Milli marşlar, her ulusun tarihi içinde gerçekleşen savaşlar, yenilgiler, zaferler gibi büyük olaylar sonucunda oluşan umut ve beklentilerin eseridir. Bayraklar ve milli marşlar milletlerin ve ülkelerin en önemli milli sembolleridir ve yazıldığı dönemlere ait siyasal, toplumsal ve sosyokültürel açıdan önemli bilgiler barındırır. Diğer ülkelerin milli marşlarından birkaç örnek verecek olursak, sözlerinin birçok kez değiştirildiğini ve konularının milli mücadele dışındaki konulardan seçildiğini görürüz:
MİLLİ MARŞLAR
Fransız Milli Marşı; Claude Joseph Rouget de Lisle tarafından 1792’de savaş sırasında ‘Ren Ordusu'nun Savaş Şarkısı’ olarak bestelenmiş, 1795 yılında Fransa Ulusal Marşı olarak kabul edilmiştir. Napolyon tarafından devrimci fikirler içerdiği gerekçesiyle yasaklanan marş, 1878 yılında tekrar ulusal marş ilan edilmiştir. Sözlerinde birliğin önemi, düşman zulmüne karşı mücadele gerekliliği vurgulanır.
1875’te aynı beste Peter Lavrov tarafından Rusça bir metin yazılarak, 1905 Rus Devrimi’nde kullanılmış ve sözleri en son 2000 yılında değiştirilerek, Rus Milli Marşı olarak kabul edilmiştir. Ana tema olarak, vatan sevgisi, emek ve kardeşlik, özgür ve birleşmiş halk, güçlü anayurt konuları işlenmiştir.
İngiliz Milli Marşı; “God Save the Queen” (Tanrı Kraliçeyi Korusun) İngiltere’nin ve Britanya Milletler Topluluğu’nun ortak marşıdır.
Alman Milli Marşı; 1797 yılında yazılan “Deutschland Deutschland über Alles” (Almanya Her Şeyin Üstünde Almanya), birlik, adalet ve özgürlük sözleriyle başlayan, 1922 yılında resmen kabul edilen marştır.
Belçika Milli Marşı; 1830 yılında bağımsızlığını kazandığı zaman ortaya çıkmıştır. Sözlerinde ülke sevgisi, bağlılığı, ülkelerinin bütünlüğü için fedakarlıkları ve ülkenin kralına sadakat gibi konulara vurgu yapılmıştır.
Hollanda Milli Marşı; 1815’te yazılan, ülkenin bağımsızlık mücadelesini anlatan marştır. 1932’de resmi olarak kabul edilmiş, sözlerinde, her koşulda vatana bağlılık ve sadakati anlatmakta, ülkenin kral ve kahramanlarına saygı sözleri bulunmaktadır.
OSMANLI DEVLETİ’NDE MARŞLAR
Osmanlı Devleti’nin ise bir milli marşı yoktu. Katıldıkları uluslararası törenlerde bunun eksikliği ve sıkıntısı yaşanmış, törenlere katılanların başına enteresan olaylar da gelmişti. Örneğin, Reşadiye harp gemisinin kızaktan indiriliş törenine İngiltere’ye davet edilen Türk heyeti, törenin son dakikalarında birden bire güç bir durumla karşılaşırlar. İngiliz denizcileri kendi milli marşlarını okuyunca, Osmanlı denizcileri söyleyecek bir milli marşları olmadığı için bir süre birbirlerine bakıp kalırlar. Durumun önemini kavrayan çarkçıbaşı:
Arkadaşlar, 'Entarisi ala benziyor’u biliyor musunuz?
Biliyoruz...
O halde hep beraber, 'Entarisi ala benziyor / Sultan Reşad bana benziyor'u söyleyelim.
Bunu söylerler de işi kurtarırlar.
19. yüzyılda II. Mahmut döneminde, ordu ve bandonun yeniden yapılandırıldığı dönemde, Mahmudiye Marşı (18081839), Sultan Abdülmecit için Mecidiye Marşı (18391861), Sultan Abdülaziz için Aziziye Marşı (18611876), II. Abdülhamit için Hamidiye Marşı (18761909), Mehmet Reşad için Reşadiye Marşı (19091918) bestelenir. Fakat bu marşlar milli marş değil, güftesi olmayan padişah için bestelenen, kraliyet marşlarıydı.
TÜRK ORDUSU MİLLİ MARŞ TALEP EDİYOR
Kurtuluş Savaşı başladığı sıralarda, ordumuzun içindeki istiklal ateşini alevlendirecek, azmini, cesaretini, milli şuurunu pekiştirecek, milletimizi tek yürek, tek yumruk haline getirecek, manevi bir güce, İstiklal Marşı’na ihtiyaç duyulur.
TBMM 23 Nisan 1920’de açıldıktan sonra, Meclis, hiç vakit kaybetmeden aralarından seçtikleri “İrşad Encümeni” (halkı aydınlatma kurulu) 27 Nisan 1920 günü üyelerini Anadolu’ya gönderir. Kurul halkı milli mücadele konusunda aydınlatmakla görevlendirilmişti. Anadolu’daki bozguncu faaliyetlerin önlenmesi, düşmana karşı direnişin anlatılması en acil sorundu. İrşad Encümeni üyeleri, derhal yola çıkarak, cepheleri dolaşmaya başlarlar. Askerlerle yaptıkları görüşmelerde milli bir marşa duyulan ihtiyaç ortaya çıkar. Böyle bir marş, hem cephedeki askerin moralini yükseltecek, hem de yeni kurulacak Türk Devleti'ni temsil edecekti. Yabancı devletlerle olan ilişkilerde ve resmi törenlerde de marş gerekliydi. Zamanı gelmişti! İstiklal Savaşı’nda duyulan heyecan kelimelere dökülsün, bu mücadele sonsuza dek kalpleri o heyecanla doldursun ve o heyecan tüm yurdu inletsin, o ses bütün seslerin üstünde yükselsin istendi...
MECLİS’İN GÜFTE YARIŞMASI
Meclis’te milli marş konusu konuşulur ve Maarif Vekaleti’nin, İstiklal Marşı için bir güfte yarışması düzenlemesine karar verilir, yarışmayı kazanan şaire beş yüz lira ödül verileceği ilan edilir. Maarif Vekaleti’ne memleketin dört bir yanından şiirler gelir, yarışmanın son gününe gelindiğinde eser sayısı 724’e ulaşır. 23 Aralık 1920’den sonra Maarif Vekaleti güfteleri inceler. İçlerinde çok değerli eserler olmasına rağmen, hiçbiri aranan özellikte yani “milletimizin dahili ve harici bağımsızlık savaşını” tam olarak ifade edecek nitelik taşımıyordu. Özellikle Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, hiçbirini yeterli bulmuyordu.
MEHMET AKİF NASIL YAZDI
Tanınmış bir şair ve aynı zamanda Burdur Milletvekili olan Mehmet Akif Bey, bu yarışmaya katılmamıştı. “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiiriyle milletin gönlünde ayrı bir yer edinmişti. Yarışmaya neden katılmadığını soranlara “Milletimin kurtuluş müjdesini verecek, imanını terennüm edecek bir eseri parayla yazacak karakterde bir adam değilim” diyordu. Ona göre millet için yapılacak bir işin maddi karşılığı söz konusu olamazdı.
Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Akif’in yarışmaya ödül yüzünden katılmadığını öğrenir ve kendisine şöyle bir davet mektubu gönderir: “Çok aziz ve muhterem efendim; İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin ortadan kaldırılması için pek çok tedbirler vardır. Zatı üstadanelerinin talep edilen şiiri vücuda getirmeleri maksadın gerçekleşmesi için son çare olarak kalmıştır. Asil endişelerinizin icap ettiği ne varsa yaparız. Memleketi bu tesirli telkin ve coşturma, heyecanlandırma vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetlerimi arz ve tekrar eylerim efendim.” (5 Şubat 1921) Umum Maarif Vekili Hamdullah Suphi.
İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ
Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı yazmaya ikna edilir ve şiirini kısa sürede tamamlayarak bakanlığa teslim eder. Şiir ilk olarak 17 Şubat 1921 tarihinde Sebilürreşad dergisinin baş sayfasında yayımlanır. Mehmet Akif’in şiiri, 12 Mart 1921’de Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığındaki Meclis’te, Hamdullah Suphi tarafından dört kez okunarak ayakta dinlenir ve alkışlar eşliğinde oylanarak, saat 17.45’te milli marşımız olarak İstiklal Marşı resmen kabul edilir.
İstiklal Marşı’nın kabulünün ardından İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca ve Farsça’ya çevrilerek yurt içi ve yurt dışında, cephelerde dağıtıldı. Bütün mitinglerde, törenlerde okunur. 500 liralık ödül ise, Mehmet Akif’in isteği üzerine, Hilali Ahmer (Kızılay) bünyesindeki, yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten ‘Darülmesai’ye bağışlanır.
Kurtuluş Savaşımızın en çetin döneminde yüreği vatan sevgisi ve bağımsızlık aşkıyla yanan Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşı, Türk Milleti'nin milli birlik ve beraberliğini, bağımsızlığa olan tutkusunu ve mücadelesini en çarpıcı şekilde ortaya koymuştur. Mehmet Akif bu konuda bir gazeteciye yaptığı açıklamada, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diyerek, Türk Milleti'nin bağımsızlık yolundaki mücadelesini vurgulamış, marşı “Kahraman Ordumuza ve Türk Milletine” ithaf etmiştir. Milli mücadelenin kazanılmasında, maddi gücü sınırlı olan Türk Ordusu marşta anlatılan manevi desteklerle, güçlenmiş ve bu destek savaşın kazanılmasında önemli etkenlerden biri olmuştur.
İstiklal Marşımız, istiklal mücadelesini geleceğe taşıyan ve bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz “milli mutabakat metni”dir. Bu yüzden, dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızın altında İstiklal Marşımızı söylerken ayaklarımız yere sağlam basar, göğsümüz kabarır, gücümüze güç katar, başımız dik, sesimiz gür çıkar! Çünkü bu marş bizim! Üzerinde yaşadığımız toprakların her karışı gibi, Türk milletinindir!
Aydınlık