Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller; 31 Aralık, 2 Ocak ve 4 Ocak tarihli köşe yazılarında; 'jeopolitik' eksende Türkiye'nin Mavi Vatan Doktrini'ni ele almış. 'Jeopolitikçiliğin' temelinde yayılma, sömürgeler kurma, sınırlarının ötesine müdahale etme ve komşularını istikrarsızlaştırma olduğunu söyleyen Güller; Mavi Vatan Doktrini'nin de maksimalist sınırları nedeniyle benzer bir anlayışı ihtiva ettiğini öne sürüyor. Güller şöyle yazmış:

"Mavi Vatan’ı MEB’leri de dahil ederek 464 bin kilometrekarelik bir alan olarak ilan etmek doğru değil. Çünkü MEB’ler devletlerin 'tam egemen' olduğu alanlar değildir, işletme hakkı aldığı bölgelerdir. Öyle olduğu için de iki devletin anlaşarak MEB ilan ettiği bölgede, üçüncü ülkeler boru hattı döşeme dahil pek çok hakka sahip olurlar."

İDDİANIN KAYNAĞI

Türkiye'nin Mavi Vatan sınırlarının yalnızca karasuyundan ibaret olabileceği iddiası yeni değil. En azından Mehmet Ali Güller'in söylediği kısmı; eski diplomat Yunus Emre Açıkgönül, eski asker Halis Tunç gibi firari FETÖ'cüler tarafından yıllardır propaganda ediliyor. Bu tezin en büyük destekleyicisi Yunanistan. Zaten Mehmet Ali Güller'in yazısının da Yunan basınında oldukça alkışlandığı görülüyor. Örneğin Yunanistan'ın ünlü haber kanalı Skai TV'ye bağlanan İstanbul muhabiri Manolis Kostidis, mal bulmuş mağribi heyecanıyla Güller'in yazısını aktarıyor. "Türkiye'de birileri Mavi Vatan tezinin yanlış olduğunu anladı" diyen Kostidis, Güller'i "çok ciddi bir analist" diye sunuyor. Anlaşılan Yunan basınının yeni kahramanı, Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller.

SAVUNMA SINIRLARIN ÖTESİNDEN BAŞLAR

Mavi Vatan tezlerine gelmeden önce; Güller'in "yayılmacılık" iddiasına değinmemiz gerekiyor. "Jeopolitikçi anlayış, kaçınılmaz olarak uygulayıcısını 'sürekli yayılmaya' iter" diyen Güller, "İktidar cephesinin Ankara’nın güvenliğini Afrin’e, Afrin’in güvenliğini İdlib’e, İskenderun’un güvenliğini Kıbrıs’a, Kıbrıs’ın güvenliğini Libya’ya bağlayan anlayışı tipik jeopolitikçiliktir" değerlendirmesinde bulunuyor. 

Her şeyden önce jeopolitiğin, kökleri kadim çağlara uzanan bir disiplin olduğunun üzerinden atlayan Güller; ileri savunmayı da yayılmacılık zannediyor. Sayın Hulusi Akar'ın "Terör koridorunu yarmasaydık Suriye bölünecekti" tespitinden uyanmadığı gibi; Atatürk'ün asla benzer bir anlayışta olmadığını da iddia ediyor. Halbuki Atatürk'ün daha 1915'te Anafartalar Cephesi'ndeyken Alman gazeteci Ernst Jaeckh'e verdiği şu mülakat bile, ileri savunmanın zorunluluğunu anlatıyor:

"Karada kıstırılmış durumdayız. Tıpkı Ruslar gibi. Boğazları tıkamakla Rusları Karadeniz’in içine kapamış olduk ve eninde sonunda çökmeye mahkûm ettik. Çünkü müttefikleriyle bağını kesmiş olduk. Ama biz de çökmeye mahkûmuz. Hem de aynı nedenden. Gerçi Akdeniz’in, Karadeniz’in ve Hint Okyanusu'nun eteklerindeyiz. Ama herhangi bir okyanusa açılamıyoruz. Deniz kuvvetinden yoksun bir kara kuvveti olarak yarımadamızı, kara kuvvetlerini çekinmeden getirebilecek olan bir deniz kuvvetine karşı hiçbir zaman savunamayız."

MEB, 'MİRAS DENİZİ'DİR!

Mehmet Ali Güller'in 'Mavi Vatan' tezleri de, 'yayılmacılık' iddiası kadar yanlışlarla dolu. Öncelikle Münhasır Ekonomik Bölge'nin ne olduğunu anlamamız gerekiyor. 

MEB'e temel teşkil eden kavramların başında "miras denizi" (patrimonial sea) kavramı yer alıyor. Daha 1972'de Santo Domingo Bildirisi ile ülkelerin "miras denizi" üzerindeki egemenlik hakları teyit edilmiş, 1982'de Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile uluslararası hukuka girmiş bir kavram. Bugün MEB kavramı, "karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz mili genişlikteki deniz alanlarının deniz yatağı ve toprak altı ile üzerindeki suların canlı ve canlı olmayan tüm kaynaklarına yönelik, kıyı devletlerine sunulan ekonomik hakları" ifade ediyor. 

Mehmet Ali Güller bunun "tam egemenlik" olmadığını söylüyor ama, MEB'in kıta sahanlığını da ihtiva ettiğini görmüyor. Neden 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge kavramlarının iki ayrı rejim olarak korunduğunu bilmiyor. 200 milin de ötesine uzanabilen kıta sahanlığının 'ab initio'(başlangıçtan beri) ve 'ibso facto'(kendiliğinden) bir hak olduğundan habersiz. Uluslararası Adalet Divanı'nın 1969 tarihli Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davası'nı incelememiş. Kıta sahanlığının "kıyı devletinin deniz altındaki doğal uzantısı" olduğunu, bazı durumlarda 350 mile kadar uzanabildiğini, herhangi bir beyana, ilana gerek olmadığını, öz be öz vatan toprağı olduğunu düşünmüyor. Yani Güller hem vatan toprağının doğal uzantısını kabul etmiyor, hem de 'miras denizi'ni reddediyor. O zaman şu sorunun yanıtını vermeli: Türkiye, kıta sahanlığını Mavi Vatan içinde tanımlamayacaksa, hangi kavram içinde tanımlayacak?

BORU DÖŞEME SAFSATASI

Mehmet Ali Güller'in Mavi Vatan sınırlarını aşırı bulmasının tek dayanağı ise; MEB içinde üçüncü devletlerin kablo ve boru döşeme özgürlüğü olması. Fakat uygulamalar da artık bunun kitapta yazdığı gibi olmadığını gösteriyor. Mesela Malta'nın, kıta sahanlığından geçen denizaltı kabloları için vergi alınması yönündeki 2014 tarihli kanunundan habersiz. Çin, Hindistan ve Rusya'nın kablo döşeme ve onarım faaliyeti öncesinde izin alma şartı getirdiğini de bilmiyor. Zaten Sözleşme'deki "sahildar devletin haklarının ve yükümlülüklerinin gerektiği şekilde göz önünde bulundurulması" hükmünü de idrak edebilmiş değil. Varsa yoksa "Türkiye aşırıcı, yayılmacı, saldırgan" diyor. Hadi konunun uzmanı değil, hata yapıyor diyelim, ama kendisini alkışlayanlardan da mı rahatsız olmuyor? Bir de Yunan tezlerini Atatürk'e atıfla aktarmaya çalışıyor ya, sanırım en vahimi bu!

VATAN DEĞİLSE NİYE SAVAŞIYORLAR?

Halbuki dünya devletleri karasuyunun ötesindeki deniz yetki alanları için yıllardır savaşıyorlar. Mehmet Ali Güller; Vietnam ile Çin arasındaki kıta sahanlığı savaşını hatırlamayabilir. İzlanda ve İngiltere arasındaki balıkçılık savaşlarını da duymamış olabilir. Ama daha bir ay önce İngilizler, kendi MEB'lerine giren AB balıkçı gemilerini durdurmak ve hatta bunlara el koymak için yasa tasarısı hazırladılar. Dört devriye gemilerini de Manş Denizi'nde konuşlandırdılar. O zaman soru şu: Münhasır Ekonomik Bölge vatan değilse, bu ülkeler neden savaşıp duruyorlar? Neden birbirlerine karşı savaş gemisi gönderiyorlar? Sadece balık için mi kan dökmeyi göze alıyorlar? 

Münhasır Ekonomik Bölge, vatanın ta kendisidir!                                                         Tevfik Kadan Aydınlık