CAN ÇAKIR

Batı Trakya Türklerinin azınlık statüsü ve ilgili hakları, başta Lozan Antlaşması olmak üzere farklı anlaşmalarla tanımlanmış durumda. Yapılan anlaşmalara göre, Yunanistan’ın kuzeydoğusundaki üç ile dağılmış olarak yaşayan Türk toplumu kendi okullarını kurabilir, bunları yönetebilir ve müftülerini seçebilir. Ancak Gümülcine Seçilmiş Müftüsü ve Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı İbrahim Şerif, 2017 yılında katıldığı bir toplu sünnet töreninde Mevlidi Şerif okumaktan dolayı yargılanıyor. Şerif hakkında görülen dava, yapılan antlaşmaların açık ihlali. İlk duruşması 8 Ekim’de görülen dava, “tanıkların hasta raporu olduğu” gerekçesiyle 8 Aralık’a ertelendi.

‘HALKIN SEÇTİĞİ MÜFTÜLERİ TANIMIYORLAR’

Davaya konu olan makam gaspı iddiaları, 28 yıl öncesine dayanıyor. Aydınlık Avrupa’ya konuşan İbrahim Şerif, konuyu şöyle özetledi: “1985 yılında Gümülcine’de, 1990 yılında İskeçe’de müftüler vefat edince idareciler azınlığa danışmadan aramızdan bazı kişileri müftülük makamına atadı. Müslüman Türk azınlığı ise bu atamaları kabul etmeyerek antlaşmalara göre seçim yapılmasını istedi. Yetkililer seçimi kabul etmeyince, Batı Trakya Müslüman Türk halkı 1990 yılında kendi imkânlarıyla camilerde müftü seçimine gitmiştir. Gümülcine’de ben, İskeçe’de Mehmet Emin Aga Müslüman halk tarafından müftü olarak seçildik. Seçimin onanması için dönemin milletvekilleri tarafından müracaat edildi ancak müracaat kabul edilmedi. Bunun tam tersine seçilmiş müftüler hukuki kovuşturmaya tabi tutuldu. 1993 yılında yaptıkları konuşmalar ve giydikleri din görevlileri giysisi makam gaspı kabul edilerek mahkemeye sevk edildiler. Bu mahkemelerde 8 ay hapse mahkûm edildim. Konu, iç hukuku tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) de taşındı. AİHM ilgili maddeden dolayı Yunanistan’ı takriben 10.000 dolar ödemekle cezalandırdı fakat karara rağmen makama oturtulmadım. Aynı şeyler İskeçe’de rahmetli Mehmet Emin Aga için de geçerlidir.”

‘ANTLAŞMALAR HİÇE SAYILIYOR’

Gümülcine Seçilmiş Müftüsü Şerif, müftü seçiminin yüz yılı aşkın bir sürece dayandığına dikkat çekti. Yunanistan’ın ilgili antlaşmaları kendi yasasına işlediğini vurgulayan Şerif, sözlerine şöyle devam etti: “Müftü seçiminin nasıl yapılacağı ve müftülerin yetkilerinin neler olduğu, 1881 antlaşmalarıyla ve bilhassa 1913 Atina Antlaşması ile tek tek tespit edildi. Yunanistan, 1821’de devlet olarak kurulduktan sonra 1912 Balkan Savaşı ile birlikte altı defa Osmanlı toprakları üzerinde büyüdü ve bugünkü toprakların sahibi oldu. Osmanlı’dan her toprak alışında, aldığı topraklarda Müslüman Türkler kaldı. Bunun üzerine Balkan Savaşı’ndan sonra Osmanlı ile Yunanistan arasında daha önceden de olduğu gibi 1913 yılında Atina’da bir

 antlaşma yapıldı. Bu antlaşmanın özü, yüzyıllardır Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlere yapılan muamelenin aynısının Yunanistan topraklarında kalan Müslümanlara da uygulanmasıydı. Bundan dolayı din temelli konular veya ahvali şahsiyye dediğimiz şahıs ve aile hukuku ile ilgili konular bu antlaşmada ele alındı.”

Azınlığın ahvali şahsiyye hukukunun nasıl çalışacağının 1923 Lozan Antlaşması’nda tespit edildiğini vurgulayan İskeçe Seçilmiş Müftüsü, “Yunanistan 1920 yılında bu antlaşmaları 2345 sayılı yasayı çıkararak iç hukukuna da kaydetmiştir. Buna rağmen bugün ikili antlaşmalar ve Lozan dikkate alınmadan yeni kanunlar ve kararnameler çıkarılıyor ve antlaşmalar hiçe sayılıyor.” diye konuştu.

‘İNSANLARIMIZ 30 YILDIR DAVALARINA SAHİP ÇIKIYOR’

Yunanistan’ın hukuksuzlukları, yapılan antlaşmalar ve Türkiye’nin garantörlüğünden dolayı uluslararası boyuta sahip. Ancak İbrahim Şerif, Yunanistan’ın Batı Trakya konusunun iç meselesi olduğunu ve başka kimsenin karışamayacağını söylediğini ifade etti. Şerif, çıkardıkları kanunlarla seçilmiş müftüleri hukuk dışı ilan etmeye çalışan Yunanistan’ın karşısında Türk toplumunun tayin edilen müftüleri tanımayarak kendi müftülerine sahip çıktıklarını vurguladı. İbrahim Şerif, “Halkımız bizi seçti, 30 küsur yıldır destek veriyor ve tüm dini törenlere bizi davet ediyor. Bu da insanlarımızın davalarına sahip çıktığını gösteriyor.” dedi.

‘ASIL HEDEF TÜRK TOPLUMU’

Batı Trakya’da müftülerin yanı sıra azınlık öğrencilerinin okulları da hedef alınıyor. Yunanistan, cuma namazı saatinde azınlık öğrencilerinin okullarında ders işlenmesine yönelik bir genelge gönderdi. Bunun Yunanistan’ın hukuksuzluklarına sadece bir örnek olduğunu ifade eden İskeçe Müftüsü Ahmet Mete, Anadolu Ajansına verdiği demeçte, sorunun geneline şu sözlerle dikkat çekti: “Batı Trakya'da bir Türklük vardır. Bu Türklüğü yaşatmanın yolu da bunun bilinmesi, destek çıkılması, konuşulmasıdır. Bunu tüm 'Türküm' diyenlere de 'Müslümanım' diyenlere de söylemek istiyorum. Batı Trakya'da Müslümanlık vardır, cami vardır, okul, ezan vardır fakat bunların hepsi tehdit altındadır. Ne din özgürlüğüne ne insan haklarına bakılmaksızın yeri gelir ezan susturulur, yeri gelir cami yıkımı için çalışmalar yapılır, yeri gelir tamirat izni verilmez, senelerce caminin düşmesi beklenir. Yeri gelir, camiye izin çıkar ama 'Bu camiyi inşa etmek için devletle iş birliği yapmalısınız.' denilerek mütevelli heyeti tehdit edilir. Bir ezan okunduğu için kaç defa imam emniyete çağırılıyor, bunu bilmek lazım.”

ATANMIŞ MÜFTÜLÜĞE TEPKİ

Atanmış müftülerle ilgili yaşanan sıkıntıları da hatırlatan Ahmet Mete, Yunanistan’ın uygulamalarının topluma da zarar verebileceğine dikkat çekti. Bu noktada Türk toplumunun birlik ve beraberliğinin hayati öneme sahip olduğunu vurgulayan Mete, şu ifadeleri kullandı: “İskeçe'deki (atanmış müftü), ilkokul mezunu bir adam. Gazetelerde çarşaf çarşaf özel hayatıyla ilgili haberler çıkan biri. Şimdi azınlık, çoğunlukla yaşarken (Yunanistan), halkın seçtiği Hristiyanların metropolitini şaşaalı saraylarda yaşatırken, metropoliti en eğitimlilerden seçtirirken, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığına böyle bir şeyi reva görmek, aslında onların fikrini ortaya koyuyor. İmam, kendi halinde devletin memuru olursa cemaat dağılır. Camiler olur, ezan okunmaz. Atanmış müftülük, 'Bu toplumu nasıl başsız, kıblesiz, kitapsız yapabilirim?' diyerek, Hristiyan bakış açısıyla uygulanan bir yöntemdir.”

Aydınlık