Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden emekli olan Prof. Dr. Doğan Perinçek, 1688'den beri İzmir civarında beş deprem olduğunu söyledi.

GÖKHAN BÜYÜK

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden emekli olan Prof. Dr. Doğan Perinçek, 1688'den beri İzmir civarında beş deprem olduğunu söyledi. Bu depremler sonrasında büyük yıkımı Karşıyaka, Alsancak ve Konak civarında, alüvyon zemin üzerindeki binaların yaşadığına dikkat çeken Perinçek “İzmir'de alüvyon zemin üzerinde olan binaların o zemine göre yapılması gerekirken yapılmaması ve kullanılan malzemenin de yetersizliği bu binaları yıktı” dedi.

Alüvyon zemininin tercih edilmemesi gerektiğini vurgulayan Perinçek “Eğer o zemini tercih etmekte mecbur kalırsanız ona göre bina yapmanız gerekiyor. O zamanda binanın maliyeti çok yükseliyor” diye konuştu. Perinçek şöyle devam etti:

ÇANAKKALE’YE DİKKAT

"Alüvyon zemine bina yapmanız tarım toprağını kaybetmenize de neden oluyor. Yani iki tane büyük zararı var. Hem sağlam bina yapamıyorsunuz, hem de tarım toprağı kaybediyorsunuz. Çanakkale'yi de uyarıyorum. Çanakkale şehrinin yüzde yetmişi alüvyon toprak üzerinde ve bu toprak yapı üzerine ev yapılmasına hâlâ izin veriyorlar. Halbuki bu kentlerimizin sağlam zemine sahip yerleri var. İzmir’de yıkımın olduğu bölgede bataklık ve dere vardı. Derenin ve bataklığın kurutulması ile birlikte kuru zemine bina yapıldı ve bu sonuçlar doğdu."

‘FAİZSİZ KREDİ İLE TEŞVİK’

“İstanbul'da tehlikeli olabilecek binaları yıkıyoruz ve yenisini yapıyoruz. Fakat bu binaları o kadar düzensiz yapıyoruz ki ev sahibi ile müteahhiti karşı karşıya bırakıyoruz. Müteahhit parayı alıyor evi yarım bırakarak kaçıp gidiyor ya da bina normalde 4 katlı ise 6 katlı yapıp buradan kâr elde etmeye çalışıyor. Bu işte devlet kontrolü olması lazım. Kanaatimce hasarlı veya dayanıksız binalarda yaşayan kişilere daire başı sıfır faizli örneğin 20 bin TL kredi verilirse bu işin üstesinden gelebilirler. Bununla birlikte süreci de hızlandırmış oluruz. Çünkü bir yığın insan parası olmadığı için ekonomik zorluklardan dolayı bu işe girmiyor.”

'ÖNCELİK SIRALAMASI YAPILMALI'

Afet yönetimi uzmanı Kubilay Kaptan, Türkiye'deki 20 milyon yapının 17 milyonunun kaçak payı olduğunu söyledi. Kaptan'a göre bu rakam İstanbul'da şöyle: 1 milyon 500 bin ruhsatlı, 2 milyon kaçak yapı...

Ruhsatlı binalarla ilgili bile sorun yaşandığına dikkat çeken Kaptan “2 milyon bina tamamen kontrol dışı. Yaptığımız araştırmalarda binaların yüzde 5'inin tamamen çökeceğini öngördük. Yüzde 15'inin ise ağır hasar göreceğini saptadık” dedi. Kaptan bazı araştırmaların ise yıkılacak bina yüzdesini yüzde 15 olarak gösterdiğini belirtti.

ÖNCELİK 12 BİN BİNADA

Yapılması gerekenleri şöyle anlattı:

“Bazı tekniklerle 12 bin adet binayı ayıklayıp ilk önce bunları yeniden yapmamız lazım. Dönüştürülecek 12 bin binanın yanı sıra hâlâ güçlendirilmeyi bekleyen kamu binaları var. Ondan sonra orta hasar vs diye gidebiliriz. Peki bizde ne yapıldı? 2011 yılında bir plan hazırlandı. Çok iyi niyetli bir biçimde başladı, 'bu binalar tespit edildikten sonra güçlendirelim' denildi. Apartmanda yaşayanlardan çoğunluk bekleniyordu. Daha sonra da bakanlığa sahada uygulamaya girildiğinde kolay olmayacağı söylendi ama yasa öylece geçti. Daha sonra bu iyi niyetin kötü niyet olarak ortaya çıktığını gördük. 12 bin tane yıkılacak binanın güçlendirilmesi yerine ilgisiz alakasız binaların güçlendirilmesine başlandı. Ağır hasarlılar da yapıldı ama çok azı güçlendirildi. Bugünden sonra iyi bir kentsel dönüşüm yapmak istiyorsanız riskli binalardan başlayarak, belirlenen 12 bin binanın güçlendirilmesi gerekmektedir.”

'KÂR HIRSIYLA OLMAZ'

Dar gelirli vatandaşlar için sürecin zorluğuna dikkat çeken Kaptan şöyle devam etti:

“Bazı imkanlar sağlanıyor fakat bu yeni yapılan evlerini almaya yetmiyor. Küçükçekmece'de 100 metrekarede oturan bir vatandaşın evi 150 bin TL olsun... Ama yeni yapılan ev 500 bin TL. Yani bu ev sahibinin 500 bin TL'ye evini alma imkanı yok. Burada artışın sebebinde müteahhitlerin kâr etme amacı da var. Bu dönüşüm eğer sosyal devletin kamu hizmeti olarak görünüyorsa devlet destekli olması lazım. Devletin az kârla dönüşüm yapması veya üstüne alması gerekir. Devletin müteahhiti bir taşeron gibi görmeli. Dönüşüm devlet kontrolünde gerçekleşmelidir.”