Amerikalarda okumuş; ne 12 Martın zindanlarından ne 12 Eylülün işkence tezgahlarından geçmeden “komünist başkanlığa” terfi etmiş. Belli ki Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun Başkan Erdoğan’la muhabbetine bozulmuş. Neymiş Maduro “Diriliş Ertuğrul” dizisinin çekim setine gitmiş. Böyle sosyalizm olmazmış! Bu arada Küba anayasasından komünizmi çıkarıyormuş ama bu sosyalizmi bozmazmış. Fakat Kübalıların sabah akşam izledikleri Türk dizileri sosyalizmi bozar mı; o konuda fetva vermemiş.
Ne günlerdi be! Venezuela Devlet başkanı Hugo Chávez’e karşı tertiplenen askeri darbe 72 saatte yenilmişti. Sarayın etrafını saran bir milyon Venezuelalı; darbeci asker, işadamı, rahip ve bürokratlardan oluşan oligarşiyi kovmuştu. Komutan Chávez halkın omuzlarında geri dönmüştü. Batılı gazeteciler bu “devrimi canlı yayınlıyor”, başta bizim medya tüm televizyonlarda “demokrasinin zaferi” fırtınası esiyordu.
Ne güzeldi onu izleyen yıllar! Petrolü devletleştiren Başkan Chávez varili 140 dolardan dünyaya satıyor, geliri de halka dağıtıyordu. Eğitim, sağlık, ulaşım, benzin, internet akla ne gelirse bedava olmuştu. Daha önce açlıkla boğuşan Venezuelalılar şişmanlamıştı, artık obeziteyle mücadele ediyorlardı.
Eğlenceyi seven bu Latin milleti dünyaya açılmıştı. Batı nereye biz oraya; memleketin solcu liboş tayfası hazır bedava uçak bileti, Karayip sahillerinde otel rezervasyonları bulmuş, gitmez mi? Daha sonra Ahmet Altan’ın Taraf gazetesiyle FETÖ solculuğuna terfi edecek olan Aydın Doğan’ın Radikal’inin solcuları Venezuela’daki sosyalizm cennetinin şerbetinden içtiler: İçtikçe de coştular. Ece Temelkuran hanım bu şerbetin etkisiyle ta Arjantin’de Buenos Aires’teki süitinde, şarabını yudumlayarak, “ Devrim Yapıyoruz Senyorita” diye Venezuela’yı anlatan bir kitap bile yazdı. O takındıkları her şeyi anlamış yüz ifadeleriyle ve sanki çok uzakları görüyormuş gibi faltaşı açılan gözleriyle her yerde konuşmacı oldular. Eh biraz para da yaptılar Venezuela üzerinden ama asıl devrimin itibarından faydalandılar. Ne de olsa burada Avrupa Birliğine ha girdik ha giriyoruz yıllarıydı. Demokrasi başörtüsüne özgürlük, halkın coşkusu demekti. Kahrolsun Kemalizmdi. Ergenekon gizli planlar yapıyordu; onu da unutmamak gerekirdi.
Üstelik Güney Amerika’nın dev ülkesi Brezilya’da bir işçi lideri iktidara gelmişti. Liboşlar solcu bile olsa kazanan tarafı sever. Soros bile Sao Paulo Forumlarına para yatırıyordu. Ortada çok para dönüyordu. Onlar da yediler, içtiler, eğlendiler. Fakat ne zaman paralar suyunu çekti; petrolün varili 25 dolara indi, parti sona erdi. Yavaşça ve hissettirmeden oradan tüydüler.
Chávez’in ölümüne yakın, derinden mırıltıları duyuldu. Ağızlarında demokrasi falan gibi bir şeyler gevelemeye başladılar. Chávez’in aslında asker olduğunu hatırladılar birden. Sonra Brezilya’da İşçi Partisi’nin de yolsuzluğa battığını söylediler. Halk demokrasisi ve solculuk tarifleri yazıp, akıl verdiler. Baktılar ki onları dinleyen yok; kızdılar, öfkelendiler sağa sola posta koymaya başladılar.
Liboş solcular Venezuela ve Brezilya’nın vatansever liderlerini diri diri gömmek için ellerinden geleni artlarına koymuyor. “Yetmez ama evet”çiydiler; kendileri çöp oldular. Fakat Venezuela’da Maduro direnmeye devam ediyor. Ülkesinde çıkan altınları İsviçre’ye değil Türkiye’ye gönderiyor. Türkiye, Venezuela’ya ihtiyacı olan her şeyi petrol karşılığı veriyor. İki ülke para kullanmadan ticaret yapıyor; “Komünist Başkan” da “böyle sosyalizm olmaz!” buyuruyor.
Öyle olmaz, böyle olmaz. Ee başkan nasıl olacak bu işler? Sırf siz beğenmiyorsunuz diye Latin kardeşlerimiz dizi de mi izlemesin? THY doğrudan Küba’ya uçuyor, Karakas’a da iniyor: Türk gemileri Venezuela’ya yardıma gidiyor; gitmesin mi?
Yoksa komünistler gölgesini pazarlayamadıkları devrimi satarlar mı?