir ikinci destek te, ulus devletlerin parçalanması yönünde, bugün çok fazla kullanılan küreselleşme, globalizm kavramı altında olup bitenlere baktığımız zaman, işte bu kavram altında yapılan çalışmaların da yine, ulus devletleri modası geçmiş, parçalanması ve yok olması ve tarihe karışması gereken gerici, tutucu, insanlık düşmanı bir kurum olarak nitelendiriyor ulus devleti, bu küreselciyim diyenler, onların teorisyenleri, kuramcıları, şimdi onları göreceğiz zaten. Şimdi tek Dünya Devleti, bu küreselciyim diyen kuramcıların takıntısı, bütün savaşlar ulus devletlerin varlığından kaynaklanıyor, ulusal egemenlik kavramı var olduğu sürece insanlık savaşlardan kurtulamayacaktır, tezleri bu. Ulus devletlerin tamamen ortadan kalktığı tek Dünya Devleti olsun, bütün insanlığın bir tek devleti olsun, o zaman savaş çıkmayacaktır, insanlık barış içinde mutlu bir şekilde yaşayacaktır, sınırlar da kalksın, vs. diyorlar.” Cengiz Özakıncı, Tarihin Bilinmeyen Yüzü, 04.02.2017, 4.30 dakika.
(2) Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları" [1923], Ziya Gökalp, Kitaplar, Cilt 1, istanbul, YKY, 2007, s. 230233.
(3) Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak [19121913 yıllarında Türk
Yurdu'nda yayımlanmış dizi; kitaplaştırıldığı yıl: 1918], haz. İ. Kutluk, Ankara, Kültür
Bakanlığı 1976, s. 1013
(4) Birleşmiş Milletler Andlaşması Resmi Gazete24 Ağustos 1945 https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/330.pdf
(5) Ziya Gökalp, "Milletlerin Sevişmesi", Yeni Türkiye, 5 Temmuz 1339 [1923]; Makaleler IX, haz. Şevket Beysanoğlu, Kültür Bakanlığı, İstanbul, 1980, s. 7276.
(6) Ziya Gökalp Yeni Türkiye'nin Hedefleri, Baha Matbaası, İstanbul, 1974, Hikmet Tanyu'nun bir incelemesi ve Ziya Gökalp'in kızı Hüriyet Gökalp'in Önsözü'yle, s. 2126.
http://ulkunet.com/UcuncuSayfa/Ziya_Gokalp,_Yeni_Turkiyenin_Hedefleri_1157.pdf
(7) Ziya Gökalp, “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" [19121013], 'Milliyet Mefkuresi', Ziya Gökalp, Kitaplar, Cilt 1, istanbul, YKY, 2007, s. 8184.
(8) Yıldırım, Mehmet Cevat, “19481960 Döneminde Türkiye’de Avrupacılık: Avrupa Birliği Arşiv Belgelerine Göre Bir Değerlendirme”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 11, Sayı 41 (Bahar 2014), s. 109131.
(9) Ziya Gökalp Yeni Türkiye'nin Hedefleri, Baha Matbaası, İstanbul, 1974, Hikmet Tanyu'nun bir incelemesi ve Ziya Gökalp'in kızı Hüriyet Gökalp'İn Önsözü'yle, s. 2628.
http://ulkunet.com/UcuncuSayfa/Ziya_Gokalp,_Yeni_Turkiyenin_Hedefleri_1157.pdf
(10) Cengiz Özakıncı, Kalemin Namusu / 1 Türk, Savun Kendini Makaleler 20092019, Otopsi yayınları, İstanbul, Ekim 2019.
Ekler:
1. Ziya Gökalp'in Yeni Mecmua'da yayınlanmış olan TÜRKÇÜLÜK NEDİR 1,2,3 başlıklı 3 makalesi
Ziya Gökalp Yeni Mecmua Yazıları, haz. Dr. Salim Çonoğlu, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul, 2018, s. 241267.
2. Ziya Gökalp'in MİLLETLER CEMİYETİ başlıklı makalesi
Ziya Gökalp, "Milletler Cemiyeti", Cumhuriyet gazetesi, 26 Temmuz 1340 [1924]; Makaleler IX, haz. Şevket Beysanoğlu, Kültür Bakanlığı, İstanbul, 1980, s. 134137.
3. Ziya Gökalp'in Yeni Mecmua'da yayınlanmış olan başlıklı MİLLİYETÇİLİK VE BEYNELMİLELİYYETÇİLİK başlıklı makalesi
Ziya Gökalp Yeni Mecmua Yazıları, haz. Dr. Salim Çonoğlu, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul, 2018, s. 298306
4. Ziya Gökalp'in TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI adlı kitabından BEYNELMİLEL AHLAK başlıklı makalesi
Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları" [1923], Ziya Gökalp, Kitaplar, Cilt 1, istanbul, YKY, 2007, s. 282.
5. Dr. Kemal Tosun'un DÜNYA DEVLETİ adlı kitabı
Dünya Devleti, Kemal Tosun, Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti Yayınlarından No.1, Millli Mecmua Basımevi, İstanbul, 1952