Serhat Latifoğlu yazdı

Mart ayının 31’inde yapılan yerel seçimler tarihi bir sonuçla tamamlandı. Cumhur İttifakı ve AK Parti büyük oy kaybı yaşarken CHP 1977’den beri ilk kez birinci parti oldu. 20 yıllık siyasi hayatı boyunca genellikle yükseliş trendi içinde olan AK Parti hiç alışılmamış ve görülmemiş bir yenilgi yaşadı. Peki, bir yıl içinde ne oldu da tablo tersine döndü? Muhalefet belediyelerinin durumu ortada; hizmet yok, üstüne üstlük iyi durumda teslim aldıkları çok sayıda belediye borç batağında debeleniyor. Yaşanan oy kaybında ekonomik sorunların özellikle de emeklilerin ve gençlerin oylarının belirleyici olduğu konusunda herkes hemfikir. Bir yıl önce Cumhur İttifakı’nın başarısını silen ve gördüğü en ağır yenilgiye sebep olan ekonomik sorunlar nasıl bu hale geldi?

ENFLASYONU KÖRÜKLEYEN TEKELLERE DOKUNULMADI

Cumhur İttifakı Kovid19 salgını sonrasında büyümeyi ve ihracatı destekleyen politikalara öncelik verdi. Buna uygun olarak destek, teşvik, hibe gibi imkânların yanı sıra tüm dünyada izlenen genişlemeci politikalara paralel olarak faizleri düşük seviyede tuttu. Bu politikanın olumlu ve olumsuz çok sayıda etkisi oldu ancak genel anlamda bakıldığında milli bir ekonomi politikası yolunda ilerlendiğini söyleyebilirim. Bu politikalara batının ve yerli uzantılarının tepkisi gecikmedi. 2021’in son çeyreğinde döviz manipülasyonu yapılması, sağlanan kredi imkânlarının istismar edilerek tüm varlık fiyatlarının şişirilmesi, stokçuluk ve zam furyasının başlatılması ve bunlara ek olarak yapılan yoğun kara propaganda ile hükümet 2023 Genel Seçimlerine kadar sıkıştırıldı. Hükümet köhnemiş sistemin sahiplerinin bu saldırılarını göğüslemekte zorlanmakla beraber dünya ortalamasının üstünde büyüme, ihracat rekorları, büyük altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi gibi başarılar elde etti. Doğrudan yabancı sermaye girişleri beklendiği kadar yüksek olmasa da yeniden artmaya başladı. Hükümet yüksek enflasyon ve alım gücünün hızla erimesinin önüne geçmek için maaş artışları, çeşitli sosyal destek ve yardımlar ile telafi etmeye çalıştı. Bu süreçte hükümetin yaptığı en büyük hata enflasyonu ve varlık balonlarını körükleyenlerin üstüne kararlılıkla gitmemesi oldu. 2023 Genel Seçimleri öncesinde yaşanan büyük depremi fırsat bilen döviz manipülatörleri ve başta TÜSİAD çevresi olmak üzere tekeller, hem enflasyonu hem de dövizi yükseltmek için büyük bir operasyona giriştiler. Bu operasyon ne yazık ki döviz rezervlerinin erimesinde büyük etken oldu. Planlı, tutarlı bir programı olmayan ve her türlü operasyonu yapan büyük şirketlere karşı gerekli iradeyi gösteremeyen hükümet 2023 Genel Seçimlerinin hemen sonrasında neoliberal ortodoks ekonomi politikalarını hayata geçirmek üzere Sn. Mehmet Şimşek’i görevlendirdi.

ŞİMŞEK BÜYÜK BİR FİYASKODUR İSTİFA ETMELİDİR

Sayın Şimşek 24 Ocak 1980’de başlayan son 45 yıl boyunca tekrar tekrar uygulanan IMF’ci neoliberal politikaları hızla uygulamaya koydu. ‘Kurala dayalı, rasyonel zemin’ gibi klişelere dayanarak parasal sıkılaştırmaya giden ve dolaylı vergileri artıran ekonomi yönetimi Türkiye ekonomisini hızla baltalamaya başladı. Enflasyonla mücadeleyi programın merkezine oturtan Şimşek ve ekibi sadece faiz artırarak ve yabancı sermaye çekerek bu işi başarabileceğine Sn. Cumhurbaşkanı’nı inandırdı. Şimşek göreve gelirken yabancıların yatırım yapması için adının bile yeterli olacağı iddia edilmişti. Ama şu ana kadar böyle bir giriş olmadı.

NEOLİBERAL POLİTİKALAR HER ZAMANKİ GİBİ İFLAS ETTİ

Görevi devralırken yüzde 38 olan enflasyon oranı yüzde 67’e ulaştı. Faiz oranları ise yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye yükseltildi. Oysa neoliberallerin beğenmedikleri genişlemeci dönemde patlayan enflasyon her türlü manipülasyona rağmen yedi ayda yüzde 85’ten yüzde 38’e kadar düşürülmüştü. Sn. Şimşek göreve başlayalı 10 ay oldu enflasyon yaklaşık iki katına çıktı. Bu politikalarla ne elde edildi diye sorarsanız ortada kocaman bir hiç var. Üstüne üstlük mandacı ve neoliberallerin pek sevdiği, her Allah’ın günü hesapladıkları swap hariç net rezervler (rezerv brüt olarak hesaplanır ama mandacıların cehaletini görmezden gelelim şimdilik) 65,1 milyar dolar ile tarihi rekor seviyeye geriledi. Geçen yıl eksi net rezervler rekor kırdığı zaman Türkiye’nin battığını ilan eden ekonomistler (Selva Demiralp, Özgür Demirtaş vs) şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Aynı zevat CHP’nin zaferini coşkuyla kutlarken hükümete aynı yolda devam etmesini salık veriyor. Yüzsüzlüğün bu kadarına pes!

ACI REÇETEYİ ÖNERENLER KENDİLERİ KULLANSIN

Mandacıların ve neoliberallere teslim olan hükümet neoliberal politikaların acı gerçeğiyle yüzleşti. Kendisine ‘acı reçete’ yazılan vatandaş bu reçeteyi sandıkta Cumhur İttifakı’na iade etti. Hükümetin bu süreci bana 198090’lı yıllarda rahmetli Özal ve ANAP’ın durumunu hatırlattı. IMF’nin güdümünde ‘yabancı sermaye, serbest piyasa, dışa açılma’ sloganlarıyla vatandaşa acı reçete uygulayan ANAP yönetimi sandıkta yediği tokatlarla küçüldü küçüldü ve yok oldu. İşin daha vahim tarafı ise neoliberal politikalar Türkiye’yi kaosa götürdü ve Türkiye’nin ‘yatırım yapılabilir’ notuna rağmen yabancı sermaye gelmediği gibi enflasyon, yüksek işsizlik, cari açık kronikleşti ve toplumsal kargaşa eksik olmadı. Kimsenin hatırlamak bile istemediği kâbus dolu 1990’ların temeli uğursuz neoliberal politikalarla atılmıştı. Bütçe sorunu olmamasına rağmen ‘emekliye para yok, kemer sıkma, acı reçete’ söylemini o yıllarda çok duymuştuk. Şimdi bir deja vu yaşıyoruz, aynı hatalar şimdi tekrar ediliyor.

BATI ERKEN SEÇİM İÇİN BASTIRACAK

Cumhur İttifakı artık inisiyatifi çalkantılar içindeki muhalefete kaptırmıştır. Seçim sonuçları ekonomik soruna ek olarak siyasi istikrarsızlık ve milli güvenlik sorunu da getirmiştir. Batının planları ne yazık ki meyve vermeye başlamıştır. Şu anda erken seçim talebini inkar etmiş olsa bile batı muhalefeti bir an önce erken seçim için sıkıştıracaktır. Eş zamanlı olarak önümüzdeki aylarda neoliberal politikaların yıkımını daha sert yaşayacağız, Bundan sonra enflasyonun kâğıt üstünde düşmesinin bir önemi kalmamıştır. Çünkü alım gücü iyice düşmüştür ve neoliberal Şimşek’in getireceği yeni vergiler, maaş zamlarının durdurulması ve sosyal yardımların azaltılması gibi adımlar bunu daha da derinleştirecektir. Bu da doğal olarak erken seçimin gündeme taşınmasına neden olacaktır.

NEOLİBERAL POLİTİKALAR KAOS VE YIKIM DEMEKTİR

Uğursuz neoliberal politikalar Türkiye’ye ekonomik kaos ve sosyal yıkımdan başka bir şey getirmemiştir. 1990’ların siyasi kaos ortamı neoliberal politikaların getirdiği ekonomik krizlerle gerçekleşti. 2012’den sonra gerçekleşen siyasi krizlerin de arkasında neoliberal politikalar vardır. Dışa bağımlı ekonomik modelin temeli 1980’lerde atılmış 2000'lerde güçlendirilmişti. İşte emperyalizm bu zaafı kullanarak 2012’den sonra hükümeti sıkıştırmaya başladı. Kronik yüksek enflasyon, işsizlik, cari açık, istikrarsızlık, sık sık yaşanan devalüasyonlar, ve krizler hayatımıza 1980’lerde uygulanan neoliberal politikalarla girmiştir.

YOL AYRIMI; YA MİLLİ EKONOMİ YA DA IMF

Sonuç olarak hükümet önemli bir yol ayrımındadır. Ya çürüyen, soykırımcı, baş aşağı giden, küçülen G7/batının başarısız ekonomik modelini izleyecek ve IMF’nin kapısına sürüklenecek; ya da yükselen, kalkınan, zenginleşen, büyüyen, adil BRICS ülkelerinin milli ekonomi modelini izleyecek. Önümüzde uzun dört yıl var. Bu süreçte kalkınmacı, planlı, milli bir ekonomi politikası uygulama şansı var. Ama bu yüksek bir irade, kararlılık ve inanç gerektirir. Hükümet bu iradeyi savunma sanayisinde göstermişti, isterse bunu tekrar yapabilir. Fakat Şimşek’le yola devam edilirse Ak Parti Özal ve ANAP’ın kaderini paylaşacaktır. Şunu unutmayalım ki her ne olursa olsun Türkiye çözümsüz değildir. Milli güçler Büyük Türkiye ve güçlü ekonomi için her zaman görev almaya hazırdır.

Aydınlık