Almanya’nın pek çok şehri gibi Mainz’ın tarihinde de birden çok Yahudi kırımı vardır. Bunlardan ikisi Nazilerin uyguladığı soykırım ve 1096’da Birinci Haçlı Seferi sırasında Kont Emiko’nun yaptığı katliamdır. Daha az bilinen ise büyük veba salgını sırasında, 1349 yılında yapılandır.
KARA ÖLÜM VE BOŞ İNANÇLAR
Tarihe “Kara Ölüm” olarak geçen veba salgını, 13471353 yılları arasında Avrupa nüfusunun yarısını yok etti. Kırgının büyüklüğünde nüfus yoğunluğunun yanı sıra gündelik yaşam alışkanlıkları ve yanlış inançların da etkisi oldu.
Bu yanlış inançlardan biri Yahudiler ile ilgiliydi. Yahudiler, günlük yaşam alışkanları sebebi ile vebadan en az etkilenen topluluktu. Musevi inancına göre her yemekten önce ellerini yıkamaları, haftada en az bir kez (Şabat gününden önce) banyo yapmaları gerekiyordu. Oysa aynı dönem Hristiyanlar arasında el yıkama alışkanlığı hiç yoktu ve insanlar en çok yılda bir kez yıkanıyordu.
Yahudileri vebadan koruyan bir başka etken de cenaze adetleri idi. Tıpkı Müslümanlar gibi, Museviler de ölüyü definden önce uzun süre bekletmiyor, olabildiğince hızlı bir şekilde ve mutlaka yıkayarak (gasil) gömüyorlardı.
Hastalığın kaynağına dair herhangi bir bilgisi olmayan Hristiyanlar, Yahudilerin vebadan daha az etkilenmesini, bu belayı onların çıkardığına yordular. Yahudilerin çeşitli büyüler yaptığı ya da su kaynaklarını zehirlediği söylentileri yayıldı. Robert Gottfried’in Kara Ölüm kitabında aktardığına göre, ilk olarak Fransa’nın Tulon şehrinde başlayan saldırılar önce İsviçre’ye ve oradan tüm kıtaya yayıldı. Gottfried, Papa’nın aksi yöndeki çabasına rağmen Batı Avrupa’daki Yahudi varlığının neredeyse tamamen silindiğini yazar.
TERS TEPEN AHMAKLIKLAR
Avrupalılar, Yahudileri yok ederek hastalıktan kurtulacaklarını sanıyorlardı ancak Yahudi yerleşimlerinin ortadan kaldırılması, görece temiz kalmış tampon bölgelerinin yok edilmesi anlamına geliyordu ve aslında salgının daha hızlı yayılmasına yol açıyordu.
Aynı dönemde buna benzer bir başka “ahmaklık” da kedilerle ilgilidir. Avrupa’daki yaygın inanca göre kediler uğursuz hayvanlardı, ölüm ve hastalığa sebep oluyorlardı. Salgının ilk zamanlarında kedilere yönelik adeta bir sürek avı başlatıldı, Avrupa şehirleri kedilerden arındırıldı. Oysa kediler, sıçan popülasyonunu dengede tutan bir unsurdu. Onlar ortadan kalkınca, vebanın asıl taşıyıcısı olan fareler her yeri sardı.
ÇAĞDAŞ SAÇMALIKLAR
Bu anlattıklarım Orta Çağda yaşandı. Bugün artık hastalıkların sebeplerini ve korunma yollarını çok iyi biliyoruz. Ama buna rağmen insan zihni hurafe üretmekten vazgeçmiyor. Korona virüsün kaynaklarına ve yayılma yollarına dair onlarca bilim dışı görüş ve boş inanç ortalıkta dolaşıyor. Halk sağlığına dair en önemli noktalar, siyasi maksatlı mesajlar yüzünden arada kaynayıp gidiyor.
FETÖ’ye bağlı sosyal medya hesapları “çevrenizdeki vakaları bize bildirin halka duyuralım” diye çağrı yapıyor. Kötü niyetli kimselerin böylesi sabotajlarla insanlara verebileceği zararı düşünebiliyor musunuz? Ama “muhalif” cenahta herhangi bir tepki görülmüyor, aksine insanlar dedikoduların peşi sıra sürükleniyor. FETÖ’nün diğer manipülasyonları gibi bu saçmalıklara da en çok profilinde Atatürk resmi olan insanlar alet oluyor.
Çünkü muhalefetin “kanaat önderi” dediği adamlar konunun ciddiyetinden alabildiğince uzak, boş beleş konuşmaya, insanları yanlış yönlendirmeye devam ediyor. Hükümet ilk vakayı açıklamış çünkü IMF’den yardım alacakmış, vakanın açıklanması özellikle Babacan’ın parti kurduğu güne denk getirilmiş, hangi şehirde olduğunu yazarsak bizi de MİT yasası ile içeri alırlar mıymış… Bir adım daha gitseler, tıpkı Orta Çağ Hristiyanları gibi virüsün sebebi olarak kendileri gibi düşünmeyenleri gösterecekler!
Toplum için virüsten daha tehlikeli bir şey varsa eğer, virüsü bile siyasi bir olgu haline getirmeyi başaran bu izan ve vicdan yoksunlarıdır. İnsanların doğru bilgilendirilmeye ve morale ihtiyaç duyduğu, sağlık çalışanlarının destek bekledi
ği bir dönemde böylesi bir ağızla konuşmak bozgunculuktan başka bir şey olamaz.
Gaffar Yakınca
Aydınlık