Uluslararası casusluk ve ihanet şebekesi FETÖ ile mücadelemiz 90’lı yıllarda başlamıştı. Gittikçe yaklaşan faica gözümüzün önünde büyüyordu. Hazırladığımız kapsamlı raporları devletimizin etkili ve yetkili makamlarına sunduğumuzda ya hiç dikkate alınmıyor ya da bize kötü gözle bakılmasına neden oluyordu. Jandarma, Emniyet ve MİT olarak “Dikkat edin bu yapılanmaya, bunlar Cumhuriyetin altını oymaya, devleti ele geçirmeye çalışan bir dış odaklı şebeke, tedbir alın” diye feryat etmemize rağmen HİÇBİR ŞEY yapılmadığı gibi, destek de veriliyordu.
Bütün terör örgütlerinin yaptığı gibi FETÖ de kendilerine engel gördükleri her kuruma, her kişiye her türlü rezilliğin sergilendiği saldırılarına başlamıştı.
Neyse fazla uzatmayayım. 1 Temmuz 2008 günü FETÖ’cü savcıların talimatı ile FETÖ’cü polisler beni gözaltına aldılar. İki gün sonra da bugün kaçak olan, o gün savcılık yaptırılan, altına zırhlı makam arabaları tahsis edilen, kullanılmaya her daim, elverişli gazeteci kılıklı omurgasız piyonlar tarafından kendisine methiyeler düzülen, hatta daha da ileri gidilerek “heykeli dikilecek” denilen Zekeriya ÖZ adlı şahsın yanına “sorgu” için götürdüler.
Savcı koltuğunda oturan kişi, tavrı, oturuşu, konuşması ile bir Cumhuriyet Savcısına benzemiyordu. “Albayım senin dosyan burada, bir çok ödülün var, hepsi terörle ilgili, sen bana Hurşit, Şener gibiler hakkında bir şeyler anlat ben de seni bırakayım” gibi aşağılık sözler söyledi. Sonra çekmeceden 100 sayfalık bir yarım kapak dosya çıkardı. El yazısı ile yazılmış notları bana gösterdi. “Bu kimin yazısı biliyor musun” diye sordu. İmralı’da sorgu ve mülakat esnasında defalarca ev ödevi(!) verdiğim terörist başının yazısını hemen tanıdım.
Meğerse “Ergenekon” davasının altını doldurmak için FETÖ’cü Zeko, PKK’lı Apo’dan görüş sormuş. Bebek katili bir de liste yapmış “saf dışı bırakılması gerekenler” diye. Baktım benim adımı yazmış hem de kocaman. Görevimizin kutsallığı ve hassasiyeti gereği adımızı bilmesinin mümkün olmadığı bir terörist benim adımı da FETÖ’cülerden öğrenmişti. Casusluğun gereğini yapıp aynı zamanda beni deşifre etmişlerdi.
Savcılık makamını işgal eden şahsa, burada okuyucuya saygımdan dolayı söyleyemeyeceğim cümleleri sarf ettikten sonra korkudan kıpkırmızı olan ve kapıdaki FETÖ’cü korumalara “bana saldıracak” şeklinde bağıran kişiye hitaben “Bu yaptıklarınız hesabı sorulacak, Türk milleti sizi unutmayacak” dedim. FETÖ’cü polisler eşliğinde kapıdan çıkarken savcılık makamında oturan FETÖ’cü tekrardan bağırdı: “Göreceksin seni iddianamede Ergenekon yöneticisi yapacağım”. İddianame açıklandığında baktım “Ergenekon örgütü yöneticisi H. Atilla Uğur” diye yazmışlar.
Henüz duruşmalar başlamamıştı. Silivri Cezaevi’nde rahatsızlığım nedeniyle revire götürdüler. Doktor beni ileri tetkik için o zamanki adıyla GATA Haydarpaşa Asker Hastanesi’ne sevk etti. O dönemde bir Ergenekon tutuklusunu GATA’ya sevk etmek cesaret işiydi. O doktorun adını hatırlamıyorum ama buradan ona selamlarımı gönderiyorum.
Hastane muayenesi sonucunda tetkik ve tedavi için yatırılmama karar verdiler. Elbette mahkûm odasında ve kapısında güvenlik güçlerinin nöbet tutuğu bir yere yatırıldım.
Benim rahatsızlığım ile ilgilenen branş doktorlarının dışında da hastane personeli doktorlar benimle tanışmak için gelmeye başladılar. İşte o ziyaretlerden birinde ikisi albay biri yarbay üç askeri doktor odamda idi. Biraz tedavi sürecinden bahsettikten sonra, Albay “komutanım sizin gibi bir kahramana devlet bunu nasıl yapar” filan diye konu açtı. Huzursuzluğu ve kıpranışı dikkatimi çekmişti, ama sonra umursamadım ve işte o malum ses kaydındaki sohbet gerçekleşti. Bir süre sonra FETÖ’nün baş yayın organı Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV günlerce yayın yaptılar. Youtube’de hâlâ duruyor.
Hemen şunu söyleyeyim o gün ne dediysem bugün de onu söylerim. Zekeriya’nın kaçacağı, Genelkurmay Başkanının da tutuklanacağını ta 2009’da bilmiş ve söylemiş olmam benim müneccimliğim veya kahramanlığımdan değildir. Geçmişte de günümüzde de vatan ve milletini karışıklıksız seven, gündemi yakından takip eden milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından sadece birisiyim. Türk milletini, bu aziz vatanı sevmemin, M. Kemal Atatürk ve O’nun kurduğu Cumhuriyete sıkısıkıya bağlı olmamın dışında hiç bir özelliğim yoktur.
Bugünlerde FETÖ yine kıpırdanmaya başladı. Müthiş bir mücadele sergileyen Savcı, Polis ve Jandarmalara bir Türk vatandaşı olarak teşekkür ediyorum. Çok zor koşullarda büyük mücadele verdiklerini biliyor ve görüyorum. Ama kripto FETÖ’cülerin her yerde olduklarını da belirtmem gerekir. Onlar bugün başka başka maskelerin ardındalar. Dikkati elden bırakmak, mücadeleyi sulandırmak çok tehlikelidir. Onların istedikleri de budur. FETÖ tipi terör örgütleri, her zaman engel gördükleri kurum ve kişilere saldırırlar demiştim. Önce, Mavi Vatan teorisyenlerinden, Balyoz kumpası ile cezaevine konulan vatanseverler arkadaşım (E) Amiral Cem Gürdeniz’i hedefe koydular. Her zaman olduğu gibi uyduruk ses kayıtlarıyla başladılar. Sonra benimle ilgili özellikle sosyal medyada belden aşağı hamleler yapmaya başladılar. Hiç şaşırmadım. Aksine sevindim. Dik duruş, Cumhuriyet değerleri ve M. Kemal Atatürk’e bağlılığımız alçakları yine rahatsız etmiş demek ki. Ben bütün ömrümü vatan ve millet düşmanları ile mücadeleye vermişim. Tam bağımsızlık ve Cumhuriyetimiz için canını hiçe sayan milyonlardan sadece biriyim. Bu nedenle FETÖ, PKK, vs. hangi ihanet örgütü var ise hayatımın sonuna kadar mücadele edeceğim. 2013 yılında Silivri duruşma salonunda FETÖ’cü mahkeme üyeleri ve FETÖ’cü savcılara söylediklerim ortadadır…