Prof Dr. Özer Ozankaya’nın sosyal medya sayfasında yayımladığı eleştiri yazısı:
GAZETECİ SAYIN YILMAZ ÖZDİL’İN “M. KEMAL” BAŞLIKLI KİTABI ÜZERİNE
Prof. Dr. Özer Ozankaya
Değerli Gazeteci Sayın Yılmaz Özdil’in Atatürk üzerine yazdığı kitabın duyurusu, Atatürkçü TV ve gazetelerde çok yoğun olarak ve “Böylesi hiç yazılmadı!” gibi bir savla yapıldı.
Sayın Özdil, kıvrak ve akıcı yazım biçemiyle kaleme aldığı kitabında, daha önce yayınlanmış yapıtlardan –kaynakları belirtmese de seçtiği önemli birçok bilgileri aktarıyor. Değerli, yararlı bir çalışma.
Ama ATATÜRK üzerine yazdığı kitabının, okurlar kitlesine duyurulması gerekli çok önemli bir eksiği ve çok önemli bir yanlışı olduğu kanısındayım:
I. Eksiği: Kitap, Atatürk’ü “uygarlık tasarımı sahibi bir devrimci” olarak tanıt(a)mıyor!
II. Yanlışı: Mustafa Kemal’e Türk ulusunun verdiği “Atatürk” adını öne çıkaracak yerde, “M. Kemal” demekle yetiniyor!
I. BİR UYGARLIK TASARIMI SAHİBİ NİTELİĞİ İLE ATATÜRK
Sayın Özdil’in kitabının en son tümcesi olan “Son söz değil, dünya durdukça önsözdür” görüşü, çok doğru bir saptamadır; ama Atatürk’ü hep “Önsöz” olarak sürdürecek olan, insanlığın özlemini çektiği UYGARLIK TASARIMI değerindeki katkısı iken, Sayın Özdil kitabında Atatürk’ün bu katkısını öne çıkar(a)mıyor.
Oysa Atatürk’ün kendisi, önderliğinin hesabını vermede hiçbir boşluk bırakmamıştır:
a) Önderliğini yaptığı “Türk Devrimi’nin, yalnız Türk ulusu için değil, tüm uygar insanlık için dikkatle üzerinde durulmaya değer” olduğunu kendisi yazarken, onun bir uygarlık tasarımı girişimi olduğunun tam bilincindedir ve bu yoldaki tüm düşünce ve eylemlerini yaşarken yayınlamıştır.
b) NUTUK, 19 Mayıs 1919 ile 15 Ekim 1927 arasını kapsar;
c) Kendsinin Türk özgürlük ve ulusçuluk devinimleri içinde yer aldığı 1900 yıllarından Samsun’a hareket edişine dek geçen sürede yaptıklarını da Falih Rıfkı ve Yakup Kadri aracılığıyla 1926 yılında Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yayınlatmıştır.
d) Çanakkale’deki kurtarıcı komutanlığını, daha önce Gazeteci Ruşen Eşref’e anlatmıştır.
e) 1927 sonrası Türk siyasal, ekonomik ve kültürel gelişimine verilen yönleri ise YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER kitabının kendi eliyle yazmış olduğu bölümlerinde buluyoruz.
Sayın Özdil’in de murat ettiği üzere, bugün Atatürk ve Çağdaş Türkiye düşmanlığının en ileri aşaması olan BOPAKP ortak saldırılarının maskesini düşürüp etkisiz kılmak bakımından kanımca asıl işlevsel yol, 1920’lerden başlayarak az sayıda birkaç düşünürbilim insanının da önemle belirtmiş olduğu, benim de “Cumhuriyet Çınarı Mustafa Kemal’i “Atatürk” yapan Uygarlık Tasarımı” başlıklı kitabımda vurguladığım, bu en kalıcı, en kapsamlı, en derinlereinen katkısını öne çıkarmak yolu olabilir.
Gerçekten Atatürk’ün, devletten aileye, ekonomiden eğitime, dilden sanat, felsefe, din ve ahlâka değin tüm toplumsal yapı öğelerinin özgürlükbağımsızlık değerlerini gerçekleştirmeğe ve bu yönde gelişmeğe en uygun öz ve biçimlerde düzenlenişi için hep çağdaş kalacak bir sistemli yaklaşımı olduğunu belirtmek gerekiyor.
Bu sistemli yaklaşımın, bir yandan hem kapitalizmi, hem de sosyalizmi “demokrasinin en temel nitelikleri açısından” bilinçli olarak aşan bir ekonomik düzen anlayışı ve uygulaması olduğunu belirtmenin yaşamsal önemi de açıktır. Sn. Özdil’in kitabı, Türk Devriminin, demokrasinin ekonomik alandaki gereklerini karşılayan demokratik devletçiliğiyle bu iki dogmatik ve yıkıcı düzeni geride bıraktığını belirtmediği gibi, yüzlerce resim içerdiği halde, ne Sümerbank fabrikalarına, ne Etibank işletmelerine, ne kâğıt ve kimya sanayisi kuruluşlarına, ne ülkeyi demirağlarla ören tren yollarına, .. ilişkin bir tek kare fotoğrafa yer vermemektedir. Bu durum, gerçekten şaşırtıcıdır!
Öte yandan, Atatürk’ün uygarlık tasarımı niteliğindeki Türk Devrimini, İslam dininin özgürlük ve gelişmeğe kapalı değil, tersine tüm dinler içinde görece en açık nitelikte olduğunu ve Hz. Muhammed’in hep özgürleşme ve gelişme doğrultusunda ilerlemeden yana olduğunu belirterek yürüttüğünü vurgulamanın, Muaviye’lerdenberi Hz. Muhammed’in sisteminin ilerici ruhunun değil, çoğu kez de çarpıtılmış “sözlerinin = lafzının” temel alınmasından dolayı ardı gelmez kanlı kavgalar ve gerilikler içinde sürüklenegelen dünyadaki müslüman kitleler için, dolayısıyla tüm insanlığın barış ve gönenci için ölçübiçilmez kurtarıcı değeri açıktır.
Görüldüğü gibi, Çinceye bile çevrilmesi öngörülen bir ATATÜRK KİTABININ, asıl “uygarlık tasarımı” değerindeki bu içeriklerde olması gerekir, kanısındayım.
Aslında Atatürk’ün ve önderlik ettiği Türk Devriminin insanlığa bu çapta bir model sunmuş olduğunu açıklayan yerli ve yabancı düşünürler bulunduğu halde, Sayın Özdil’in kitabı bu boyutlara yer vermemektedir.
Bu düşünürlere bir kaç örnek vereyim:
Ünlü Fransız insanlıksever (humaniste) düşünürü Georges Duhamel, La Turquie: Nouvelle Puissance de l'Occident (Türkiye: Batı'nın Yeni Gücü) adlı kitabında Türk Devrimi ve onun önderi için şunları yazmıştır:
"Ne Cromwell, ne Robespierre, ne Lenin ve ardından gelenler, önderlik ettikleri ulusu bilim felsefesi, düşünme yöntemi, kısacası geleceğini değiştirme yoluna götürmeğe kalkışmamışlardır... Türkiye Mustafa Kemal'in itmesiyle kendisine yalnız becerikli işçiler, teknisyenler ve mühendislerin yeterli olmadığını, tersine, işlere asıl yön veren bilim filozoflarına, yöntem kurucularına gereksinimi bulunduğunu kavradı.
Mustafa Kemal, böylece, bütün insanlığın içinde çırpındığı uygarlık bunalımının temel sorununa, yani çağdaş bilimin sağladığı güçlü teknolojinin nasıl kullanılacağı sorununa en geçerli yaklaşımı getirdi."
Yine tanınmış bir Alman filozofu Herbert Melzig, Kamal Atatürk: Untergang und Aufstieg der Türkei (Kemal Atatürk: Türkiye'nin Çöküşü ve Yükselişi) adlı kitabında aynen şu değerlendirmeyi yapmıştır:
"Eski çağın büyük filozofu Eflatun'un 'Ya yöneticiler filozof (yani bilge kişi), ya da filozoflar yönetici olsalar!' yolundaki iki binyıllık dileği, ilk kez 20. yüzyılda Atatürk'ün kişiliğinde tam olarak gerçekleşmiş bulunuyor. Atatürk bir dâhi, bir düşünür olarak ulusunun yazgısını eline almış, bu ulusla atıldığı bağımsızlık savaşı ile ve başka ulusların haklarını koruyan bir barışla insanlığa görkemli bir örnek vermiştir. Yeni Türkiye Atatürk'le yalnız İslam anlayış ve görüşlerini değil, aynı zamanda Avrupa'nın düşünme biçimini de aşmıştır. Türkiye bir dürüstlük, içtenlilik ve gerçekçilik politikası gütmekte ve bu yüzden tepkilere, başarısızlıklara uğramamaktadır."
Ünlü Fransız siyaset bilimcisi Prof. Maurice Duverger 1950'lerde şu gözlemi yapıyordu:
"Kemalist sistem, az gelişmiş ülkelerin Moskova ve Pekin etkisinde kalmamış olmalarında hem doğrudan, hem de dolaylı biçimde etkili olmuştur. Kemalizm, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa düzenlerinde (=yani kapitalizmde, Ö.O.) bulunmayan nitelikleri ile Marksizmin gerçekten seçeneğidir. Marksizm uygulamasına girmek istemeyen ülkeler, Batı demokrasisinde gördükleri yetersizliklere çözüm getiren Kemalist düzeni tercih edebilirler."
Türk Devriminin demokratik meşruluk ilkesinden sapmayan özelliğinin toplumu ne büyük yıkımlardan sakındığını ve demokrasi düzenine geçmeyi nasıl başardığını örneğin İsmail Habib Sevük şöyle belirtmiştir:
'Atatürk, devrim karşıtı eski güçlerle döğüşerek devrim yapmadı. Devrime karşı döğüşecek olanlara döğüşme fırsatı bırakmayan devrim ustalığıyla ulusunun aziz kanını esirgemesini de bildi. Bunun için de O'na minnettarız."
Arjantin’in Ankara Büyükelçici, siyaset bilimci Villalta şu değerlendirmeyi yapmıştır:
"Atatürk insanlık tarihinin kaydettiği zafer taklarının altından, asıl olarak bütün zamanların en büyük komutanlarından biri özelliği ile değil, bir ulusu bağımsızlığına kavuşturup yeni, çağdaş ve gönençli bir devlet kurucusu niteliği ile de değil, asıl olarak siyaset kuramının en büyük filozoflarından biri olarak geçmiştir. Atatürk, insanlığın geleceği için geniş olanaklar içeren bir siyasal plan katkısında bulunmuştur: ortaya attığında tümüyle devrimci nitelik taşıyan bir düzen; ekonominin yönetiminde temel sorumluluğu devlete veren ve devleti, zorunlu ve yararlı olduğu ölçüde ekonomiye karıştıran, ama onun ötesine de geçirtmeyen, ekonomik ve toplumsal nitelikte bir siyasal düzen ve yöneticilerini seçmekte, kendi düşüncelerini benimsemekte, vicdani inançlarında tam anlamıyla özgür olan ve seçim hakkına sahip bulunan bir ulus yarattı."
Ben de, "Cumhuriyet Çınarı: Mustafa Kemal’i ‘Atatürk’ Yapan Uygarlık Tasarımı" adlı kitabımda, “Atatürk’ün, bilimsel düşüncenin geçerlik ilkeleri ile demokratik düzenin meşruluk ölçülerinin aynı nitelikte olduğunun bilincinde bir düşünür devlet kurucusu olduğunu” örneklerle açıklamaya çalışmış bulunuyorum.
II. Sayın Yılmaz Özdil’in kitabının adını “Atatürk” yerine “M. Kemal” yapması da, kanımca çok önemli bir yanlış olmuştur!
Mustafa Kemal’e “Atatürk” adını Türk ulusu vermiştir.
Kendisi de tam anlamıyla hak etmiş olduğu bu adı severek kabul etmiş, o tarihten sonra hep öncelikle bu adı kullanmıştır..
Bütün arkadaşları, çocukları ve aile üyeleri kendisine artık “Atatürk” diye seslenmişlerdir.
Bütün dünyada “Atatürk” olarak bilinmiştir. Adında “Türk” adını tüm dünyada yücelten bir insanlık önderidir.
Sayın Özdil, bu yüce adı Cumhuriyet ve Türk ulusluğu karşıtlarının O’na çok gördüğünü göz önünde tutmalı ve kitabının adında “Atatürk” adını öne çıkarmalıydı, görüşündeyim.
III. Son olarak, Sayın Özdil’in, kitabına biraz magazin öğeleri de katmak isterken, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın para tutkusuna genişçe yer vermesinin yanlışlığına değinmek isterim.
Kanımca Atatürk’ü anlatan bir kitapta buna yeri olmamak gerekirdi. Atatürk’ün bir yakınının, O’nun düşünce, eylem ve yapıtlarıyla hiçbir ilişkisi olmamış kişisel erdem ya da zaaflarına yer vermek bir gereksizlik olmuştur, görüşündeyim.
Böyle bir yapıtta “magazin” niteliğinde konulara yer verilmek isteniyorsa, örneğin Atatürk’ün Romen Dışişleri Bakanıyla sohbette yaşamda mutluluk üzerine, ya da Ruşen Eşref’e evrende insanın yeri konusunda söylediklerine; ünlü atom fizikçisi Einstein’ın Nazi Almanya’sından kurtarmak istediği bilim insanları için Atatürk’e yaptığı başvuruya; vasiyetnamesinde manevi çocuklarıyla ilgili olarak Hasan Rıza Soyak’ın hazırladığı metindeki “ölünceye kadar” sözcüklerini kendisi ölüm döşeğinde olmasına karşın çizip, üzerine “yaşadıkları sürece” yazışına; İtalyan büyükelçisinin “Doğu Akdeniz üzerindeki iddialarının sürmekte olduğunu” söylemesi üzerine biriki dakika müsaade alıp mareşal giysileriyle ve elindeki kırbaçla İtalya haritasını andıran çizmesine vura vura salona dönüp, “Evet Sayın Büyükelçi, nerede kalmıştık?” diye sormasına … vb. yer vermek daha uygun düşerdi.
Sayın Yılmaz Özdil’in Atatürk’ün yüce erdemlerinin çoğunu çok kolay okunur anlatımıyla sunan yapıtı, kuşkusuz çok yararlı bir çalışmadır.
Bilimsel ölçüler içinde kaldığına inandığım bu değerlendirmeyi yine bilimsel ölçüler içinde karşılayacağına inanıyorum.
(Alıntılar için bknz.: Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı – Mustafa Kemal’i “ATATÜRK” Yapan Uygarlık Tasarımı, CEM Yay.)