1. Chávez’in ontolojisi
Chávez tarihsel cesareti, vatanseverliği ve yaratıcılığıyla Büyük Kurtarıcı Bolivar’ın en iyi evladıydı. Sadece tarihsel süreci değil; aynı zamanda uluslararası politikanın inceliğini kavrayarak politik hattını çizen bir devlet adamıydı. Onun antiemperyalizmi, jeopolitik oyunun tam merkezinde, Bizim Amerikamızın varolmasının gereğiydi. Bu nedenle bize Simon Bolivar’ın “ABD tanrının yolunda görünerek Amerikayı özgürlük adına sefalete boğuyor” sözünü tekrarlamaktan bıkmadı.
Bolivarcı Venezuela, Batı Liberalizminin engel koyduğu halkın devrimci gücünü serbest bıraktı. Böylece onun “Sürekli Kurucu Süreç” olarak adlandırdığı, Marksist ifadeyle “Sürekli Devrim”, ortaya çıktı. Chávezciliğin ontolojisi işte bu politik ve tarihsel üretimin içinden gelmektedir.
Chávezcilik: Halkı kurucu sürece katarak devrimcileştirmek ve yeni duruma uyum sağlayarak engelleri aşmak; halk demokrasisinin temsil kanalları ve araçlarını iyileştirerek; emperyalizmin hegemonik demokrasi anlayışından farklı olarak, doğrudan demokrasi yolunda yeni aşamalara ve geçişlere izin vermek ve her defasında kendini aşarak inşa etmeye devam etmektir.
Bu nedenle Venezuela’da dost düşman hiç kimse halkın siyasi süreçlere katılımı ve iradesini sorgulayamamıştır. On yedinci yılına ulaşan Bolivarcı yönetim yirmi seçim ve referandum gerçekleştirmiştir. Batılı gözlemcilerin denetimine açık biçimde gerçekleşen bu seçimlerin adil ve gerçeği yansıttığı konusunda da en ufak bir suçlama bulunmamaktadır.
Ülkenin siyasi kaderini belirleme yetkisi hiçbir ülkede olmadığı kadar halka teslim edilmiştir. Anayasanın 347. maddesinde halka “devleti dönüştürmek amacıyla, yeni bir hukuki düzen yaratmak ve yeni bir anayasa yazmak” hakkı tanınmıştır. 348. maddede bu amaçla Kurucu Meclis oluşturma çağrısını “Devlet Başkanı, Meclisin ya da Belediye Konseylerinin üçte iki çoğunluğu yahut da kayıtlı seçmenin %15’inin imzasıyla” yapılabileceği belirtilmiştir.
2. Venezuela’da parlamenter darbe
Sürmekte olan bir darbe olarak kurumsal istikrarsızlık sürecini iyi anlayabilmek için ABDci sağ cephenin kurumsal gücünü nasıl arttırdığına bakmak gerekir.
2015 Aralık ayında yirmi partinin bileşiminden oluşan sağ cephe Demokratik Birlik Masası MUD (Mesa de la Unidad Democratica) ulusal mecliste çoğunluğu kazandı. Bu ABDci cephenin 1999’dan beri ilk zaferiydi. MUD oyların %56’sını, Bolivarcı cephe ise %41’ini elde etti. Ancak MUD meclisteki koltuk sayısının %68’ine sahip oldu. Bu Maduro yönetimince daha önce çoğunluğu elde tutmak için yapılmış bir seçim reformunun sonucuydu.[1]
Meclisi ele geçiren muhalefetin ilk işi Nicolas Maduro’nun Devlet Başkanlığı yetkilerinin elinden alındığı kararını açıklamak oldu. Oysa meclisin anayasada tanımlanmış böyle bir yetkisi yoktu. Sonra da Maduro’nun aslen Kolombiya vatandaşı olduğu yalanını uydurarak başkanlığını düşürmeye çalıştılar. Peşine meclisten bir karar çıkararak Anayasa Mahkemesine Maduro’nun görev süresini kısaltacak bir düzeltme gönderdiler. Son olarak da başkanlık seçimlerinin yenilenmesi için imza kampanyası yaptılar.
Seçimlerin yenilenmesi için muhalefetin toplaması gereken imza seçmen toplam sayısının %20’siydi. Bu da yaklaşık dört milyon kişiye denk düşmektedir. MUD’un Seçim Kuruluna ilettiği imza sayısı ise 600 bin dolayında kaldı. Üstelik yapılan incelemede imza verenlerden 11 bininin hayatta olmadığı, 1500’ünün çeşitli suçlardan hükümlü olduğu, 10 bin kişinin de rızası olmadan kimliği kullanıldığı ortaya çıktı.
Muhalefet, başarısız seçim yenileme girişimi sonrası, 26 Ekim 2016 tarihinde, meclisten halka açık ayaklanma çağrısında bulundu. Açıklamada Başkan Maduro’nun darbeyle koltuğunu işgal ettiği, Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin yetkisiz olduğu; başta Uluslararası Ceza Mahkemesi ve tüm uluslararası kurumların gerekli yaptırımları hayata geçirmesi istendi.
Emperyalizmle ittifak halinde olan muhalefetin tavrına rağmen Başkan Maduro Güney Amerika Uluslar Birliği UNASUR’a muhalefetle diyalog için aracılık yapmaları talebinde bulundu. Sağcı cephe UNASUR’u reddederek Vatikan’ın hakemliğini kabul edeceğini açıkladı. Venezuela’da kilisenin Chàvez’e karşı darbeye katılmış olması ve açıkça muhalefeti desteklemesine rağmen Maduro Vatikan’ın aracılığını da kabul etti.
3. Kim kimdir: Kötüler ve kahramanlar
Bu trajedide mümkün olan kısmi çözümleri hayal edebilmek ve bazı hareketlerin nedenlerini kavrayabilmek için ilginç karakterler var. Steril görünümlü bu kişilerin Venezuela’nın geleceğindeki muhtemel manevralarda rol alma ihtimali vardır.
Söz konusu sahneye son çıkan 2007’den beri Genel Savcılık görevini sürdüren Luisa María Ortega Díaz oldu. Savcı Ortega Díaz, Bolivarcı cephe milletvekili Germán Ferrer’in eşidir. Kardeşi Humberto Ortega Díaz 4 Şubat 1992’de ayaklanan “Comandante” Chávez’e bağlı komutanlardan biriydi ve Bolivarcı yönetimde değişik görevlerde bulundu.
Savcı Ortega Díaz, on yıllık görevi boyunca Bolivarcı yönetimin yararına birçok soruşturmaya imza attı. 43 kişinin ölümünden sorumlu faşist lider Leopolde Lopez hakkında verilen hükmü en kuvvetli biçimde savundu. En keskin ABDcilerden milletvekili María Corina Machado’nun “Sumate” adlı örgütünü ulusa karşı komplo yapmakla suçladı. Bu sebeple ABD Senatosunda adı insan haklarını ihlal edenler listesinde geçti.
Genel Savcı, Anayasa Mahkemesinin meclis çalışmalarını durdurma kararıyla birden taraf değiştirdi.[2] Ortega Díaz, Milli Güvenlik Kuruluna Anayasa Mahkemesini şikayet ederek kararı “darbe” olarak nitelendirdi. Mahkemede görev yapan 33 yargıcın görevinden alınarak yerlerine meclis tarafından belirlenecek yeni yargıçların getirilmesini istedi. MGK’da rapora dayanarak mahemeye kararı yeniden değerlendirmesi tavsiyesinde bulundu. Anayasa Mahkemesi 12 saat içinde kararını geri aldı. Fakat savcı Ortega Díaz daha da ileri giderek, mahkemeden, Başkan Maduro’nun anayasanın 348. maddesine dayanarak, halkı Kurucu Meclis için referanduma çağırdığı, 1 Mayıs tarihli kararnamesinin geçersizliğini talep etti.
İnsan hakları ihlaliyle suçlanan savcı Ortega Díaz yaptığı manevra sonrası muhalefetin gözdesi haline geldi ve Batılı basında muhtemel bir “geçiş hükümeti”nin başkanı olabileceğine dair haberlere konu oldu.
4. Yumuşak Darbe: Şiddet, Sharp ve Nye
Gene Sharp ve Joseph Nye’nin el kitaplarından çıkma istikrarsızlaştırma hareketleri, Venezuela’da halkı manipüle etmenin yeni yöntemlerini test etme fırsatı buldu.
Büyük haber kanalları diktatoryal hükümete karşı “Venezuela’da isyan” belgeselleri yayınlıyor ve aslen Bolivarcı cumhuriyeti hedef alan terörü makyajlıyordu. Aynı sıralarda Amerikan Devletleri Örgütü Başkanı Luis Almagro, Veneuzela’ya yaptırım uygulamak için harekete geçiyordu. Bu sürecin başlıca aktörleri Arjantin’in ABD ile ittifak yapan neoliberal devlet başkanı Mauricio Macri ve parlamenter darbeyle iktidara gelen Michel Temer’di. Aynı ülkeler Venezuela’nın Güney Amerika Ekonomik Birliği MERCOSUR’daki üyelik haklarının askıya alınmasını sağladı.
Venezuela’da sürmekte olan “Yumuşak Darbe” emperyalizmin Dördüncü Nesil Savaş taktiklerini içermektedir. Venezuela hükümeti uluslararası baskı ve yalıtma altında kuşatılırken içeride sokak ayaklanmaları yoluyla onu nefes alamaz hale getirmeyi amaçlamaktadır. Terör, diktatörlüğe karşı direniş adı altında sempati kazanırken, hükümetin gayrı meşru bir konuma sürüklenmesi hedeflenmektedir.
Magrip’teki “renkli devrimler”den akan kanlardan, Honduras ve Paraguay’daki “yumuşak darbe”lerin katlettiği vatanseverlerden hiç bahsedilmiyor. Venezuela’da yaşanan şey meşru bir iktidara karşı komplo ve halk kesimlerine karşı savaş ilanından başka bir şey değildir.
Gerçekten de Magrip’te NED’in (National Endowment for Democracy) “renkli devrimler”i harekete geçtiğinde bizi ilk uyaran “Comandante” Chávez olmuştu. Kaddafi ve ailesinin katledilmesini ilk kınayan O olmuştu. Bu operasyonlar Sharp’ın teorilerinin öncülleri oldu. İlk önce Libya’da başladı sonra Suriye’de devam etti. Sahte bayraklı operasyonlar, hükümetle siviller arasında çatışma senaryoları, uluslararası tecrit, büyük medya kampanyaları, tartışmalı hale getirmek ve sonra savaş ilanı.
Mükemmel biçimde koordine edilen, örgütlenmiş, gaz maskeli ve el yapımı silahlarla donatılmış orta sınıf ve üzeri gençliğin, Chávez yönetimine karşı nasıl bir ayaklanma ideolojisiyle donatıldığını gözlerimle gördüm. Okullara, çocuk hastanelerine saldıran; kütüphaneleri yakan; trafik ve ışıklandırma sistemlerini sabote eden; yolları kesip ağaçları deviren; dükkanları yağmalayan, parti binalarına ve karakollara saldırıp güvenlik güçlerine pusu kuran; toplu ulaşım araçlarını yakan işte bu ideolojiyle donatılmış çeteler. Anayasa Mahkemesi binasının yakılmasında olduğu gibi uluslararası basın ise tüm bunların üstünü örtmekle görevli.
5. Ekonomik savaş
Hiper enflasyon, fiyatların uluslararası piyasaca belirlenmesi, arz sıkıntısı. Temel tüketim ürünlerini temin için halkın uzun kuyruklar oluşturması. Fiyat kontrolü için karne sistemine geçiş. Bankaların çöküşü… Elbette ki tüm bunlarda hükümetin yanlış ekonomi politikalarının etkisi var. Ancak bu hatalar %92’si özel sektör tarafından kontrol edilen üretim ve mal arzının yetersizliğinin gerçek kaynağını görmemizi engellemiyor. Programlı biçimde arz eksikliği ve provoke edilen hiper enflasyon halkta moral çöküş yaratmayı amaçlıyor. Buna ek olarak ülkenin tek gelir kaynağı olan petrolün 140 dolardan 30’a kadar gerilemesini de eklemek gerekiyor. Uluslararası bankaların Venezuela’nın hesaplarına el koyması ve işlem yapmaması da başka bir etken. Bolivarcı hükümetin tüm ödemeleri yaptığı City Bank’ın bu ülkeyle yaptığı işlemleri durdurması Venezuela’nın ilaç ve gıda gibi en temel ürünleri ithal etmesine engel oldu.
6. Barış olasılığı
Topyekün bir savaşla karşı karşıya kalan Bolivarcı yönetim her şeye rağmen ülkede barışın tesisi için emperyalizme meydan okuyor.
Planlardan ilki hükümetin değiştirilmesiydi. Maduro’nun istifası durumunda anayasaya göre başkan yardımcısı yerine gelecek. Bu muhalefeti durduracak bir yol değil. Bu anayasal kurumların işleyişini de bozacaktır. Sağcı bürokrasi hemen muhalefetle iş birliğine girecek ve Bolivarcı yönetim hakkında kovuşturmaya girişecektir.
“Zamora Operasyonu Stratejik Planı” ABD’nin “yumuşak darbe” planını püskürtmek için Nisan ayında uygulamaya kondu. Plan, ABD ile hiçbir anlaşma yapmadan iç tehdidi pasifize etmeyi amaçlıyor. Planı komuta eden savunma bakanı General Vladimir Padrino Lopez, devrime sadık olduğunu şimdiye dek kanıtladı. Zamora Planı bir emperyalist istilaya engel olmayı da amaçlıyor. Maduro ile ya da onsuz plan sonuna kadar gidecek. Bu da Suriye tipi bir iç savaşı öngörüyor.
Bir başka plan da Genel Savcı gibi “tarafsız” görünümlü biri başkanlığında muhalefetle Chavezcilerin yönetimi paylaşması. Fakat Venezuela’da bir itidar paylaşımı mümkün değil.
Son çare olarak Başkan Maduro yeni bir Kurucu Meclis çağrısında bulundu. Ancak bir Kurucu Meclisin ekonomik savaş ve kurumsal sabotajlara engel olmayacağı açıktır. Kurucu Meclis tartışması ülkede geniş kesimler arasında demokratik bir diyalog ortamı yaratmayı hedefliyor.
7. Barışın imkansızlığı
Önemli bir kaynağımız bize “Kolombiya’da barış Venezuela’da savaştır” demişti. Şimdi bir süredir Kolombiya’da FARC ile hükümet arasında süren barış görüşmeleri ilerledikçe Venezuela’da savaşın şiddetlendiğine tanık oluyoruz. Kolombiya Plan”ı ABD senatosunda onaylanırken Kolombiya ve Venezuela’nın yerküredeki başlıca petrol rezervlerine sahip olduğu konuşuluyordu. Kolombiya’daki dokuz ABD üssü yapılan son anlaşmalarla NATO’ya devrediliyor. Venezuela kıyılarından hemen açıkta Cruzao ve Aruba adalarındaki F16 üsleri de hazır bekliyor.
Bolivarcı halkın ve Bizim Amerikamızın devrimci öznesini küçümsüyorlar. Bolivarcı Silahlı Kuvvetlerin antiemperyalist duruşunu unutuyorlar. Karakas, vatansever ordusu ve milis teşkilatıyla korkusuz biçimde İspanyol Devrimi’nin Madrid’ine dönüşecektir. Fakat Madrid’ten farklı olarak Karakas hem koca bir kıtanın desteğini alacak hem de yeni uluslararası konjonktürde güçlü ittifaklarla ortaya çıkacaktır. Emperyalizm yenilecek, Venezuela kazanacaktır!
[1] MUD’un mecliste çoğunluğu elde etmesi de tartışmalıydı. Zira seçimi izleyen hafta ortaya çıkan kamera kayıtlarında Amazon bölgesi valisinin halka oy için para dağıttığını gösteriyordu. Bu kanıtlar üzerine Anayasa Mahkemesi o bölgedeki seçimleri iptal edip yenilenmesine karar vermişti. Fakat meclisi ele geçiren ABD’ci sağ cephe bunu dikkate almadan söz konusu üç milletvekiline yemin ettirdi. Böylece meclis tam çoğunluğunu ele geçirerek istediklerini yapma olanağına kavuştular. Anayasa Mahkemesi ise bu biçimde mecliste alınan kararların geçersizliğine hükmetti.(ç.n.)
[2] Geçtiğimiz 7 Nisanda tam da ABD kontrolündeki Amerikan Devletleri Örgütü OEA, Venezuela’ya yaptırım için toplandığı sırada, Venezuela Anayasa Mahkemesi yasadışı milletvekillikleri düşürülene kadar meclisin yasal yetkilerini durdurma kararı verdi. (ç.n.)
Bu makale Teori dergisinin Ağustos 2017 tarihli 331. sayısında yayımlanmıştır.